Özgür Özel: Halk TV olmazsa "Gör" denilen görülür

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'un tutuklanmasına tepki gösterdi. Özel, "Bu yolda dönenler oldu bir de Suat Toktaş gibi direnenler" dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Halk TV Muhabiri Şeyma Paşayiğit'e konuştu.

CHP Lideri Özgür Özel, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'ın tutuklanması başta olmak üzere, iktidarın muhalif basına yönelik baskılarına tepki gösterdi ve destek çağrısında bulundu.

Özel, gazetecilerin halkın gözü kulağı olduğunu vurgulayarak, Suat Toktaş'ın tutuklanmasının haber alma hakkına saldırı olduğunu belirtti.

"Suat Toktaş'ı alıp da cezaevine koyunca, toplumun gözünü, kulağını cezaevine koyuyorsunuz" diyen Özel, bu tutuklamanın, halkın gerçekleri öğrenmesinden korkan bir iktidarın tavrı olduğunu savundu.

Özgür Özel, şu sözlerle Toktaş'ın dik duruşuna dikkat çekti:

*Onun yönetimindeki bütün bir ekibe onun üzerinden gözdağı veriyorsunuz ve diyorsunuz ki bu halk bu millete doğruları söyler, sen merak edilen soruların cevaplarını onlar adına sorarsan ve hakikatin peşine düşersen senin yerin Silivri'dir.

*Suat Toktaş bunlara bundan korkmadığı için daha önce çünkü bu ilk kez yapılmıyor. Bundan önce çok sayıda gazeteci gözaltına alındı, tutuklandı, hapishanelere konuldu.

"Bu yolda dönenler oldu, bir de Suat Toktaş gibi direnmeye devam edenler"

*Halk TV'ye gösterilen dayanışmadan memnun olduğunu belirten Özel, "Halk, Halk TV'yi kendisinin duyması gerekenleri kendine duyan, görmesi gerekenleri gösteren bir yayın kuruluşu olarak görüyor" dedi.

Özel, Halk TV'ye sahip çıkmanın sadece CHP'nin değil, tüm muhalefetin ve halkın görevi olduğunu vurguladı ve "Halk TV'yi yalnızlaştırırsanız, tam da iktidarın istediği şeyi yapmış olursunuz" uyarısında bulundu.

Özel, Halk TV'ye yapılan saldırıyı kendisine, partisine ve tüm muhalefete yapılmış saydığını da sözlerine ekledi.

"ERKEN SEÇİM İÇİN HER ŞEYİ YAPACAĞIZ"

İktidarın ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan sürdürülebilirliğinin kalmadığını savunan Özel, erken seçim çağrısını yineledi. "Erken seçim sandığını kaçırırlarsa biz bu milletin önüne bir sandık koyacağız. O zaman göreceğiz millet ne diyor diye" diyen Özel, iktidarın meşruiyetini kaybettiğini de sözlerine ekledi.

"TOKTAŞ'I YALNIZ BIRAKMAYACAĞIZ"

Özel , Suat Toktaş'ı cezaevinde ziyaret edeceğini belirterek, "Suat Toktaş'ı orada yalnız bırakmayacağız" dedi.

Özgür Özgür şunları dile getirdi:

*Meslek sahibi insanlar. Herkesin farklı farklı meslekleri var ama bir gazeteciye yapılan iş, o gazetecinin kendisine yapılmıyor.

*Gazetecilik mesleğinin farkı bu. Çünkü gazeteci halkın sokaktaki gözü, sokaktaki kulağı. Halk bir şeyi duyacaksa bunu gazeteci duyarsa duyacak. Halk bir şeyi görecekse gazeteci görürse görecek. Gazeteci sayesinde haberdar oluyoruz.

"HABER ALMA HAKKINA SALDIRIYOR OLUYORSUNUZ"

*Yani bugün Suat Toktaş'ı alıp da cezaevine koyunca işte iki kız çocuk babası, bir işinde gücünde olan herhangi birisini cezaevine koymaktan farklı olarak toplumun gözünü, kulağını cezaevine koyuyorsunuz ve haber alma hakkına saldırıyor oluyorsunuz.

*Onun ve onun başkanlığındaki, onun yönetimindeki bütün bir ekibe onun üzerinden göz dağı veriyor sunuz ve diyorsunuz ki bu halk bu millete doğruları söyler, sen merak edilen soruların cevaplarını onlar adına sorarsan ve hakikatin peşine düşersen senin yerin Silivri'dir.

