Gazetecilik, yalnızca olup biteni aktarmak değil; olup bitenlerin ardındaki gerçeği ortaya çıkarmaktır. Bazıları bu mesleği bir iş olarak görürken, bazıları için bu bir hakikat yolculuğudur. İsmail Saymaz da kendini o yolculuğa adamış, yılmadan inatla gerçeğin peşinden giden bir isimdir.
O, sadece yazmaz; araştırır, sorar, iz sürer ve karanlıkta bırakılanları gün yüzüne çıkarmaya çalışır. Onun gazeteciliği, masa başında değil; mahkeme salonlarında, sokak aralarında, karakol önlerinde ve mezar taşlarının gölgesinde şekillenmiştir.
İsmail Abi’nin kaleminden çıkan her dosyada bir insan hikâyesi vardır. Kimi zaman bir annenin evladını kaybetme acısı, kimi zaman gözaltında kaybolan bir gencin isimsizliği, kimi zaman bir çocuğun bir yurtta sessizce çığlığa dönüşen dramı…
O halkın içinden biridir. Bir çoğumuz için ya sadece İsmail’dir, ya İsmail Abi’dir. Bunun sebebi onun cana yakınlığı, doğallığı ve herkesin derdiyle dertlenebilmesidir.
Onun gazeteciliği, istatistiklerin değil, yaşamların peşindedir. Ve her haberde sanki “Bu böyle gitmemeli” diyen bir vicdan sesi vardır.
Malatya’da öldürülen üç misyonerin davasında da, Gezi’de polis tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın davasının araştırılmasında da, Ensar Vakfı skandalının ortaya çıkmasında da onun imzası vardır. Hrant Dink cinayetindeki devlet ihmallerini, FETÖ’nün emniyet içindeki örgütlenmesini ya da Karaman’daki çocuk istismarlarını kaleme alırken gösterdiği cesaret, sadece gazetecilik değil, bir insanlık davasıdır.
Kitapları, çoğu zaman birer haber dosyasının derinleştirilmiş hali gibidir ama yalnızca bilgi vermez; düşündürür, sorgulatır. "Nefret" adlı kitabında din adına işlenen bir cinayetin ideolojik zeminini çözümlerken, "Ali İsmail" kitabında bir gencin düştüğü sokakta yediği ölümcül polis tekmelerinin hepimizi utandıran sessizliğine ses olur. "Postmodern Cihat" ve "Şehvetiye Tarikatı" gibi eserleriyle ise Türkiye’nin gözünü çevirmediği karanlık alanlara ışık tutar. Tosun Bank kitabında ise sadece bir dolandırıcılık hikayesi anlatmaz topluma da ayna olur.
İsmail Saymaz, tarafsızlık adına susmayı seçenlerden değildir. O, gazeteciliği bir mesleki denge değil, ahlaki duruş meselesi olarak görür. Tarafsızlığı, gerçeklere sadakatle tanımlar. Ne kimseyi yüceltmek ne de yıkmak için yazar. Onun mesleki pusulası, mağdurun yanında olmaktır.
Bugün, dijital çağın hızında "tık" peşinde koşan medya düzeninde İsmail Abi gibi gazeteciler, mesleğin itibarını ayakta tutan nadir isimlerdir. Onun haberleri bir gün sonra unutulmaz; çünkü onun haberleri, gerçeği unutmamamız gerektiğini hatırlatır.
Gazeteciliğe "muhabirlik" penceresinden bakmayı sürdüren İsmail Abi, sıfatlardan ve ünvanlardan çok, "Ben gazeteciyim" demeyi tercih eder.
Ama o sadece bir gazeteci değil; bir vicdan tanığıdır. Onu şahsen tanıyor olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Bugünlerde ev hapsi nedeniyle evinde dinleniyor İsmail Abi. Sosyal medyadan uzak bir şekilde hakkında yazılacak iddianameyi bekliyor. Ve bir an evvel özgürlüğüne kavuşmayı.
Dün kendisiyle konuştum ve kendisini seven, merak eden herkese selam söyledi. Morali, sağlığı gayet iyi merak etmesin kimse.
O, gerçeğin peşinde yürümeye devam ediyor. Ve biz biliyoruz ki, onun yürüdüğü yerde hepimizin gözü biraz daha açılıyor.
İsmail Abi iyi ki varsın...