Mikro Cerrahi

İlker Yıldız yazdı: Mikro Cerrahi

Lisedeyken sağ elinde çok derin dikiş izleri olan bir arkadaşım vardı. Uzun süre başına ne geldiğini merak etmiş ama sormaya çekinmiştim. İntihar mı etti acaba diye de düşünmüyor değildim zira dikiş izleri tam bileklerindeki damarların üstünden geçip avuç içine doğru devam ediyordu. Samimiyetimiz arttıkça ben de kendisine bu soruyu sorma cesareti bulmuş oldum. İntihar etmemişti. Hepimizin başına gelebilecek bir ev kazası yaşamıştı.

Cereyan yapsın diye tüm camların açık olduğu bir yaz akşamı cereyanın etkisiyle çarpmak üzere olan kapıyı sağ eliyle durdurmak isterken kapının cam bölümü bin bir parçaya bölünmüş ve sağ kolu dirseğine kadar kesilmiş. Atar damarı ciddi zarar görmüş ve çok kan kaybediyormuş. Ailesi büyük bir soğukkanlılıkla kızı kaptıkları gibi en yakındaki hastaneye götürmüşler ama bilmedikleri bir şey varmış. Bu tip kesiklerde sadece mikro cerrahi uzmanı bir doktor ameliyatı yapabilirmiş. Ve o hastanede böyle bir uzman yokmuş.

İki hastane daha gezdikten sonra ancak üçüncü hastanede mikro cerrahi uzmanı bir doktor bulmuşlar ve elini kaybetmesini engellemişler. Ama his ve doku kaybı zaman zaman oluyormuş. O anlatırken ben de mikro cerrahinin ne olduğunu bilmiyordum. Belki okuyucularımız arasında da bilmeyen vardır diye Medical Park Hastanesi’nin internet sitesinden doğrudan alıntılayarak sizinle paylaşağım.

İnsan vücudunda çıplak gözle müdahale edilemeyecek kadar küçük yapılara yönelik cerrahi girişimlerin yapıldığı mikrocerrahi tekniğinde cerrahi girişimler, özel ameliyat mikroskopları ve büyütücü optik gözlükler kullanılarak uygulanır. Mikro yapılar üzerinde oluşan problemlerin giderilmesi için özel olarak üretilen cerrahi aletler sayesinde cerrah, 1 mm'den daha küçük damar ve sinir gibi yapılarda oluşan hasarlanmaları onarır. Beyin ve sinir cerrahisi, üroloji, göz hastalıkları ve özellikle el cerrahisi gibi branşlar tarafından sıklıkla başvurulan mikrocerrahi tekniği ile damarlarda kan akışının devamlılığının sağlanması, yaralanmış damar ve sinirlerin onarılması, doğumsal ve edinsel olarak var olan şekil ve fonksiyon bozuklukları gibi problemlere müdahale edilir.

Ayrıca ilerleyen cerrahi teknikler ve teknoloji ile birlikte rekonstruktif mikrocerrahi alanında da oldukça büyük gelişmeler kaydedilmiştir. Sakatlanmış ya da şekil bozukluğu gösteren vücut kısımlarının yeniden normal şeklinin kazandırıldığı rekonstruktif mikrocerrahi sayesinde kopmuş vücut uzuvları birleştirilerek, normal işlevlerini yerine getirmeleri sağlanır. Mikrocerrahi sayesinde saç teli kadar ince dikişler atılarak, hasarlanmış sinir yapıları onarılır ve eski fonksiyonlarını yerine getirecek şekilde tedavi edilir.

Müthiş birşey! Hayatım boyunca doktorlara hayran oldum. Özellikle de cerrahlara. Dünyanın tartışmasız en zor ve en sorumluluk gerektiren mesleği doktorluktur. Doktor olabilmek için üniversite sınavlarında en yüksek puanı yapmak gerekir. Eğitim süresi en uzun meslek dalı yine tıp doktorluğudur. Lisans eğitim süresinin 4 yıl olduğu Türk eğitim sisteminde Tıp Fakültesi 6 yıl sürer. Uzman hekim olmak için de ayrıca yıllarını vermek, sınavlardan geçmek gerekir. Mecburi hizmet nedeniyle evden, aileden uzaklaşmak gerekir.

