Psikolojik üstünlük

İlker Yıldız yazdı: Psikolojik üstünlük

Siyaset sadece oy toplama işi değildir. Aynı zamanda algı yönetimi, söylem savaşları ve kolektif bilinçle yapılan bir akıl oyunudur. Son dönemde Türkiye siyasetine baktığımızda da, klasik kutuplaşmaların ötesinde yeni bir sürecin başladığını görüyoruz: psikolojik üstünlük, taraf değiştirmeye başladı.

2024 yerel seçimlerinde CHP’nin birinci parti olması, ilk bakışta bir sandık başarısı gibi görünebilir. Ancak bu sonuç, daha derin bir dönüşümün dışa vurumuydu. Toplumsal algıda bir kırılma, duygularda bir yön değişikliği yaşandı. Bu, artık sadece iktidar desteğinin zayıflamasıyla değil, muhalefetin kendi kimliğiyle öne çıkmasıyla da ilgili bir değişiklikti.

Psikolojik üstünlük, siyasette yalnızca iktidarda olmak değil; gündemi belirlemek, rakibini savunmaya zorlamak ve toplumun “güvenli liman” algısını şekillendirmektir.

Bu üstünlük, seçmeni sadece ikna etmez, aynı zamanda rakibi de şekillendirir. Ona hangi konuda konuşması gerektiğini fısıldar, nasıl tepki vereceğini öngörür ve sessiz kaldığında bile söylemi yönlendirir.

Maxwell McCombs’un “Medya kamuoyuna ne düşüneceğini değil, ne hakkında düşüneceğini söyler” spotuyla açıklayabileceğimiz Gündem Belirleme Teorisi Türk siyasetinin son 25 yılını en iyi şekilde anlatan teorilerden biri. Yıllarca Erdoğan’ın attığı her adım, muhalefetin “acil tepki” üretmesine neden oldu.

Bir gece “Kanal İstanbul” dediyse, ertesi sabah herkes su havzaları üzerine açıklama yapmaya zorlandı.

Ancak bu döngü artık kırıldı. CHP Mart 2024 seçimlerinden beri artık sadece cevap veren değil, gündem kuran pozisyonunda ve kadrosunda birden çok lider var. Özgür Özel de, Ekrem İmamoğlu da Mansur Yavaş da çok güçlü isimler.

İktidar artık en çok oyun kendisinde olmadığının farkında.

AKP yıllarca sembollerle oynadı: cami açılışları, Ayasofya kararı, başörtüsü söylemi, dış güçler söylemi vs.

Ancak 2023'ten sonra değişen şey, muhalefetin de semboller üretmeye başlamasıydı. Ekrem İmamoğlu’nun özellikle son iki yıldır üzerine gelen yargı sopası karşısında sergilediği “mağdur ama dik duran lider” imajı, yalnızca hukuki bir tepki değil bir direniş aslında. Diplomasının iptali ve tutuklanması ile bireysel olarak da direnişin sembolü haline geldi.

Tutuklandığı gün Cumhurbaşkanı adayı olarak 15 milyon insanın oy vermesi de sembolik anlardan biriydi.

Zaten daha önceki yazılarımda da Underdog tanımı yapmıştım hatırlarsınız. Ekrem İmamoğlu’nun diploma iptali ve tutuklanma süreciyle ilgili Özgür Özel’in “19 Mart Darbesi” söylemi de artık iktidarın ne derse desin değiştiremeyeceği bir sembole dönüştü.

Bu tür semboller, seçmenin zihninde uzun süre iz bırakır ve taraflar arasında bir algı üstünlüğü inşa eder.

Bu psikolojik üstünlüğü yıllarca elinde tutan Recep Tayyip Erdoğan’ın en iyi yaptığı şey semboller üretmesi ve neredeyse her konuya bir çerçeve belirlemesiydi. Ervin Goffman’nın Sosyal Çerçeveleme Teorisinde olduğu gibi “Bir konu nasıl çerçevelenirse insanlar o yönde düşünmeye meyilli olur”

Örneğin bir ekonomik kriz “dış güçlerin oyunu” olarak çerçevelenirse, iktidar sorumlu olmaktan çok “direnen” konumuna geçer. Hatırlayın, Dolar 30 TL olduğunda dahi iktidarın “ekonomik bağımsızlık savaşı veriyoruz” diyerek ekonomik başarısızlığı “milliyetçi direniş” çerçevesine oturtmaya çalışmıştı.

Ancak artık halk kendisine verilen bu hikayelere inanmamaya başladı. Zaten değişimi sağlayan asıl şey de buydu.

İmamoğlu’nun tutuklanmasından bu yana yapılan 9 anketin ortalamanı aldığımızda CHP’nin oyu 34,18 çıkarken AKP’nin oyu ise 30,52 olarak görülüyor. Bu anket şirketlerinden sadece GENAR’da AKP CHP’nin önünde görünüyor o da 0,3 oy farkla.

Bu sonuçlar bize toplumsal bir duygunun şekillendiğini gösteriyor. İnsanlar artık “kim kazanır” sorusuna “CHP kazanabilir” diye cevap vermeye başladı. Son 20 yıldır böyle cevap veren sayısı şimdiye kıyasla çok daha azdı. Bu da psikolojik üstünlüğün ta kendisi işte.

Yukarıda da söylediğim gibi artık Erdoğan’ın hikayesel bir inandırıcılığı kalmadı. Sadece elinde padişahlarda bile olmayan bir siyasi kudret var.

Kuvvetler ayrılığı kağıt üzerinde var ama fiili olarak yok. Zaten hala eskisi kadar halk desteği aldığını düşünseydi ne Ekrem İmamoğlu ne de Ümit Özdağ tutuklanırdı. Pek tabi tutuksuz yargılama olabilecekken iddianamesiz şekilde milyonlarca insanın seçtiği siyasetçileri tutuklamak sadece siyasi emeller sonucu gerçekleşir.

Ancak biz işin demokratik kısmında kalırsak şu resim artık çok net.

Seçmen artık alışkanlıkla değil, değişim arzusuyla hareket ediyor. İktidarın korku ve kutuplaştırma hamlelerine karşı toplumda “ne kadar bastırırlarsa, o kadar doğru yoldayız” hissi yayılıyor.

Bu da işte psikolojik üstünlüğün tam tarifi olarak karşımıza çıkıyor.

Korku, yerini inanca bırakıyorsa; algı, yerini güvene bırakıyorsa; muhalefet artık sadece karşıt değil, aktör olarak algılanıyorsa psikolojik üstünlük el değiştirmiş demektir.

Artık psikolojik üstünlük el değiştirdi.

Gündem Haberleri