Ekmek ve gül

Zeliha Altuntaş yazdı: Ekmek ve gül

Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına

Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz

Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa

Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları

İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden

Bu ekmek ve gül türküleri

Ve yineliyoruz hep bir ağızdan

‘Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!’

James Oppenheim

Toplumsal hayattaki en yoğun eşitsizlik türü olan cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı olarak yoksulluk, mutlak yoksulluk tarihsel olarak kadınların yoksullaştırılması şeklinde kendini göstermiştir.

Zamana ve mekana göre kendi özelinde yoksulluk, sefalet, açlık sınırındaki mutlak yoksulluk şeklinde önce kadınları etkilemiş, yoksulluğu kadınlaştırmıştır.

Küreselleşme ile birlikte liberal ekonomik politikalar kadınların özellikle eğitim, sağlık, adalet ve sosyal hizmetlerdeki payını minimum düzeye indirmesi sonucu kadınları toplumun en yoksul tabakasını haline getirmiştir.

Ki bu durumu "yoksulluğun kadınlaşması" kavramı şeklinde ilk kez 1978 yılında Diane Pearce tarafından kullanılmıştır.

Pearce'ye göre yoksulluk cinsel kimlikler açısından önemli farklılıklar ve eşitsizlikler barındırmaktadır. Toplumsal cinsiyet rollerindeki eşitsizlikler nedeniyle kadına nerdeyse hiç yaşam alanı bırakılmamış, erkeğe bağımlı-bağlı aile politikaları ile ekmeğe muhtaç hale getirilerek bilinçli bir şekilde kadınlar yoksullaştırılmıştır. Kadının yoksullaştırılması politiktir, muhafazakar devlet politikalarının bir sonucudur.

EKMEK VE ALINTERİ

Sanayi devrimiyle birlikte kadınlar özellikle tekstil ve dokuma sektöründe ucuz işgücü olarak ağır koşullarda çalıştırılmışlardır. Ücretli emek piyasasına giren kadınların eşit işe eşit ücret, çalışma saatlerinin düzenlenmesine yönelik temel talepleri fabrikalardaki

mücadelenin ve grevlerin ateşleyicisi olmuştur. Emek ve adalet eksenli bu mücadele 19. ve 20. yüzyıl boyunca kadınlar için yeni kazanımların da tetikleyicisi olmuştur.

***

Bertol Brech’in ifadesiyle: "Bilin, Halkın Ekmeğidir Adalet!" Ekmek demek, adalet demektir… Ekmeğin adilce bölüşümüdür adalet… Cinsiyetine, etnisitesine, inancına bakılmaksızın herkes için adalet!

Ekmek mücadelesinde emekçi kadınların tarih boyunca çok önemli rolleri olmuş, kavganın en ön sıralarında yer almıştırlar. Yani kadın mücadelesi emek mücadelesine öncü olmuştur.

HALKIN ANNELERİ

Parisli emekçi kadınlar ekmek fiyatlarının artmasına ve açlığa karşı 5 Ekim 1789 yılında protesto eylemlerinde bulunurlar.

Sloganları ekmek, arayışları ise adalet olur. Bir semt pazarında başlayan protesto tüm Paris sokaklarına dağılacak, erkek emekçileri de içine alarak yürüyüş büyüyecektir. Versay Sarayı‘na yürüyen kadınlar açlığın yoksulluğun sorumluları olarak sarayda sefa içinde yaşayanlar olduğunu haykırırlar. Bizim sefaletimizin, açlığımızın sebebi de sizin aşırı tokluğunuzdur, açgözlülüğünüz ve doyumsuzluğunuzdur derler.

Yürüyüşü başlatan kadınlar Halkın Anneleri olarak adlandırılır. Kadınların öncü olduğu Ekmek yürüyüşü 1789 devriminin eşitlik-özgürlük meşalesini de yakacaktır.

***

"İŞÇİNİN EKMEĞİ OLMALI, AMA GÜLLERİ DE OLMALI"

1912'de ve ABD’nin Massachusetts eyaletinde değirmen işçileri ücret kesintisine karşı greve çıkar. İşçilerin çoğunluğu on dört ile on sekiz yaşlarındaki göçmen genç kadınlar, çocuklardır. Tekstil işçileri de ekmek ve gül talebinde bulunurlar. Ekmek talep edilen insani ücretleri, güller ise insan onuruna yakışan çalışma ortamı ve hayatı simgeler.

Kadın Konfeksiyon İşçileri Sendikası temsilcisi Rose Schneiderman eylemin amacını şöyle ifade eder:

"Çalışan kadının istediği şey sadece var olmak değil, yaşama hakkıdır; tıpkı zengin kadının yaşama, güneş, müzik ve sanat hakkına sahip olması gibi yaşam hakkı. En mütevazı işçinin bile sahip olmadığı hiçbir şeye sahip değilsiniz. İşçinin ekmeği olmalı ama gülü de olmalı"

Ekmek ve gül talebi yüz yıl sonra bugün de başta kadın işçiler olmak üzere tüm emekçiler için güncelliğini korumaktadır.

Gündem Haberleri