Bakın şu doktorlara, neler, neler yapıyorlar!

Bakın şu doktorlara, neler, neler yapıyorlar!

İki haftalık köşe detoksumun ardından ne yazacağımı şaşırmış haldeyim. Gündem, sağanak şeklinde üstümüze yağıyor ve olanları anlamak için bütüne bakabilme kabiliyeti gerekiyor. O da herkeste olmayınca Üsküdar’a atla geçmek Beşiktaş motorundan daha kolay oluyor. Ki bu güzide semtlerimiz çokommelli, ihmal etmeyelim.

Direniyorum, gündeme girmiyor ve kaç zamandır aklımdaki sağlık haberlerinin sunulma şekline değinmek istiyorum. Bu ülkede her şey olunup, rezil olunamayacağı sözüne sırtını dayamış ve öyle yaşamını sürdürebilen çok insan olabilir ama hekimlik böyle bir anlayışla icra edilemez.

Gün geçmiyor ki sağlıkla ilgili bir haber karşımıza çıkmasın. Bu haberler, özellikle sansasyonel manşetlerle okuyucuyu çekmeyi amaçlıyor. Ben de denemek için öyle yaptım. Ancak çoğu kez manşetlerin ardındaki içerik daha da sorunlu oluyor. Bugün beş tık uğruna nelerin feda edildiğine birlikte bakalım istiyorum. Sağlık sistemiyle bitmeyen sınavımızda, empati sınırlarımızı genişletip olaylara farklı açılardan bakmaya var mısınız?

Tıpta iyi olan şeyler için düşünce şudur; ‘‘Zaten doktorun işi iyileştirmektir, bunun alkışlanacak bir yanı yoktur.’’ Peki her şeyin doğru yapılmasına rağmen işler iyi gitmezse? Doktor olarak sosyal medyadan linçlere, mahkemelere ya da gazete manşetlerinde itibar suikastlarına hazır olun, hatta razı olun çünkü hala hayatta olmanız, şiddete uğramamış olmanız çoğu kez şansınız olarak sunulur. Son yirmi yıl içinde oluşan standart doktor paketi budur. Bu yazıyı okuyan herkes doktor değil ama hepimiz hasta ya da hasta yakını olduk. Yani sağlık sisteminin içinde iyisini de kötüsünü de yaşadık, mağdur olduğumuz anlar kadar iyileştirildiğimiz, kurtarıldığımız anlar da oldu. Belki aklımızda gecenin üçünde ateşimizi düşüren doktorlar kalmadı ama acil apandisit ameliyatı sonrası enfekte olmuş cilt dikişinin izi hafızamızdan da karnımızdan da silinmedi.

Sağlık sektörü, insan hayatıyla doğrudan ilgili olması nedeniyle, yapılan her türlü yanlışın ve beklenmeyen sonucun kamuoyunda büyük bir yankı uyandırdığı bir alan. Ancak bu durum, tıbbi hata, ihmal yani malpraktis ile komplikasyon gibi iki temel kavramın karıştırılmasına yol açabiliyor. Önce bu iki kavramı birbirinden net bir şekilde ayırmak gerekiyor. Tıbbi hata (malpraktis), hekimin veya sağlık çalışanının ve sağlık hizmeti sunan merkezinin mesleki standartlara uygun davranmaması/olmaması sonucunda hastaya zarar gelmesi durumunu ifade eder. İhmal, bilgisizlik veya dikkatsizlik gibi nedenlerle ortaya çıkabilir.

Aslında malpraktis davalarının temel dayanağı da bu tür hatalardır. Buna karşın komplikasyon, tıbbi uygulamanın doğası gereği ortaya çıkan ve istisnai durumlar dışında çoğunlukla önceden tahmin edilebilir, tıp kitaplarında yazan risklerdir. Bir ameliyat ya da tedavi planı ne kadar dikkatli hazırlanırsa hazırlansın, hastanın bireysel faktörleri veya durumun doğasından kaynaklı olarak istenmeyen sonuçlarla karşılaşılabilir. Ama ne yazık ki çoğu zaman bunlar da tıbbi hata olarak servis edilerek yaşanan olumsuzluklar insani duygularımızı sömürmek üzerine kullanılır. Ve sıklıkla tıbbi bir konuda haberler, bilirkişi görüşleri alınmadan, tek taraflı yapılır. Çünkü insan sağlığı ile ilgili mağduriyetin reytingi yüksektir.

