Ticaret savaşı mı demek lazım, yoksa yeni bir Soğuk Savaş mı bilmiyorum ama silahsız bir dünya savaşının başladığı bir gerçek.
Trump her gün insanları şaşırtan çılgın kararlarına bir yenisini daha ekledi ve gümrük vergileri için yeni bir tarif listesi yayınladı.
Amerikan Başkanı Çin'den yapılan ithalattan yüzde 34, Avrupa Birliği'nden yapılan ithalattan yüzde 20 ve Tayvan'dan yapılan ithalattan yüzde 32 ek gümrük vergisi alacağını açıkladı.
Bunun üzerine Amerikan borsalarında sert düşüşler yaşandı ve hemen ertesi gün Çin’de ABD’den ithal edilen mallara %34 misilleme vergisi uygulayacağını açıkladı.
Türkiye’nin bu kaostaki payı ise ABD’de tarafından %10 ek gümrük vergisi ile tariflendirilmesi oldu.
Bu gerçekten de rakip bölge ülkelerine göre daha düşük bir oran olduğu için ilk aklıma gelen bu gelişmenin Türkiye’nin ABD’ye ihracatını arttırabileceği oldu.
Bu gelişmeyi biraz da iç siyaset malzemesine dönüştürme amaçlı okursak, Donald Trump’ın bir zamanlar “Aptal olma” diye uyardığı ama ikinci döneminde öve öve bitiremediği Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ticari bir kıyak geçtiği söylenebilir.
Bu haberlerin sonrasında Amerikan borsalarında çok ciddi düşüşler yaşandı. Trilyon dolarların telaffuz edildiği bu düşüş Amerikan ekonomisinin resesyona girme ihtimalini de gündeme getirdi.
Peki tüm bu süreç bizi nereye götürür? Henüz kestirmek için çok erken ama ben bu yeni Ticari Dünya Savaşı’nın aslında tüm ülkeleri ister istemez Neo-Merkantilist bir sürece zorlayacağını düşünüyorum.
16. ve 18. Yüzyıl Avrupasında etkin olan Merkantilist sistem daha devletçi, daha otoriter bir para politikasıyla ihracatın arttırılıp, ithalatın olabildiğince azaltılması amacını taşıyan bir sistemdi. Merkantilizmin temel amacı, bir ülkenin dış ticaretini mümkün olduğunca fazla verimli hale getirip, altın ve gümüş gibi değerli metallerin ülke içinde birikmesini sağlamaktı.
Bu sistem devletin ekonomi üzerinde güçlü bir kontrol ve müdahale yapmasını savunuyordu. O dönemde hükümetler, özellikle dış ticareti düzenleyerek, ithalatı sınırlamayı, ihracatı teşvik etmeyi, gümrük vergileri uygulamayı ve ticaretin ulusal çıkarlarla uyumlu olmasını sağlamayı hedeflemişlerdi.
19. yüzyılda serbest piyasa ekonomisi düzenine geçişle birlikte Merkantilist ekonomi düzeni ortadan kalktı. Tam anlamıyla böyle bir düzene geri dönüş olacağını sanmıyorum ama bence bu ticaret savaşları her ülkenin tüketim ihtiyacını olabildiğince iç üretimle karşılamaya çalışacağı bir dönemin başlangıcını simgeliyor.
Elbette bu süreç ABD’de Trump dönemi sona erdiğinde değişebilir ancak dünya siyasetinde aşırı sağ ve totaliter yönetimlerin giderek daha da güçlenmesi iktisadi ezberlerin bozulmasına neden olabilir.
Türkiye bu süreci iyi analiz edip tarım ve hayvancılık devrimine hiç olmadığı kadar çok önem vermek zorunda. Bereketli topraklarımızın 86 milyonu doyurmaya yetmesi gerekiyor çünkü gelecek çok sisli. Nitekim “Mercimeği ucuza Kanada’dan ithal edelim” mantığı yakın zamanda artık rafa kalkacak.
Ek gümrük vergileri direkt olarak gıda ilgili olmasa da ileride ne olacağını kestirmek zor. O yüzden her türlü sürece hazırlıklı olmak zorundayız.
Bizimkilerde böyle bir vizyon olduğunu düşünmüyorum ama umarım yanılırım.