Bazı gazetecilere ve siyaset yorumcularına bakarsanız dünyanın en kötü insanı hiç şüphesiz Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Başarısızdır, beceriksizdir, haindir, hatta AKP’nin adamıdır ve daha bir sürü şeydir, yaşadığımız her türlü musibetin birincil sorumlusudur; ağızlarına geleni hiç sakınmadan söylerler.
Maalesef bizim burada ifratla tefrit arasında bocalamayana prim verilmez. Ya övüp göklere çıkaracaksın ya yerden yere vuracaksın. Oysa, hayat böyle çizgi gibi dümdüz ilerlemez, zigzaglar çizer, eğriler olur, doğrular olur, bazen iyidir bazen kötüdür ama ne sadece iyidir ne de sadece kötüdür.
14 Mayıs öncesine gidersek, ben size Kılıçdaroğlu’nun çok iyi yaptığı onlarca iş sayabilirim; buna mukabil, eksikleri ve yanlışları da bulabiliriz. Her şeye rağmen, Akşener, izahı mümkün olmayan açıklamalarını yapmasaydı, bence seçimi Altılı Masa kazanacaktı ve Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı seçilecekti. 14 Mayıs sonrasındaki hatalar silsilesini büyük hayal kırıklığıyla takip edenler arasında ben de vardım. Kongrede ısrar etmesini, ikinci turda çekilmemesini, tuhaf danışmanın tuhaf laflarını itidalle karşılamasını hep üzülerek seyrettim.
İKTİDARIN AMACI...
Böyle olmamalıydı, böyle bitmemeliydi; zira, seçimi kaybetmiş olsa bile, bu muameleyi asla hak etmemişti. Kemal Kılıçdaroğlu, siyasetten elini ayağını çekmediği için gündemde kalmaya devam ediyor. İktidarın da Kılıçdaroğlu üzerinden bir kampanya yürüttüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Kılıçdaroğlu’na bir dava açıldı. Ve, şimdi herkes bu dava etrafında kendi pozisyonunu alıyor.
İktidarın amacı, Kılıçdaroğlu’nu siyaseten yasaklamak falan değil, CHP içindeki yarığı derinleştirmek.
Milletvekillerinden elli küsurunun CHP Genel Merkezi’ndense Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın olduğu biliniyor. Unutmayın ki, bu milletvekilleri “normalleşecekler burada kalsın, biz mücadele edeceğiz” deyip kazan kaldırsalar, yanlarına da Altılı Masa’da birlikte hareket ettikleri vekilleri alabilseler, bir anda ana muhalefet partisi olacak sayıya ulaşırlar. İşin diğer boyutu ise bence çok daha belirleyici. Esas mesele, Cumhurbaşkanı’ndan sonra ülkeyi kimin yöneteceği değil, Türkiye’nin bu sistemle devam edip etmeyeceği.
İKİ POTANSİYEL ADAY VAR
Özgür Özel’i saymıyorum, Cumhurbaşkanlığı için CHP’nin iki potansiyel adayı var. Ekrem İmamoğlu açısından bu sistemin bir sorun teşkil ettiği kanaatinde değilim. Karizmatik, güçlü, her kesimden oy alabiliyor, ayrıca Erdoğan’ı birden çok kez yenen tek siyasetçi. Mansur Yavaş ise, İmamoğlu’nun aksine, birçok kez bu yetkilerin kendisi dahil hiç kimseye verilmemesi gerektiğini, Türkiye’nin bir an önce bu sistemden çıkmasının elzem olduğunu söyledi; parlamenter sisteme dönüş vurgusunu defalarca yineledi.
Hani araştırma şirketleri “bu pazar seçim olsa…” diye bir soru soruyorlar ya, işte bu pazar seçim olsa, CHP Genel Merkezi’nin adayı İmamoğlu olacak bence. Mansur Yavaş bunu biliyor, görüyor, o yüzden de CHP’den çok toplumdaki algısına önem veriyor. Kayyım atandığında açıklama yapmak için acele etmiyor, DEM’le yan yana gelmiyor, Ahmet Türk’ü ziyarete gitmiyor. Bunları yapmak CHP’nin adayı olmak demektir; Yavaş ise “anket yaptıralım, kim çıkarsa o aday olsun” deme gücünü cebinde tutmak istiyor. Kendi oyunu düşürecek hiçbir adım atmıyor, risk almıyor, polemiğe girmiyor, sadece, çok sıkıştırıldığını hissettiğinde “anketlerde en çok benim adım çıkıyor” diyor.
Kılıçdaroğlu’nun davasının olduğu gün, İmamoğlu, Almanya’ya gidiyormuş. “Men dakka dukka,” dedikleri herhalde budur. Mahkemenin İmamoğlu’nu aleyhine kararını açıklandığı günün sabahı Kılıçdaroğlu, Almanya’ya gitmiş ve dönmek için uçakta yer bulamayınca özel bir jet tutmak zorunda kalmıştı. O gezi de önceden planlanmıştı, değiştirilebilirdi, değiştirilmek istenmedi. Mansur Yavaş ise davaya gideceğini, bu hukuksuzluk sona erene kadar Kılıçdaroğlu’nun yanında olacağını açıkladı.
Yavaş, CHP’nin kendisini aday göstermeyeceğinin de, diğer partilerin ortak adayı olarak çıkarsa ikinci tura kalmasının zor olduğunun da farkında. O yüzden, kendisini ne CHP’nin içinde ne de büsbütün dışında konumlandırarak “parlamenter sistem” isteyenlerin adayı olarak öne çıkacak.
"SAFLARI SIKLAŞTIRIN"
Altılı Masa’nın harcı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’di, Kılıçdaroğlu’nun en önemli vaadi de buydu. İşte o gün geldiğinde, “bu sistem değişecek!” diyerek adaylığını açıklayan Yavaş, ne AKP ne CHP diyecek üçüncü yol taraftarlarının, Kılıçdaroğlu’nun, onunla birlikte yürüyen milletvekillerinin ve teşkilatların, Altılı Masa’yı oluşturan paydaşların da desteğini alabileceğini varsayıyor. Kararlarını hep bu büyük strateji doğrultusunda veriyor. Kılıçdaroğlu, son çektiği videoda “safları sıklaştırın” dedi. Birkaç dakika sonra, İmamoğlu’nun hesabından “bizim safımız milletin tam yanı” diye bir paylaşım yapıldı.
BU DAVA, KILIÇDAROĞLU İLE ALAKALI DEĞİL
Bu tesadüf olabilir ama İmamoğlu’nun hesabını yöneten ekibin Kılıçdaroğlu’nun paylaşımlarından habersiz olması, önceden hazırlanan cümlenin yanlış anlaşılmaya yol açacağını düşünmemesi ihtimal dahilinde gelmiyor bana. Kim, nasıl isterse öyle düşünsün diyerek atılmış. Bu dava, Kılıçdaroğlu ile alakalı değil. İktidar, anamuhalefet karışsın diye Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığına dönmesini istiyor olabilir, istiyordur da, ama bu dava aslında bir referandum mahiyeti taşıyor. Parlamenter sistem diyenler bu dava etrafında birleşiyorlar. Seçim yaklaştıkça, CHP içinde, İmamoğlu mu Yavaş mı sorusu, sistemin devamını isteyenler ile parlamenter sistem diyenler diye sorulacak, ayrışma burada yaşanacak.