Çocuğu Avrupa’da okutmak zenginlik mi?

İlker Yıldız yazdı: Çocuğu Avrupa’da okutmak zenginlik mi?

Yaklaşık 12 yıldır yükseköğretim alanında çalışıyorum. Türkiye’deki kariyerimin tamamı vakıf üniversitelerinde geçti. Kendim de bir vakıf üniversitesi mezunuyum. Tam burslu olarak Okan Üniversitesi’nde eğitim aldım.

Dolayısıyla bu yazının, Türkiye’deki vakıf üniversitelerini karalamaya yönelik bir metin olarak okunmasını asla istemem. Aksine, bu kurumların yıllar içerisinde nasıl geliştiğine, hangi zorluklara rağmen ayakta kaldıklarına birebir tanıklık etmiş biriyim.

Son 5 yıldır ise kariyerime Avrupa’da devam ediyorum. Hâlen Almanya’da, Frankfurt School of Finance & Management bünyesinde çalışıyorum. Bu yazının içeriği, hiçbir biçimde kurumsal bir tanıtım amacı taşımıyor. Ancak tam da içeriden bir gözle şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Türkiye’deki vakıf üniversitelerinin güncel eğitim ücretleri, Avrupa’daki birçok prestijli özel üniversiteyi geride bırakmış durumda.

Örneğin Frankfurt School’un lisans eğitimi için yıllık öğrenim ücreti 16.800 Euro. Bugünkü kurla yaklaşık 790.000 TL. Kurum, Triple Crown Accreditation (AACSB, AMBA, EQUIS) sahibi ve Avrupa sıralamalarında ilk 50’de yer alan, araştırma bütçesi ve mezun ağı güçlü bir okul.

Benzer bir örnek: Yine Almanya’da yer alan Cologne Business School (CBS). Yıllık eğitim ücreti 13.800 Euro. CBS de uluslararası düzeyde tanınırlığı olan bir özel işletme okulu. Yani bu seviyedeki kurumlarda yıllık ücretler 13.000–17.000 Euro bandında seyrediyor.

Peki devlet üniversitelerinde durum nasıl?

Almanya, Fransa, Avusturya ve İtalya gibi birçok Avrupa ülkesinde devlet üniversiteleri ücretsiz. Yıllık yalnızca 500–1000 Euro arasında değişen sembolik harçlar ödeniyor. Örneğin Heidelberg, LMU Münih, Sorbonne, Bologna, Viyana Üniversitesi gibi dünya çapında tanınan kurumlar, bu harç dışında eğitim ücreti almıyor.

Öğrenci için bir başka avantaj da yasal çalışma hakkı. Almanya’da öğrenciler haftada 20 saate kadar yasal olarak çalışabiliyor. Üstelik bu hak, eğitim vizesiyle otomatik olarak tanınıyor.

Aylık 1000 Euro’ya kadar net kazanç sağlayabiliyorlar.
Bu da konaklama, ulaşım ve temel yaşam giderlerinin büyük kısmını karşılama imkânı sağlıyor.

Diğer Ülkelerden Örnekler:

  • Hollanda: Amsterdam, Groningen, Rotterdam gibi şehirlerde yer alan devlet üniversitelerinde AB vatandaşı olmayanlar için yıllık ücretler 8.000–12.000 Euro arasında. Ancak Hollanda devleti öğrencilere kısmi burslar ve çalışma izinleri sunuyor.

  • Fransa: Devlet üniversiteleri yıllık ortalama 300–500 Euro ücret alıyor. Mühendislik ve işletme gibi bölümlerde burslu İngilizce programlar oldukça yaygın.

  • İsviçre: ETH Zürih gibi dünyanın en prestijli üniversiteleri arasında yer alan okullarda yıllık ücret sadece 1.500 CHF (yaklaşık 1.600 Euro). Yaşam maliyeti yüksek olsa da eğitim kalitesi bakımından benzersiz bir fırsat sunuyor.

  • İngiltere: Özel değil ama kamuya ait üniversiteler bile yıllık 15.000–22.000 Sterlin arasında ücret alıyor. Ancak bu kurumlar genellikle dünyanın en iyi 100 üniversitesi arasında yer alıyor.
    (Not: İngiltere’de öğrenci vizesiyle çalışma hakkı haftada 20 saatle sınırlı ama yaşam maliyetleri Türkiye’ye kıyasla oldukça yüksek.)