*Suat Toktaş bunlara bundan korkmadığı için daha önce çünkü bu ilk kez yapılmıyor. Bundan önce çok sayıda gazeteci gözaltına alındı, tutuklandı, hapishanelere konuldu.

*Bu yolda dönenler oldu, bir de Suat Toktaş gibi direnmeye devam edenler oldu. Suat Toktaş Türkiye'nin en büyük haber kanallarında yöneticilik yapmış, Cumhuriyet Halk Partisi'nin grubunda grup başkan danışmanlığı görevini yapmış ve Halk TV'den çok daha konforlu alanlarda, çok daha yüksek maaşlarla çalışabilecekken o deneyimi, tecrübesiyle mesleğinin doruk noktasında bu mücadeleye halkın haber alma hakkına sahip çıkmaya dahil olmuş biri.

*Memnun olduğumuz taraf bir büyük dayanışma gösterildi ve gösterilen bu büyük dayanışma belki beş gazeteci arkadaşımızın beşinin de tutuklanmasının önüne geçti.

*Halk, Halk TV'ye sahip çıktı çünkü halk Halk TV'yi bir televizyon kanalı olarak görmüyor. Halk TV'yi kendisinin duyması gerekenleri kendine duyan, görmesi gerekenleri gösteren, hakikatin bekçisi, adaletin takipçisi bir yayın kuruluşu olarak görüyor.

*Halk TV olmazsa o halden bitenden haberim olmaz. Halk TV olmazsa sadece ben Tayyip Erdoğan'ın gör dediklerini görüyorum, duy dediklerini duyarım ve gerçek bir vatandaş olarak kanaatimin oluşması ancak Halk TV sayesinde olur diyor.

*Tabii burada dayanışma gösteren Tele1, kurumsal olarak Tele1, Sözcü TV'ye, diğer muhalif kanallara teşekkür etmek gerekiyor. Burada önemli olan şu: biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kurumsal olarak Halk TV'ye sahip çıkıyoruz ama bunun sadece CHP'nin üzerinde kalmaması lazım. Dün gördüm, Bolu'ya gittim, geldim tazminler için dört saat Halk TV izledim yolda ve bir yandan açıktı ve devamlı gözümüzün önündeydi.

*Orada gösterilen hem kendi örgütümüzün tavrından çok memnunum İstanbul'da, hem diğer partilerin, muhalefet partilerinin tavırlarından, açıklamaları son derece kıymetli. Burada düşünecek hata şu: Halk TV'yi yalnızlaştırırsanız tam da ülkeyi yönetenlerin hepinizi susturmaya, sindirmeye çalışanların istediği şu; Ben teker teker saldırayım.

*Canı yanan istediği kadar bağırır. Nasılsa ben onları parça parça sindiririm. Burada Halk TV'ye yapılanı ben özgür Özel olarak ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı ve son seçimlerin 1. partisinin Ocak 2025'in 1. partisinin genel başkanlığını kendimize yapılmış sayıyoruz.

*Ben özgür Özel şahsen de kendime yapılmış sayıyorum. Kurumsal olarak da kendimize yapılmış sayıyoruz. Bütün Cumhuriyet Halk Partililer 1 milyon 600 bin kişi, oy veren 17,5 milyon insan kendimize yapılmış sayıyoruz.

*Ve bizim dışımızda da bu iktidarın düdüğünü öttürme yen, bu iktidarın arkasına dizilmeyen, onun vagonu olmayan kim varsa bu yapılan onun şahsına karşı da, kurumuna karşı da yapılmıştır.

*Böyle bir sahip çıkmaya ihtiyaç var. Tabii özellikle en büyük tehlike de şu: Bir arada durması gerekenlerin çatlak ses çıkarması, aradan bir tutulanın çekilmesi bile koca bir duvarı sallar.

*Biz iktidarın ördüğü korku duvarını yıkmaya uğraşırken, dayanışma duvarının içinde çatlak sese, olmadık hareketlere ihtiyaç yok.

*Ve gün kayıtsız, şartsız, amasız, fakat sık haksızlığa karşı hep birlikte olma günü, haksızlığa uğrayan Zafer Partisi ise Zafer Partisi'nde olacağız. İYİ Parti ise iyi partide olacağız, Halk TV ise Halk TV'de olacağız. DEM Parti'ye bir haksızlık yapıyorsa DEM Parti'ye destek vereceğiz.

