“Düşünmek, ötesine geçmek demektir”
Bloch
Mutlak yoksulluğun yaşandığı, kamusal-bilimsel eğitim hakkına eşit şartlarda erişimin sağlanamadığı, sosya-ekonomik politikaların yetersiz kaldığı Türkiye’de gençler sokaklarda “Bu Rezil Geleceğin Kölesi Olmayacağız” diyerek haykırmaktadır.
Bu öfke geleceği karartılan bir kuşağın isyan sesi, çaresizlik girdabından uyanışın çığlığıdır. Öyle ki bu haykırış bir çığ gibi büyüyerek üniversite gençliğinden liselere kadar inmiştir. "Odasını dahi temizleyemeyen", "tüketim kuşağı" olarak adlandırılan gençler antidemokratik uygulamalara karşı sokaklarda, meydanlarda tarih yazıyorlar.
"Öğretmenime dokunma", "Öğretmen siyasetin esiri değildir", pankartları ile öğrenciler tepkilerini okullarında, sokaklarda gösteriyorlar. Beyazıt’ta barikatları yıkarak, direnişi ateşleyen üniversite gençliğinin öncü olduğu mücadele halka halka büyüyerek liseli gençleri de etkisi altına aldı. Siyasi, akademik ve ekonomik boykotlar direniş zincirlerinin birer halkası olarak bir kolektif adalet arayışı bilincine evrildi.
Geleceğe dair umutlarını yitiren gençler travmatik bir süreçten geçiyorlar. Bu gençler ister çalışan, ister işsiz, ister öğrenci olsun ortak kesişim noktaları umutsuz, kaygılı ve güvensizlik içinde olmaları, zira geleceklerine dair endişe duyuyorlar.
Konrad-Adenauer-Stiftung (KAS) Derneği, “Z Kuşağı"nın sosyo-politik durumunu ve beklentilerini içeren “Türkiye Gençlik Araştırması“ (2023) verilerine göre gençler özellikle hayat pahalılığına, enflasyona ve olası bir ekonomik çöküş korkusuna odaklılar. Ve önemli bir çoğunluğu başka bir ülkede yaşamak istediklerini belirtiyorlar. Hukuk sistemine güvenmediklerini de vurguluyorlar.
Ve itiraz ediyorlar. Ve artık isyanlardalar… Anayasal haklarını kullanıyorlar. Ne var ki, kitlesel protestolar esnasında eylemlere katıldıkları gerekçesiyle çok sayıda öğrenci gözaltına alındı, tutuklandı, Silivri zindanına gönderildi. Resmen bu ülkenin yarınlarına düşman hukuku uygulanarak ters kelepçe takıldı…
Bunlardan bir gencin anlattıkları hakikati tüm çıplaklığı ile ifade ediyor:
*Bir polis yanıma gelip iyilik yapar gibi ‘Yüzünü kapat, sana tavsiyem’ dedi. Ben de ‘Neden kapatayım? Bir şey yapmadım.
*Siz bile beni neden aldığınızı bilmiyorsunuz’ dedim. Polise soruyorum, ‘Beni neden aldınız?’ cevabı şu: Bilmiyorum, emniyete gidince biz de öğreniriz.
Evet, gençler ne yaptığının gayet bilincindeler ama bu ülkenin kolluk güçleri neye ve kime hizmet ettiğinin bilincindeler mi?
Kontrol edilmesi gereken bir kitle olarak görülen genç kuşak siyasal bir özne olarak irade gaspına karşı yan yana bir araya geldiler. Bu bir araya gelişlerdeki pankartlarda "Kaybedecek bir şeyimiz kalmadı" ifadesi ile yüzleri açık, başı dik olarak Gramsci’nin “Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği” söylemini doğrulamaktadırlar.
*
“BİZ, KİNDAR VE DİNDAR BİR NESİL YETİŞTİRECEĞİZ”
AKP iktidarının “dindar ve kindar” bir nesil yetiştirme fikri ile açmış olduğu yüzlerce İmam Hatip Okulları ve bütün eğitim sistemini dinselleştirme çabası kendileri açısından başarıya ulaşamadı. Ne var ki bu ideolojik tutum bir bütün olarak eğitim sisteminin çökmesine neden oldu.
İktidarlar, siyasi varlıklarını sürdürebilmek ve yeniden üreterek halka empoze etmek için devletin baskı ve ideolojik araçlarını kullanırlar. Althusser, eğitimi devletin bir ideolojik aygıtı olarak betimlerken; okulları da egemen ideolojilerin çocuklara empoze edildiği mekanlar olarak görür. Normları, ahlaki, siyasi değerleri, dini inançları, mevcut ideolojiyle özdeşleştirerek okul öncesi ve okul sonrası müfredatı kendi siyasi ideolojileri doğrultusunda oluşturmaktadırlar.
Otoriter yönetimler, toplumu kendi ideolojileri doğrultusunda biçimlendirmek için eğitim kurumlarını yani okulları bir araç olarak kullanılırlar.
Her geçen gün artan derin yoksulluğa, sosyo-ekonomk sorunlara, iklim ve doğa krizine karşı okullarda dinsel ögelerle verilmek istenen şükür politikaları da artık geri tepmeye başlamıştır. Gençler, yoksulluğa, haksızlığa, eşitsizliğe ve antidemokratik uygulamalara karşı şükür yerine çözüm beklemekteler. Yönetemiyorsanız, çekilin demektedirler.
*
DÖNÜŞTÜRÜCÜ BİR GÜÇ OLARAK GENÇLİK
Bloch, "Umut ilkesi"nde insanın iyi bir yaşam tasavvuru için umudu kullanılabilecek bir güç olarak eyleme dönüştürülebileceğini savunur. Zira, umut içinde yönelimi, harekete geçerek eylemeyi barındırır. Dayanağını reellikten alır.
Umudun ‘politikleştirilmesi’ ile güzel bir gelecek inşa edilebileceğini gösteren, sivil itaatsizlik yöntemlerini kullanarak sokaklara çıkan, “rezil bir geleceğe köle olmayacaklarını“ haykıran gençler baharın müjdecisi oldular. Zira politika, bütün yurttaşların kamusal sorumluluğudur.
Dünyanın dört bir yanında sokaklar neo-liberal sömürü politikalarına, anti-demokratik uygulamalara, derinleşen yoksulluğa, iklim krizlerine, karşı gelişen direnişin kurucu özneleri olarak en ön safta gençler geleceklerini, düşlerini eyleme geçiriyorlar. Zizek, kapitalizmin, anti demokratik uygulamalarının insan potansiyelini “etkisizleştirdiğini” fakat paradoksal olarak devrimci özneyi de beraberinde ürettiğini savunur.
Şimdi, gençlerin yaydığı devrimci iyimserliği içselleştirerek büyütme zamanıdır…