Yani özetle bir doktor kolay yetişmez. Hele ki deneyimli doktor bir toplum veya devlet için paha biçilmezdir. Dolayısıyla bir siyasetçinin “Gidiyorlarsa gitsinler” deme hakkı da vasfı da yoktur.
Orada bir duracaksınız. Bu ülke çiftçisine, sanatçısına, mühendisine sürekli parmak sallayan, azarlayan yöneticiye alıştığı için doktorların da böyle hedef gösterilmesine ses çıkarmaz diye düşünülüyor herhalde. Doktorlarımıza sahip çıkmalıyız. Devleti yönetenlerin bu insanların neden iş bıraktıklarını, neden yurtdışına gittiklerini anlayıp onlara çözüm bulması gerekiyor. Azarlaması, hor görmesi değil. Prof.

Dr. Güner Sönmez dün çok önemli bir tweet attı.

“Büyük ameliyatlar yapılamaz hale gelip tersine sağlık turizmi başlayınca, hastalar vize kuyruklarına girince, randevu sistemi arapsaçına dönüşünce, nitelikli doktor bulmak imkansızlaşınca; meselenin büyük binalar yapmak olmadığını kavrayacağız ama çok geç olacak.”

Ya böyle olursa?

Yukarıdaki metni tam üç yıl önce kaleme almıştım. Ne de büyük konuşmuşum değil mi? "Bu ülke doktorlarının hedef gösterilmesine ses çıkarmaz diye düşünülüyor herhalde“ diye sormuşum cahilce. Ses çıkarılmadı. Doktorların çalışma şartları her geçen gün daha kötüye gitti ve geldiğimiz noktada aylarca sıra beklemek artık normalleşti. Doktorlara şiddetin önüne geçilemediği için her yıl binlerce doktor yurtdışına göç etti. Almanca kursları doktor ve hemşirelerle dolup taştı. Bir de utanmadan “ya böyle olursa” diye sormuşum. Ah be İlkerim. Oldu, oluyor. Ülkemizde hak arama, toplumsal olayların takibi o kadar kısa süreli oluyor ki artık iktidar bir çok konuda açıklama zahmetinde bile bulunmuyor.

Kartalkaya’daki facianın sorumluluları hakkında Bakan Yerlikaya açıklama yapacaktı. Ne oldu? Var mı bir açıklama? Istifa var mı? Yok tabi. Takip etsen de bir şey elde edemediğin çürümüş bir sistemle karşı karşıyayız. Dağıldım yine. Toparlayayım. Sibel Bahçetepe’nin Birgün gazetesindeki 8 Ocak tarihli haberinde hekim atama kurasında açık olan 2685 uzman hekim kadrosunun sadece 318’inin dolduğu yazıyor. Çocuk acil, çocuk cerrahisi, çocuk gastroentorolojisi, mikro cerrahi gibi branşlar boş kalmış. 34 şehirde hiç bir kadroya yerleştirme yapılamamış. Bazı illerde başvuru bile olmamış.

Almanya, Kanada, Hollanda gibi ülkeler yüksek maaş, insani çalışma şartları sunarak yetişmiş doktorları bir nevi transfer ediyorlar. Eğer bir ülke doktoruna sahip çıkmazsa başka bir ülke gelir o kişiye iyi bir yaşam vaat ederek tüm yetişmiş bilgi ve beceriyi kendi ülkesine kazandırır. Bu kadar basit. Siyasal islamcı iktidarın gidenleri vatanını sevmeyen bireyler gibi gösteren hamasi sözleri de tarihin söz çöplüğünde yerini alır. Çok yazık.

Gündem Haberleri