*Muhalefette ya öyle ama benim onunla yan yana gelmem mümkün değil. Siyasi görüş farklılığı, biz umut Özel ile çok farklı şeyler düşünüyor olabiliriz ama onun dışarıda olmadığı her gün Türkiye'nin kaybettiği bir gündür.

*En aykırı fikirlerin en özgürce söylenmesi, şiddet çağırmadan sonra her türlü protesto, her türlü yani insanların canına, kamu düzenine kast etmeyen her türlü tepki, protesto meşrudur.

*Bugün yapılmaya çalışılan insanların tepki vermesine engel olmaktır. Şunu da sakın hiçbir süreci birbirinden bağımsız görmeyelim.

*Yarın Ekrem İmamoğlu'nun ifade verecek olması. Geçen hafta gençlik kolları genel başkanımıza işte imza zorunluluğu getirildiği adli kontrol uygulaması, onun hemen öncesinde Ümit Özdağ'ın tutuklanması, onun öncesinde birçok kuruma baskı, teğmenler ilgili soruşturma bugün yarın açıklanacak ve korkarız orada büyük bir yanlış yapacaklar. Ama teğmenlerle ilgili alınmak istenen karar ihraç kararı, Halk TV'ye yapılanlar, hepsi bir bütün. Hiçbiri birbirinden ayrı değil çünkü bu iktidar yönetemiyor, ülkede büyük krizler var ve buna karşı olası ayak kalkmaları sindirmeye çalışıyor.

*Geçen hafta gazetecilerin düzeltiyorum, sanatçıların yöneticilerinin, Ayşe Barım'un tutuklanması, sanatçıların ifadeye çağrılması ve bunun 12 yıl önce Gezi'ye gitmek üzerinden yapılması insanlara çok daha kötü günler geliyor.

*Susun, sinin, evinizde oturun, dışarı çıkarsanız devlet sizi 12 yıl sonra gelir bulur diyor. Bu korkuya teslim olmamak lazım. İşte bu korkuya teslim olursak Tayyip Erdoğan kazanacak. Bu korkuya teslim olmaz, bu korkuya inat, cesaret gösterirsek dizleri tir tir titriyor onların.

*Ayakta duracak hali kalmadı bugünkü iktidarın. Ekonomik açıdan da öyle, sosyal açıdan da öyle, siyasi açıdan da öyle iktidarın sürdürülebilirliği kalmadı.

*Bunun için bir ve beraber olmakta, bütün muhalefetin birlikte olmasında, omuz omuza olmakta, ayakta olmakta bir de çağrıldığı yere koşarak gitmekte fayda var. Ben Halk TV'nin önüne üç şehirde giden herkesin alnından öpüyorum.

*Bu ülkenin yarınlarının teminatı olduklarını alnından öpüyorum. Kim nere olması gerekiyor da orada olsun. Yarın biliyorsunuz Ekrem İmamoğlu'nun ifadeye çağrıldı

*Ekrem İmamoğlu Trabzon doğumlu veya Trabzonlu bir belediye başkanı olarak Hasan Amca'nın oğlu Ekrem Bey olarak değil, bütün İstanbul'un çalmadan, çırpmadan, israf etmeden, hakkaniyetle bu şehri yönet diye emanet ettiği o şehrin emin insanını ifadeye çağrılıyor.

*Yarın ifadeye çağrılan İstanbul'un ta kendisidir. Başta Cumhuriyet Halk Partililerdir ama bütün demokratlardır. Ekrem İmamoğlu'na oy veren, gelecekte oy vermeyi düşünen ya da ona yapılan haksızlığı kendine yapılmış olarak hisseden herkes bu ülkenin geleceğinin teminatıdır.

*O yüzden ben İstanbul'u yarın ifade vermeye çağırıyorum. Cumhuriyet Halk Partilileri ifade vermeye çağırıyorum, ifade vermeye davet ediyorum.

*Bu arada biz gazetecilerin, televizyonların sahiplerinin kim olduğundan ilgilenmeyiz. Öyle olması gerekir ama öyle bir sürecin içindeyiz ki yapılan baskılar, para cezaları, üzerlerine yapılan her türlü baskı sizi susturabilmek için kanalların sahiplerinin de üzerine giden bir süreç var.

*Herkes döndü, beş kişi almışlar genel yayın yöneticisinden haber müdürüne kadar Cafer Mahiroğlu ne yapacak diye baktı.