Tıp fakültesini kazanmak, mezun olmak, bir konuda ihtisaslaşmak toplum içinde epey seçilmişin seçilmişi bir akla, çalışkanlığa ve disipline sahip olmak demektir. Yeterliliği olmamasına rağmen çok sayıda tıp fakültesinin açılması, akademik kadroların şekerci dükkanında dağıtılır hale gelmesi bu yazımın konusu değil. Öyle bile olsa hala doktor olmak ortalamanın üstünde bir çaba gerektirir. Yani doktor olmayı seçen hiç kimse ondan yardım bekleyen birini yaralamak, sakat bırakmak ya da öldürmek için bunca çabaya girmez. Üstelik bunları yapan binlerce insan, bir sayfa kitap okumadan sokakta ve yatarı olmayan cezalarla aramızda gezmekteyken. Gereken her şeyi, gerektiği standartta yapmasına rağmen hastasının başına olumsuz bir durum geldiğinde (dikkatli okurlarım hemen fark edeceği üzere, komplikasyonu tarif ediyorum) doktorun kalbinin nasıl acıdığını ancak diğer doktorlar bilir. Bununla baş ederek mesleğe devam etmek olağanüstü bir güç ve duygusal dayanıklılık gerektirir.

Milattan önce beşinci yüz yılda tıbbın kurucusu Hipokrat, bugünleri ön görmüş olacak ki tıp uygulayıcılarına yönelik yazdığı yemin metininde buna özel olarak yer verir. Der ki; ‘‘Yeteneğim ve hâkimiyetim ölçüsünde hastalarımın iyiliği için tedaviler önereceğim ve asla kimseye zarar vermeyeceğim.’’ Yani doktorun yeteneklerini, bilgisini iyi tartmasını ve ona göre tedaviler uygulamasını salık verir. Reyting uğruna saçma sapan işlere girmemesini, toplum sağlığını tehdit eden açıklamaları ulu orta yapıp, tansiyon hastasına avuç avuç tuz yalatıp, kelle paça ile hastalıkları tedavi etmeye kalkmamasını öğütler. Ama bilim dışı söylemler cehaletle kol koladır, ucuzdur, alıcısı çoktur.

Konuyu dağıtmadan şu soruyla devam etmek istiyorum; ‘‘Etik, yani meslek ahlakı dendiğinde neden sadece doktorları konuşuruz?’’ Mühendisin inşa ettiği binalar depremde yıkılınca insanlar ölmez mi, hukuk adil yargılama yapmadığında insanların hayatları bitmez mi, gazetecinin yaptığı itibar zedeleyen haberlerde sorumluluğu yok mudur? Örnekler uzar gider, anladınız ne demek istediğimi. Sağlık sisteminde hastayla direkt teması olan, emek zincirin halkaları doktor, hemşire, teknisyen gibi sağlıkçılardır. Ve etik davranmaları şarttır. Peki medya, hukukçular, hasta yakınları, hastaneler, sigorta şirketleri, Sağlık Bakanlığı bu etik değerlerin neresindedir?

Medya, tıbbi olayları çoğunlukla sansasyonel bir dil kullanarak ele alıyor dedim. Çünkü toplumu bilgilendirmek üzere yapılan sağlık haberlerinin reytingi düşük. Ya da tıpta olan gelişmeler çok kimseyi ilgilendirmiyor. Ama bir ameliyat sonrasında hastanın beklenmedik bir şekilde kaybı kesinlikle haber değeri taşıyor. Bu arada yeri gelmişken size kötü bir haberim daha var televizyondaki sağlık programlarına çıkan doktorların tamamına yakını bunun maddi karşılığını kanala ödeyerek ekrana çıkıyor. Yani çoğu kez kriter iyi hekimlik olmuyor. Herkesin bilip sustuğu gizli reklam oluyor. Gerçi sosyal medya takipçi sayısına göre kendini tedavi edecek doktoru seçen toplumda bu detay kimseyi ilgilendirmemiş olabilir. Neyse gene konuya dönüyorum, yani atılan yanlış manşetlerin nelere sebep olabileceğine.