Türkiye'deki Duruma Dönelim:

2025–2026 akademik yılı için bazı Türkiye vakıf üniversitelerinde yıllık ücretler:

  • Koç Üniversitesi (İngilizce Lisans): 1.075.000 TL

  • Sabancı Üniversitesi: 1.100.000 TL

  • Özyeğin Üniversitesi (İşletme-Hukuk): 950.000 TL

  • İstanbul Bilgi Üniversitesi (Mühendislik): 745.000 TL

Bu okullarda konaklama, ulaşım, yemek ve diğer masraflar hariç.

Eğer bir genç İstanbul dışında bir şehirde yaşıyor ve İstanbul’daki bir özel üniversiteyi tercih ediyorsa, yıllık yaşam maliyeti ortalama 300.000–400.000 TL’yi bulabiliyor. Böylece toplam yıllık maliyet, 1.500.000 TL’yi (yaklaşık 32.000 Euro) aşabiliyor.

Oysa Frankfurt gibi Avrupa'nın merkezinde yer alan bir şehirde toplam maliyet (eğitim + yaşam giderleri) 24.000–26.000 Euro arasında kalabiliyor. Ve çalışarak bu miktar düşürülebiliyor.

Türkiye’deki bazı vakıf üniversiteleri, haklı olarak uluslararasılaşma, yabancı akademisyen istihdamı, araştırma bütçeleri, öğrenci değişim programları ve sektörel iş birlikleri gibi konularda önemli ilerlemeler kaydetti. Ancak yüksek ücretin, doğrudan yüksek kaliteye karşılık geldiğini söylemek güç. Zira öğrenciye sunulan altyapı, akademik kadro niteliği ve mezuniyet sonrası istihdam oranları çoğu zaman Avrupa’daki benzer ücretli okullarla aynı düzeyde değil.

Örneğin Koç Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi gibi kurumlar, uluslararası sıralamalarda ilk 500'e giriyor olabilir; ancak bu durum, tüm vakıf üniversiteleri için geçerli değil. Üstelik Türkiye’de yalnızca Koç Üniversitesi Triple Crown akreditasyona (AACSB, EQUIS, AMBA) sahip. Avrupa’daki onlarca üniversite için bu durum standart hâline gelmişken Türkiye’de hâlâ nadir görülüyor.

Vakıf üniversiteleri genellikle burslar üzerinden sosyal dengeyi sağlamaya çalışıyor. Ancak burs oranları, başarı sıralamasına bağlı olduğundan sosyo-ekonomik adaleti her zaman gözetemeyebiliyor. Yani başarılı ama ekonomik desteğe ihtiyacı olan bir öğrenci, sınav başarısının birkaç puan altında kaldığı için çok ciddi ücretlerle karşılaşabiliyor.

Ayrıca burslar genellikle yalnızca öğrenim ücretini kapsıyor; barınma, yemek, ulaşım gibi kalemler öğrenciye bırakılıyor. Oysa Avrupa’daki birçok üniversite, öğrencilere kira desteği, ulaşım kartı ve hatta düşük faizli öğrenci kredisi sunuyor.

Yüksek öğrenim maliyetleriyle birlikte, Türkiye’den Avrupa’ya yönelen genç sayısında ciddi bir artış yaşanıyor. Bu yalnızca ekonomik bir tercih değil; aynı zamanda akademik özgürlük, ifade özgürlüğü ve kariyer fırsatları gibi faktörlerle de ilgili.

Birçok öğrenci için Avrupa artık “lüks” değil, ulaşılabilir bir alternatif hâline gelmiş durumda.

Aileler açısından da bu dönüşüm net biçimde görülüyor. 10 yıl önce bir gencin Almanya’da, Fransa’da ya da Hollanda’da okuyacağı söylendiğinde bu bir zenginlik göstergesi gibi algılanırken; bugün İstanbul’da iyi bir vakıf üniversitesinde okuması, daha maliyetli bir yatırım anlamına geliyor.

Türkiye’nin nitelikli vakıf üniversitelerine elbette ihtiyacı var. Ancak bu kurumların “yüksek maliyetli ama ayrıcalıklı” yapılar yerine, daha erişilebilir, şeffaf ve öğrenci dostu bir modele yönelmesi gerekiyor.
Devlet politikaları da bu konuda stratejik bir yol haritası sunmalı. Bugün Avrupa'nın birçok ülkesinde üniversiteler, devlet desteğiyle nitelik kaybetmeden kamu hizmeti sunabiliyor.

Yüksek öğrenim, bir prestij aracı değil; bir toplumsal kalkınma motorudur. Eğitime erişim yalnızca elitlere bırakıldığında, ülke sadece ekonomik değil, entelektüel anlamda da zayıflar.

Gündem Haberleri