*Cafer Mahiroğlu'nun süreçteki hem kurumuna hem çalışanlarına sahip çıkan ve meydan okuyan tavrı böyle bir süreç olduğu için, yoksa patronun ne dediğinden değil, biz o patronun ne kadar adil, ne kadar iyi yönettiğinden, çalışanların hakkına ne kadar verdiğinden bakarız

*Yönettiğinden, çalışanına hakkına ne kadar verdiğinden bakarız. Ama bu süreçte herkes döndü, Cafer Mairoğlu ne yapacak diye baktı. Önemli bir cesaret gösterdi, önemli bir sahip çıkışta bulundu. Ve teslim olmayacağını, mücadele edeceğini söyledi.

*Tarihte bu cümlelerinde çok önemli bir yeri var. Hiç duymamamız gereken cümleler duyuyoruz bir de. O cümleleri de sahipleri açısından tarihe çok kara lekeler bırakıyorlar.

*O kara lekeleri ben hani not ediyoruz demeyeceğim, millet vicdanına not ediyor. Böyle günde dayanışma dışında bir şeyin mızıldamanın bile iktidara yaradığı bir süreçteyiz. O yüzden bir kez daha herkese çağrım. Mızıldamaya bile gerek yok.

*Sessiz kalmak bile, susmak bile hatta iktidara güç vermektir. Sahip çıkma zamanıdır. Bugün hep beraber, her birimizin birbirine sahip çıkma zamanıdır. Böyle bir anlayışla yaklaşıyoruz meseleye.

*Biz buna karşı daha önce de söyledim ayrı ayrı küçük küçük tepkiler, mitingler bugüne kadar yapılması gereken birçok şey yapıldı, bundan sonra da yapılır.

*Ama biz bunun bir süreç olduğunu, iktidardan düşmekte olan, milletin önce gönlünden düşen, sonra gözünden düşen iktidarın koltuğuna tutunabilmek için hukuksuzluğa, bir hukuk katliamını ve hem yargıyı hem kolluk kuvvetlerini kendi aparatı olarak kullanıp bir korku yayarak iktidarda kalmaya niyetlendiğini ve bunun sürecinin yürüttüğünün farkındayız.

*Her gün on bir adım atıyor ve sertleşerek gidiyorlar. Buradan sonra buna karşı bizim yeni bir süreç tarif etmemiz gerekiyordu. Ben partinin bütün seçilmişleriyle davet ettiğimiz toplantılarda defalarca da fikirlerini alarak ve partinin yönetim organlarını çalıştırarak bir süreç hazırladık.

*Salı günü başlıyoruz dedik, başladık. Biz bir kez şunu demiştik. 31 Mart'ın mesajı sarı karttır. Anlamazsanız millet size kırmızı kartı gösterir dedik. Memleketi anlamadılar. İşçiyi anlamadılar. Çiftçiyi anlamadılar, memuru anlamadılar. Ve biz bu sürecin sonunda artık erken seçim kaçınılmaz olduğunu söyledik ve bu millet size kırmızı kart gösterecek dedik.

*Kırmızı kartın anlamı nedir? Kırmızı kartı ilk kez İngiltere'de bir hakem yabancı bir oyuncu dil bilmediği için söylediğini anlamadığı için kullandı. Laf anlamına göre gösterilir. Laf anlamıyorlar. Bu millet açız dedi, anlamadılar.

*İşsiziz dedi, anlamadılar. Bu fiyata bu ürün ekilmez, dikilemez, zarar ediyoruz dedi, anlamadılar. Bu maaşla geçim olmaz dedi, anlamadılar.

*Şimdi ona artık milletin kırmızı kartı gösterme zamanı geldi. Kırmızı kartı nerede gösterecek bu millet? Elbette sandıkta gösterecek.

*Biz Kasım 2025'i Erdoğan'ın girmek istediği bir seçim olacak, çünkü erken seçim olursa girebiliyor. Son tarih olarak söylemiştik.

*Şimdi bu yaşananlardan sonra 2025'te bu sandık bu milletin önüne gelecek. Gelmesi için biz üzerimize düşen her şeyi yapacağız.

*Bunun için tüm hazırlıklarımızı tamamlıyoruz. Çok hızlandırdık. Sandık görevlisinden onun eğitimine, afişten broşürden pankarta partinin sloganlarına, parti programından hükümet iktidar programına ve elbette adayına kadar biz bu sürecin en hazır unsuru olarak çıkıp bu iktidarı seçime zorlayacağız. Bunun için hazır önce başlıyoruz dedik.