Neyin malpraktis, neyin komplikasyon olduğunu ayırt etmeden haber yapmanın sonunda bir doğumu cinayete benzetmenin nelere mal olacağını ön göremeyebilirsiniz. Ama ben size bildiğim yerden örneklemeyle devam edeyim. Aile yılı kapsamında, vajinal doğum devlet politikası olarak arttırılmaya çalışılıyor, değil mi? Ancak vajinal doğum sırasında ön görülemeyen çok şey olabileceğinden habersizce manşetler atıldığında, dava sürecine girmiş dosyalar, habercilere tek taraflı servis edildiğinde yapılan bu haberlerin toplumdaki karşılığı hasta ve doktor için de aynı yola çıkıyor ve kimse vajinal doğum yapmak ya da yaptırmak istemiyor. Yani herkesin emeği bir manşetle yerle yeksan oluveriyor. Örneklere devam edersem; standart bir kalp ameliyatı sonrası hayata tutunamayan hasta doktor tarafından kasten öldürülmemiş ya da alkollü sürücü tarafından trafik kazasında yaralanan başka bir hasta acil müdahale sırasında kaybedildiğinde hastanın ölümüne doktor sebep olmamıştır. Bu tip haberciliklerin sonu ciddi sağlık sorunlarında kapısını çalacak doktor bulamamak olacaktır. İşte bu toplum sağlığını tehdittir. Ve bir çeşit şiddettir.

Bu konuyla ilişkili son yıllarda tıpta uzmanlık sınavlarında arka sıralara gerileyen branşların sebeplerinden biri de yerli yersiz açılan malpraktis davalarıdır. Ayrıca zor branşlarda artmış şiddete maruz kalma riski, uzun nöbetler, elde edilen gelirle orantısız yoğun çalışma saatleri, meslek içi mobbingler nedeniyle de popüler tercihler ön sıralara çıkmıştır. Ama endişelenmeyin beyninizdeki tümörü ameliyat edecek doktor bulamasanız da burnunuzu kusursuz hale getirecek doktorlarımız hızla yetişiyor. Çocuk doktoru, genel cerrah, göğüs cerrahı, kalp damar cerrahı, beyin cerrahı, kadın doğum doktoru ya da iç hastalıkları uzmanı için aylarca sonraya randevu alsanız da cilt hastalıklarınız özenle tedavi edilecek, yüzünüzde tek leke ve kırışık kalmayıp, sırt, bel ağrılarınızdan kurtulacaksınız. Tıpta her branş çok değerlidir bu satırlar sataşma değil özeleştiri için yazılmıştır. Her toplum ettiğini bulur.

Cahil bırakılmış halkın eline emanet edilen her bilgi tehlikelidir. Tıp terimleri ve prosedürleri konusunda yeterince bilgi sahibi olmayan bireyler, komplikasyonlarla tıbbi hataları ayırt etmekte zorlanır. Sosyal medya gibi bir sopayla sürekli doktorunuzu tehdit ederseniz defansif hekimlikle tanışmanız kaçınılmazdır. O zaman burun akıntınıza bilgisayarlı tomografi de istenir, psikiyatrik konsültasyon da. Tabii gereksiz tetkiklerin savunmacı hekimlik dışında kapitalizme ait dayatmaları içerdiğini de unutmayalım. Ama burada işini ahlakıyla yapan, tehditlerden yılmış doktor refleksinden bahsediyorum. Küçük bir test sorusu size; mesela bir ameliyat oldunuz ve sonrasında enfeksiyon gelişti. Bu komplikasyon mudur, ihmal mi?

Siz bu sorunun cevabını düşünürken ben konuya hukukçular kısmından devam etmek istiyorum. Yirmi yıl önce Amerikan dizilerinde seyrettiklerimizin gerçek olması iyi mi kötü mü siz karar verin. Çünkü artık hastane koridorlarında, sosyal medya sayfalarında ‘‘doktorunuzu dava etmek ister misiniz?’’ diyen avukatlarımız var. Tıbbi hata ile komplikasyonların doğru ayırt edilememesi bazı insanların kazanç kapısı haline geldi. Bir tarafta, tedavi sonrası hayal kırıklığına uğrayan hastalar ve aileleri hak arayışına girerken, diğer tarafta hatalı yere yargılanan ve mesleki itibarı zarar gören hekimler bulunuyor. Doktorlar uzun zamandır, icra ettikleri meslekleri nedeniyle uğrayabilecekleri tazminat davlarında mağdur olmamak için meslek sigortası yaptırıyorlar. Başka bir meslek grubunun kendini böyle bir korumaya aldığını sanmıyorum. Konu insan hayatı olunca tazminat yoluyla zenginleşmek cazip olabiliyor. Şunu söyleyebilirsiniz, davalar yıllara yayılıyor, bilirkişiler hep doktor lehine beyan veriyor. Aslında ortada gerçek malpraktis varsa kimse sorumluları aklamıyor. Yeter ki hak doğru yollarla aransın.

