Almanya tarihinin en kritik seçimlerinden birini %83,5 gibi rekor bir katılım oranıyla ve sağ partilerin zaferiyle tamamladı. Aslında CDU (Hristiyan Demokrat Parti) ’nun birinci, AfD’nin de ikinci parti olarak sıralanacağını anketler uzun zamandır gösteriyordu ama Şansölye Olaf Scholz’un partisi köklü SPD (Sosyal Demokrat Parti) ’nin bu kadar büyük bir oy kaybı yaşayacağını kimse tahmin etmiyordu.
CDU/CSU oyların %28,52’sini alarak birinci, AfD %20,8 ile ikinci, SPD %16,41 ile üçüncü Yeşiller %11,61 ile dördüncü ve Die Linke %8,77 ile beşinci oldu. SPD’nin aldığı %16,41 tarihinin en düşük oy oranı olarak kayıtlara geçti. Bu arada 2021 seçimlerinden sonra koalisyon ortağı olan, koalisyonun dağılmasındaki baş aktör FDP baraj altı kaldı ve lideri Lindler bir siyasi sorumluluk alma örneği göstererek siyasetten emekli olduğunu açıkladı. FDP gibi bir başka popüler parti Rus yanlısı aşırı solcu BSW de baraj altında kaldı. Bu iki partinin barajı geçmesi durumunda üçlü bir koalisyon ihtimalinden bahsediliyordu.
Ayrıca Almanya’nın kuzeyinde yaşayan Danimarkalıların azınlık partisi SSW %5’lik barajdan muaf tutulduğu için Federal meclise 1 milletvekili göndermeyi başardı. Klişe bir gazeteci başlığıyla “Almanya sağa kaydı” diyebiliriz belki ama bu pek de yeni bir başlık olmaz esasında. Nitekim Avrupa 2018’den beri artan düzensiz göç dalgası, pandeminin getirdiği ekonomik krize Rusya-Ukrayna savaşının eklenmesiyle mevcut dönem hükümetlerin neredeyse hepsinin cezalandırıldığı bir sürece girdi. Çoğu Avrupa ülkesinde sağ partilerin yükselişe geçmesi de bu dönemde gerçekleşti. Almanya’da da daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi AfD’nin yükselişi görülüyordu ama Almanya tarihi hassasiyeti açısından aşırı sağ parti denildiğinde insanların daha dikkatli gözlem yaptığı bir ülke.
Aslına bakarsanız Olaf Scholz’ün ne kadar başarısız olduğu tartışılacak bir konu. Başarısız diyenlerin argümanlarından ilki Ukrayna’ya kayıtsız şartsız destek vererek Rusya’yı karşısına alması ve bunun sonucunda ülkede bir enerji krizininin patlak vermesine sebep olması. Diğer bir argüman da milyonlarca Ukraynalı’yı Almanya’ya kabul etmesi olarak gösterildi. Başta AfD olmak üzere rakip partiler işsizlik ve konut krizi gibi konuların Merkel ile başlayan düzensiz göç ve Scholz dönemindeki Ukraynalı göçü ile doğrudan ilgili olduğunu dile getirdiler. Hatta CDU eski şansölye Merkel dönemindeki göç politikalarının bile gözden geçirilmesi gerektiği konusunda bir özeleştiri de yaptı.
Bunun yanında pandeminin dalga etkisi yaratan ekonomik krizinin de Rusya-Ukrayna savaşının çıkmasının da Ampul hükümetinin şansızlığı olduğunu ifade etmek gerekiyor. Örneğin Rusya’nın gazı kesmesi sürecinde nükleer santrallerini kapattığı için pişman olan bir Almanya görünümü oluştu ve bunun sorumlusu aslında Olaf Scholz değil Angela Merkel’di. Bir nevi Scholz kucağında pimi çekilmiş bir bomba buldu ve bu süreci koalisyon ortaklarıyla iyi yönetemedi.
Yine de 2021 seçimlerine kıyasla neredeyse %10 oy kaybeden bir partinin hataları elbette vardır ve bunun siyasi sorumluluğunu alacağını Olaf Scholz da zaten ifade etti. Muhtemelen kendisini bir daha siyasi sahnede görmeyeceğiz. Yeni şansölye Friedrich Merz’in koalisyon için tek şansı SPD olarak lanse edilse de siyasette hiç bir zaman imkansız diye bir şey olmadığı da bir gerçek. AfD’nin %20’yi geçmesi her anlamda Almanya’nın daha milliyetçi bir yönetime sahip olacağının habercisi aslında. Koalisyon görüşmeleri SPD ile tıkanırsa AfD en büyük alternatif olacak ama tıkanmadığını varsayarsak bile ana muhalefet partisi olarak yasa önergelerinde AfD’nin eli çok daha güçlü.
Örneğin daha 25 gün önce CDU/CSU’nun düzensiz göçü önlemek için AfD’nin desteğiyle meclise sunduğu yasa tasarısı meclis oylamasında kabul görmemişti. Eğer bu yasa tasarısı yeni oluşacak meclis aritmetiğinde yeniden oylanırsa çok yüksek bir ihtimalle meclisten geçmiş olacak. Bu da hükümet ortağı olmasalar bile ileride meclis oylamalarında CDU\CSU ile AfD’nin ortak hareket edebilme ihtimalini arttıracak gibi duruyor. Alman seçim sisteminin kendi özel yapısından dolayı geçtiğimiz dönem mecliste 733 milletvekili varken baraj altı kalan partilerden dolayı yeni dönemde toplam 630 milletvekili olacak. Bu da toplam 360 milletvekili olan CDU\CSU ve AfD’nin meclis üstünlüğünü elde ettiğini gösteriyor. Tekrar vurgulamak istiyorum CDU’nun AfD ile koalisyon yapmayacağını açıklaması hiç bir şey ifade etmiyor çünkü sağ siyasette her şey mümkün.
Daha da önemlisi %20 oy alan bir partiyi yok saymak da çok kolay değil. Halk desteğini bu partiye kaydırdıysa diğer partiler kendilerinden bu partilere giden oyu geri getirmek için belki de söylemlerini zaman zaman AfD çizgisine çekmek zorunda kalacaklar. Bu da ülke siyasetinin genel olarak sağ eksene kaymasına neden olacak. Tabii ki bunların hepsi bir tahmin ama Merz’in paskalya tatiline kadar SPD ile koalisyon konusunda anlaşma yapmayı arzuladığı elimizdeki tek somut bilgi diyebiliriz. Bakalım neler olacak...