*Şimdi hazırlanıyoruz ve uzun olmayan bir süreçte bu milletin önüne o sandığın gelmesi için bizim ne yapmamız gerekiyorsa yapacağız. Göreceksiniz o sandık gelecek, gelmezse onlar o sandığı kaçırırlar varsa biz bu milletin önüne bu senenin içinde bir sandık koyup ne diyorsunuz bakalım diyeceğiz ve göreceğiz.

*Bu iktidarın ayakta durabilecek gücü var mı yok mu? Erken seçim için her şeyi yapacağız. Erken seçim sandığını kaçırırlarsa biz bu milletin önüne bir sandık koyacağız. O zaman göreceğiz. Millet ne diyor diye

*Meşruiyetin tanımı; bir adil bir seçim yapmaktır. İki seçimden sonra hukuka uygun yönetmektir. Seçimler yapıldı. Tüm itirazlar sonuçta seçilmiş bir iktidar var. Ama eğer hukuka uygun yönetmiyorsanız meşruiyetin yoktur. Bu bütün dünyada demokrasiye inanan herkesin meşruiyet tanımında vardır.

*Doğru, adil, serbest bir seçim ve ardından hukuka uygun yönetim. Seçimlerden sonra aldıkları güçle bu kadar hukuksuzluğu yapanların meşruiyetleri kalmamıştır.

*Türkiye Cumhuriyeti'nin yöneten iktidarı ve başındaki cumhurbaşkanı sandıkta aldığı meşruiyetti yönet.

*(Umutlu musunuz sorusuna yanıt) Ben bir baba olarak da, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün koltuğunda oturan partinin genel başkanı olarak da umutsuz olmaya hakkım yok.

*Ben umudumu kaybedersem, bu ülkeye diz çöktürüyorlar. Cumhuriyet Halk Partililer umutlarını kaybetme lüksüne sahip değillerdir.

*Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili, kendi kişisel siyasi hesabını ülkenin menfaatinin önüne koymaz. O yüzden biz sorumluluk alacağımız gün sorumluluk alırız, fedakarlık yapacağımız gün fedakarlık yaparız.

*Bizim korkma gibi bir lüksümüz yoktur. Korkmayanların partisidir. Korkanlar manda diyorlardı. Korkanlar himaye diyorlardı.

*Korkanlar "Ne oldu canım işte, işgal güçleriyle anlaşalım" diyorlardı. Biz "Korkma çocuk, geldikleri gibi gidecekler" diyenin kurduğu partiyiz. Bize diyorlar ya 150 yıldır biz bunlarla karşı karşıyayız. Evet, 150 yıldır biz bu zihniyetle, ülkeyi bugün yöneten zihniyetle karşı karşıyayız.

*Çünkü biz Birinci Meşrutiyeti savunurken onlar kralın yetkilerinin, padişahın yetkilerinin paylaşılmamasını savunuyorlardı. 33 yıl onlar Meclisi Mebusan'ı kapalı tuttular. Biz açılsın diye mücadele edenleriz. Biz İkinci Meşrutiyetçileriz. Biz, Kuvayı Milliyecileriz.

*Onlar Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e karşı İngilizlerin bildirisini, tutuklama kararını, İngiliz uçaklarından attıran iskiliple Atıf Hoca'nın tarafında olanlar onlar.

*Biz bunlarla hep karşı karşıyayız. Biz İstanbul Boğazında Amerikan filosunu denize dökerken bunlar filoya karşı dönüp namaz kılan adamlar bunlar. O kadar karşı karşıyayız.

*Ve biz bütün bu tarihsel çelişkilerimize rağmen onlara oy veren insanlara saygımızdan ve o insanlara hürmetten demokrasinin, ağır aksak işleyen demokrasinin, işlevsizleştirilmiş Meclisin, hukukun ayaklar altına alınmasının yaşandığı bir ülkede önemli bir mücadeleyi verdik ve kutuplaşmadan uzak durarak gündemi saptırmaya çalışan, kutuplaştırıcı kavgalardan uzak durarak bu ülkenin gerçek sorunlarını onlara rağmen milletle konuştuk. Ve bunun karşılığında, bunun karşılığında millet bize 31 Mart'ta çok tarihi bir zafer yaşattı.