Hukuk yoluyla hakkını aramak isteyenlerin yanında bir de kendi adaletini kendi sağlamak isteyen şuursuzlarla sarılı etrafımız. Kadın cinayetleri ve sağlıkta şiddet haberleri adeta yarışıyor. Hastalarını iyileştirmek üzere evinden çıkan, gençliğini akranları gibi geçirmemiş, çalışmaktan başka bir yol bilmemiş, deneyimleriyle çok sayıda insana fayda sağlamış bir meslektaşım, ‘‘üzüntüsünden ne yaptığını bilemediğini’’ sonraki ifadesinde kullanacak, duruşmada kravat takmış bir hasta yakını tarafından, muayene odasında defalarca bıçaklanarak diğer meslektaşlarının önünde katledilebiliyor. Cepheye değil, hastanesindeki günlük mesaisine giden doktora reva görülen küçük ya da büyük tüm şiddet eylemlerinin ardında sağlık sisteminden aradığını bulamayan, yanlış manşetlerle sürekli doktora karşı kışkırtılan, aksaklığın hesabını kime soracağından habersiz insanlar var. Cehaletin eğitimle birebir ilişkisi var ve eğitimsiz bırakıldığımız her gün toplum ortalamasının aşağı çektiği her şeyle birlikte yaşamak zorundayız.

Diyalog sorunların azalmasında en önemli yollardan biri. Hekimlerin tedavi öncesinde hastaları komplikasyonlar konusunda yeterince bilgilendirmesi, tedavi sonrasındaki olumsuz bir durumlardaki şüpheleri azaltacaktır. Hastaların önüne sayfalarca, okumadan imzalamasını beklediğimiz onam formlarını kastetmiyorum. O yasal olarak bir zorunluluk. Bahsettiğim şey hastayla konuşmak. Epeydir unuttuğumuz hekimle hasta arasındaki güveni sağlamaktan bahsediyorum. Böylece tedavi sonrası yaşanan her problem mahkeme salonlarına taşınmaz, herkes nefes alır. Ancak sorun şu ki üç dakikada bir muayene randevusu sistemiyle hastasıyla sağlıklı bir güven ilişkisini kurabilecek meslektaşlarım varsa lütfen el kaldırsın.

Bu sorunların teşhisi güzel hoş da kimse tedaviye yanaşmıyor sevgili okurum. Yoksa benim akıl ettiklerimi siz etmediniz mi? Bu soruları farklı şekillerde defalarca sormadık mı? Yapılmak istenenle olması gereken arasındaki mesafe neden giderek aleyhte açılıyor? Sağlık sistemindeki aksaklıkları yazmak için daha çok sayfalara ihtiyacımız var. Hekim ve köşe yazarı olarak belki manşetler konusunda daha dikkatli olmak için minik çağrım duyulur. Belki kimse umursamaz. Ama neden giderek riskli ameliyatları ve tedavileri yapacak doktor bulamadığımızı anlamaya yardımcı olmuş olabilirim. ‘‘Giderlerse gitsinler’’ doktorlarının, ‘‘gitmeselerdi iyiydi’’ bölümüne çok bir şey kalmadı. İlaçları, aşıları, modern tıbbı kötüleyenlere prim vermeye devam etikçe çocuk felcinden sakat kalan, kızamıktan ölen çocuklarımızın, gripten kaybettiğimiz yaşlılarımızın sayısı artacaktır. İğne de çuvaldız da doğru yerlere batırılmayı bekliyor merak etmeyin. Bu yazıda adı geçen meslektaşlarım işini onuruyla yapan, vicdanlı doktorlardır.

Her mesleğin çürükleri, sistemin hileli yollarına sapmışları vardır. Onlar haber oldukça sayıları çok gibi görünür. Yenidoğan çetesi gibi bir facianın, bir sistem sorunu olarak ele alınmayıp, bir avuç insanı yargılayarak konuyu kapatma eğilimindeki yaklaşımı inandırıcı bulmadığımı, iyileşmek adına bir fırsatı daha kaçırdığımızı ekleyerek, mesleğimizin yüz karası bu ve benzeri insanların sayısından kat be kat fazla onurlu, çalışkan, mesleğine saygılı doktor olduğunu aklınızdan çıkartmayın. Onları kaybetmek istemiyorsak bu yazımı okuyun, okutturun. Sağlıkla kalın.

Not: Sorduğum sorunun cevabı ‘‘hastalık yoktur, hasta vardır.’’ Yani ameliyat sonrası gelişen enfeksiyon komplikasyon da olabilir, malpraktis de. Önemli olan hastanın durumunun yani vakanın doğru analiz edilmesidir.

Yaşam Haberleri