Eskiden, yani okuryazarlığın sadece ilk yarısıyla iştigal ettiğim zamanlarda, “haber atlatmak” diye bir tabir vardı. Gazeteci büyük bir haberi meslektaşlarından önce yazdı mı onları atlatmış olurdu. Benim çok vakıf olamadığım bu sosyal medya çağında bunların yerini reyting avcılığı aldı. Cümleyi öyle bir yerinden keserek aktarıyorsunuz ki anlam bütünüyle değişiyor ama okuyucuların merakı, tıpkı şekere üşüşen karıncalar gibi, haberi bu şekilde veren mecrayı büyütüyor.
Mesela bir vaiz bir yerde “içkiliyken namaza yaklaşmayın” diyor ama haber sitesi bunu “Vaizden flaş açıklama: Namaza yaklaşmayın” diye veriyor, e tabii doğrusuna nazaran manipüle edilmiş bu hali daha fazla ilgi uyandırıyor. “Fazla” kelimesini bilinçli kullandım, “çok” da diyebilirdim; ama “fazla” menfi bir şeydir, “çok” ise genellikle müspet -İngilizce karşılıklarıyla söylersem “fazla” için “too much”, “çok” için “very much” kullanılır.
Değerli gazeteci dostum Bengü Şap Babaeker’in Haber240’ta bu manipülatif yola hiç tevessül etmemesini büyük mutlulukla karşılarken onun vesilesiyle tanıştığım bazı genç isimleri okumaktan da memnuniyet duyuyorum. Köşe komşum İlker Yıldız’ın geçen yazısına “Kırmızı Kart” başlığını attığını görünce haberi atlattığını hemen anladım -o yazıyı benim yazımın bitişinde olmasa da okurdum, o anlamda söylemiyorum- ama bir konferansa davetli olduğum için öncelik mecburen o yazıdaydı, dolayısıyla bizim gazetenin okurları bu konuda ciddi bir yazı da okumuş oldular ama benim aklımda da bu meseleyi ele almak olduğu için yazmakta bir beis görmüyorum.
Gazeteciliğe başladım başlayalı birçok konuşmayı dinlemek zorunda kalmak asabımı gerçekten fazlasıyla bozuyor. Dünyanın en sıkıcı konuşmalarını özellikle mi yapıyorlar yoksa bu işin evrensel zagonu mu böyle bilemiyorum ama bizimkilerin bu sıkıcılık konusunda hayli profesyonel olduklarına artık eminim. Miting, toplu açılış töreni ya da Meclis’teki konuşmaları arada izleyeyim diyorum ama hafakanların basmadığı anlarda genellikle ekranın karşısında uyuklarken buluyorum kendimi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yapacağı “büyük bir sürprizden” bahsetmekle yetinmeyip bir de saatini açıklayınca ben de ekran başındaki yerimi aldım. “Sinyal etkisi”, bankacılıkta kullanılan bir yöntemdir, beklentiyi artırır; doğru kullanıldığında “kendini gerçekleştiren kehanete” de dönüşebilir. Bekliyorum ki anamuhalefet partisi lideri gündemi sarsan bir şey açıklayacak. Ajandam hazır, ne olur ne olmaz diye yedek bir kalem de koydum masanın üstüne.
Zaman geçiyor ama hiçbir şey olmuyor diye düşünürken Özel ceketinin cebinden bir futbol hakemi gibi kırmızı kart çıkarıverdi. Bir müddet sonra miting bitti; bense hâlâ sürprizi bekliyorum, ajanda boş. “Sürpriz” en çok bana sürpriz oldu. Anladığım kadarıyla, CHP, topluma duygudaşlık kazadıracak bir simge bulmaya kafa yormuş. Kırmızı kartın futbol çağrışımı hem toplumun ataerkilliğine uyuyor, hem gösterilen için ihraç -ihracat değil- manasına geliyor hem de CHP’nin kurumsal rengiyle örtüşüyor. İşte böyle bakarsanız, Finlandiya seçimlerinde falan etkili olabilecek bir kampanya gibi gözüküyor.
İlker Yıldız, bahsettiğim yazısında, futbol analojisini “siyasal iletişim eğitimi almış biri olarak kırmızı kart olayının ‘ofsayt’ olduğunu düşünüyorum” diye devam ettirmiş. Benim siyasal iletişim eğitimim yok, böyle bir ortamda da hiç bulunmadım ama müsamereye dönüşen bu kırmızı kart kampanyasıyla ne amaçlandığını anlamakta gayet zorlandığımı ifade etmek istiyorum.
Muhtemelen bir ajansla çalışıyorlar, orada biri bu fikri öneriyor, ajans içinde tartışıyor, beğeniliyor, sonra hep beraber partideki ilgili kişiye sunuluyor, o da beğeniyor, bir başkası bakıyor, ondan da geçiyor, derken herhalde öncelikle bir Genel Başkan Yardımcısı’na anlatılıyor, o da tamam deyince, Genel Başkan’a arz ediliyor. Genel Başkan da bu kampanyaya sahip çıkınca ortak aklın fiyaskosuyla başbaşa kalmak da bize düşüyor. Üstelik, bu kırmızı kart yeni bir fikir de değil.
31 Mart seçimlerinden önce gazeteleri karıştıranlar, Ali Babacan’ın kampanyasının “sarı kart” olduğunu görmüşlerdir -Babacan “sarı kart” kullanmıştı çünkü genel değil yerel seçimlere giriyordu. İş öyle absürte gitti ki, CHP Genel Başkan Yardımcısı, katıldığı bir canlı yayında, kampanyayı ve duyurulma biçimini eleştiren partililerine de kırmızı kart çıkarıverdi. Cep telefonlarına indirilen kırmızı kart uygulaması bile yapmışlar. Eğer futboldan devam edeceklerse, sırada “oyuncu değişikliği” kampanyası olabilir.