*O gece dedik ki burada, bu bir zaferdir ama bunu bir zafer gibi değil bir görev gibi üstümüze alıyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyetini yeniden kurtarıp Cumhuriyeti yeniden kuracağız. Şimdi tam o sürecin içindeyiz. O yüzden bu partinin lugatında, burada, bu partide birçok sözlük vardır. Ama o sözlüklerde korku kelimesi yoktur. Sinmek yoktur. Bu partinin lugatında umutsuzluk olamaz. Umutunu kaybetmeyenlerin, korkmayanların, günü geldiğinde yola çıkanların, o yolda başına ne gelir diye endişe etmeyenlerin partisiyiz biz

*Ve o yüz yıl önceki kararlılıkla bu ülkeyi bir kere daha kurtaracağız. Çünkü bu ülke hukuk devleti olarak kurulmuştur. Şu anda hukukun ayaklar altına alındığı bir başsavcı eliyle büyük siyasi operasyonun aparatı olarak kullandığı bir süreçteyiz.

*O yüzden hukuk devleti işgal altındadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti hukuksuzluklarla işgal altındadır. Yüz yıl önce işgale nasıl direndiysek bugün de öyle direnceğiz. Yüz yıl önce nasıl bu ülkeyi kurtardık ve Cumhuriyeti ve demokrasiyi kurduysak, bir daha kuracağız.

*Onun için benim kendi çocuğum adına da Türkiye Cumhuriyetinin hangi siyasi partiye mensup annenin babanın çocukları olursa olsun bütün evlatlarımız adına da umudum çok yüksek.

*Onlar bundan 10 yıl sonra mesela Avrupa Birliği üyesi bir ülkede yaşayacaklar. Ellerindeki pasaportla bütün dünyayı dolaşabiliyor olacaklar.

*Mahkemelere güven bugünkü gibi yüzde 18 değil yüzde 65, yüzde 90 olacak. O gün Türkiye Cumhuriyetinin parası pul olmayacak.

*Pasaportu da böyle bakıp da önüne atılan bir pasaport değil de görünce pasaport memurunun karşısındaki pasaport onun bir kendine geldiği bir pasaport olacak

*Öyle bu ülkeyi itibarsızlaştıran, değersizleştiren ve bu ülkenin tüm kurumlarını işlevsizleştiren bütün yetkileri bir elde alan bir otokrasiden gerçek bir demokrasiye hep birlikte tekrar geçiş yapacağız. 10 yıl sonra paranın bugünden 10 kat değerli olduğu, özgürlüklerin 10 kat fazla olduğu, bir tek yasakın yasak olduğu bir ülke olacak.

*Tek yasaklarımız olacak, o da yasaklar. Yasakları yasaklayacağımız iktidar yürüyüşümüzü geçen Salı günü başlattık. Bu yürüyüşe başta bütün gençler, tüm vatandaşlarımızı davet ediyorum. Ayrıca da Cumhuriyet Halk Partisi o çağrımızdan sonra online üyelik noktasında başta gençler 10-11 kat günlük bir artış var.

*Tüm gençleri hem Cumhuriyet Halk Partisi'ne üye olmaya hem de arkadaşlarını, eşlerini, dostlarını, annelerini, babalarını Cumhuriyet Halk Partisi'ne üye olmaya davet ediyorum.

*Çünkü onlar benim veremeyeceğim bir kararı verecekler. Benim kullanamayacağım bir yetkiyi kullanacaklar. Cumhuriyet Halk Partisi'nde en üst makam genel başkanlık değildir. Onlar gelir geçer. En üst makam parti üyeliğidir.

*Onlar Türkiye'nin bir sonraki cumhurbaşkanının kim olduğuna karar verecekler. Onun için bütün vatandaşlarımızı, bilhassa gençleri ülkenin bir sonraki cumhurbaşkanını belirlemek üzere Cumhuriyet Halk Partisi'ne üye olmaya davet ediyorum.

*Sabah erken saatlerde Ayşe Hanımla konuştum. Suat Bey'in eşi. Çocukları sordum. Suat Bey'le mutlaka ümit ediyorum itirazla çözülecektir ama uzar ise ben de gideceğim, ziyaret edeceğim. Çok yakın dostum çok namuslu bir gazeteci, çok siyasi meselelere yaklaşırlarken bile gazetecilik etiğine çok dikkat eden bir gazetecidir. Onun olduğu yerde yanlış olmaz, onun olduğu yerde yalan olmaz. Dünyanın en doğru insanlarından biri, dünyanın en yamuk yumuk en berbat hukuk sistemi içeri tıkıyor. Hakikati hapsedemeyecekler. Suat Toktaş'ı orada yalnız bırakmayacağız. Ailesiyle ve halk TV ailesiyle en derin dayanışma duygularımızı ifade etmek istiyorum.

Gündem Haberleri