Prof. Dr. Oğuz Esen’in Türkiye’nin 1970’li yıllardan bu yana uyguladığı ekonomi programlarına yönelik verileri de içeren analizi, İktisat ve Toplum Dergisi’nde yayımlandı. Esen, istikrar programlarının ödemeler dengesini düzeltmede başarılı olurken, enflasyonun kalıcı düşürülmesinde başarısız olduğunu bildirdi.
Ekonomim'den Hüseyin Gökçe'nin haberine göre; istikrar programının en kritik dönemi olan 18 ayın geride kaldığını belirten Esen, bu aşamadan sonra beklentileri etkileyecek bir araç ve program kredibilitesini artıracak imkan kalmadığının altını çizdi.
Bu öngörüsünü, Türkiye’nin geçmişte uyguladığı istikrar programlarına dayandıran Esen; gelişmekte olan ülkelerde yüksek enflasyon ve ödemeler dengesi sorununun birlikte ortaya çıktığına dikkat çekerek; “Ekonomi yönetimleri açısından öncelik daima ödemeler dengesi olmaktadır. Enflasyon dış kaynak girişlerini etkilediği ölçüde sorun olarak görülmektedir” dedi.
“Ülkeler IMF’ye gitmek yerine rezerv biriktirdi”
IMF desteği olmadan yürütülen programlarda IMF kredilerinin yerini uluslararası rezervlerin aldığına değinen Esen, her iki durumda da dış kaynak girişinde istikrarın sağlanması durumunda programdan çıkışın kolaylaştığını belirtti. Özellikle 2000’li yıllardan sonra gelişmekte olan ülkelerin IMF’ye gitmek yerine maliyeti yüksek de olsa aşırı rezerv birikimini tercih ettiklerini söyledi.
Esen, “Birçok istikrar programı, cari işlemler açığının azaltılmasından ziyade sermaye girişlerinin teşvik edilmesini amaçlar” diye konuştu.
Türkiye’de 1956 ile 2024 yılları arasında geçen 185 çeyrekte enflasyonun yüzde 10’un üzerinde gerçekleştiği bilgisini veren Esen, bu dönemde 10 tanesi stand-by olmak üzere 12 istikrar programı uygulandığını anlattı.
2005’ten bu yana IMF ile herhangi bir anlaşma yapılmadığını hatırlatan Oğuz Esen, program dönemlerinde kredi artışlarının enflasyonun altında kaldığına vurgu yaptı.
“Programın en kritik dönemi geride kaldı”
2023 yılında başlayan program öncesinde enflasyonun yüzde 80’i aştığını, program başladığında 40’lara gerilediğini, 15’inci ayında ise yüzde 50’nin üzerine çıktığını belirten Esen, şunları dedi:
“Beklentileri etkileyecek ne bir araç ne de programın kredibilitesini artıracak hamle imkanı kalmamıştır. Ekonomi yönetimi için programdan çıkışı belirleyecek olan enflasyon oranı değil, dış kaynak girişinde sağlanan artışın göreli istikrarıdır. Program, IMF kredileri ile desteklenmediğine göre, dayanağının rezervler olması gerektiği düşünülebilir
Rezerv konusunda ekonomi yönetiminin işi zor
Daha muhafazar varsayımlarla, üç aylık ithalat (75 milyar dolar), kısa vadeli dış borçların % 50’i (90 milyar dolar) ve M2’nin % 20’si (110 milyar dolar) 75-100 milyar dolarlık bir net rezerv miktarına ulaşılır ki, Kasım ayı sonu itibariyle net rezervin 46 milyar dolar olduğu dikkate alınırsa ekonomi yönetiminin bu alanda da işinin ne kadar zor olduğu ortadadır” dedi.
Bu seviyeye yaklaşıldığı takdirde enflasyonla mücadele devam etse bile yüzde 30-40 bandında programdan çıkılacağının öngörülebileceğini belirten Oğuz Esen, “Ancak bu da Türkiye’nin yeni bir kronik enflasyon sürecine girmesi anlamına gelecektir” değerlendirmesinde bulundu.