Türkiye İş Bankası Müdürü 2025 sonu enflasyon ve faiz tahminini açıkladı

Türkiye İş Bankası Müdürü 2025 sonu enflasyon ve faiz tahminini açıkladı
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, Aralık 2025'te enflasyonun yüzde 22, faizin ise yüzde 25'e ineceğini tahmin ettiğini söyledi.

İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, İş Bankası sponsorluğunda AKTOB tarafından düzenlenen "14. Uluslararası Resort Turizm Kongresi"nin öncesinde basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Aran, TCMB'nin faiz kararına yönelik; "Ben 2,88'lik ekim enflasyonunu görmeden önce kasım ayında faiz indiriminin masada olduğunu düşünüyordum. Ama bunu gördükten sonra Kasım ayında bir faiz indirimini beklemek çok mantıklı değil. O nedenle kasım ayı beklentim tabii ki sıfırlandı. Ama aralık ayını masadan kaldırmış değilim" dedi.

FAİZ POLİTİKASI VE EKONOMİK BEDEL

Aran, geçmiş yıllardaki faiz indirim politikalarının ekonomiye etkisini değerlendirerek şunları söyledi:

''2024, çok hızlı geçti. Geçen sene 2024 yılı ile ilgili güzel şeyler söylediğim için eleştirilmiştim. Şu anda yaşadığımız tablo bir hayaldi. Kur seviyelerinin burada olacağını söylediğim zaman, böyle bir öngörüde bulunduğum zaman sanırım benden başka inanan yoktu. 2024 yılında hem kurdaki gelişme yanıltmadı hem yabancı para kredi ile turizm sektörünü destekleyebilmemiz yanıltmadı.

Böyle bir yılda ne yaptığımızı, niye yaptığımızı ve nasıl bir bedel ödediğimizi çok iyi bilmemiz gerekiyor ki kıymetini de bilelim. Geçen sene 2024 yılına ilişkin umutlu olmamın ve 2024 yılını öngörebilir olmamın sebebi, Türkiye'de tekrar fiyat istikrarını sağlamaya yönelik bir politikanın başlamasıydı. Bu eleştirilebilir, bunun tabii ki yan etkileri olur, sorunları olur. Ama siz en azından fiyat istikrarı konusunda yapılan mücadelenin sonunu öngörerek kurda ne olacağını, faizin ne olacağını bilip pozisyonunuzu buna göre alabilirsiniz.

KREDİ KARTLARI VE BORÇLANMA UYARISI

Bunu bilmek demek kârlılığın devam etmesi anlamına gelmez. Şu anda kârlılıklar ciddi baskı altında ama her sene de kar etme yılı olmayabilir. Ticari hayatta bazı zamanlar vardır, sizin için işin dönmesi, ayakta kalması, eve ekmek girmeye devam etmesi önemlidir. Bazı zamanlar kâr dönemidir. Kâr işletmelerin büyümesi, verimliliği için önemlidir ama ülke olarak yanlış bir şeyler yaptıysak ve onu düzeltmek için yola çıktıysak, böyle dönemlerde düzelme olana kadar da tüm taraflar üzerine düşeni yapar. Bedeli ödeyip düzeldikten sonra tekrar işimize bakarız.

ENFLASYONLA MÜCADELE YERİNE ENFLASYONU ÖZÜMSEYEN BİR GENETİĞİMİZ VAR

Enflasyonla mücadele konusunda düzelme başladı. Arzu ettiğimiz hızda ve etkinlikte gidemedi. Çünkü enflasyonla mücadele konusunda çok başarılı bir ülke değiliz. Tersine, yüksek enflasyonla uzun yıllar yaşayabilen ve bunu da dert etmeyen bir ülkeyiz. O nedenle enflasyonla mücadele edip bir an evvel sonuç almaktan ziyade enflasyonu özümseyip yüksek enflasyonla nasıl baş edeceğimize bakmaya daha yatkın bir genetiğimiz var. O açıdan kolay gitmiyor. Ama buna rağmen geçen seneyle karşılaştırdığımızda yavaş da olsa sonuç alınabildiğini görmek bence 2024 yılının olumlu taraflarından biri.

Geçen sene, 2025 sonunda %42 enflasyon olur dediğimde - ki şimdi iki puanlık bir sapma ile %44 olacağını görüyorum - %85 enflasyonun olduğu bir dönemde bu hayalcilik olarak görülmüştü. Şimdi %44’te biteceği konusunda yavaş yavaş bir konsensus oluşmaya başladı.

ooppp.png

ENFLASYONUN DA FAİZİN DE YARI YARIYA İNMESİ NEFES ALDIRIR

İşlerimizin arzu ettiğimiz şekilde iyi gidebilmesi için mutlaka enflasyonun kontrolünü sağladığımız, Türkiye'de %17 olan enflasyonu %19 politika faizi ile yönetebildiğimiz noktalara dönmemiz gerek. O dönemde %19 olan politika faizini hiçbir şey gözetmeksizin indirerek %17'lik enflasyonu indireceğimizi düşündük. Ve bu yola öyle başladık. Bu da enflasyonun %85'e çıkmasına, kontrolü kaybetmeye ve 8 lira olan dolar kurunu bugünlere getirmeye vesile olan yolculuğu başlattı.

2025 ile ilgili olarak umudum, beklentim hem faizin hem de enflasyonun yarı yarıya düştüğü bir yıl olması… Aralık 2025'te faizin 50'den 25'e indiği, enflasyonun da 44’ten 22'ye indiği bir yolculuk. Bunun, hepimize nefes aldıracak bir süreç olacağına inanıyorum.

Enflasyonu sonuçta tek bir rakama indiriyoruz ama kira enflasyonu ayrı, turizmdeki enflasyon ayrı, restoranların enflasyonu ayrı, market enflasyonu ayrı. O yüzden hanehalkının harcamalarının ağırlığı süpermarkette ise oradaki gıda enflasyonuna bakıyor ve gıda enflasyonu onun beklediği seviyede olduğunda o da enflasyon beklentisini tutturuyor. O nedenle sadece manşet enflasyona bakarak değerlendirme yapmamak lazım.

BEKLENTİYİ DEĞİŞTİRMENİN EN KESİN YOLU KARARLI DURUŞ

Maalesef enflasyonla mücadele konusunda vatandaşa güven veren bir geçmişimiz yok. Enflasyonla mücadele çok disiplinli, çok kararlılık isteyen bir alan. Vatandaş o kararlılığı görmediğinde ve yapılanlara, harcamalara baktığında, alınan kararlara baktığında, hangi kararların alınıp hangilerinin alınamadığını gördüğünde beklentisini değiştirmiyor. Ve beklenti değiştirilmezse de enflasyonda bir çıpalanma bir türlü gerçekleşmiyor. O yüzden beklentiyi değiştirmenin bence en kesin ve net yolu kararlı duruşunuzu devam ettirip beklentideki her türlü bozukluğa rağmen doğru olanı yapmaya devam etmek. Yoksa beklentiyi önceden değiştirme şansınız yok. Bizim iyi sonuçlara ihtiyacımız var. Enflasyonda fiyatlarının değişmediği birkaç ay geçirmemiz gerekiyor.

%10’LU SEVİYELER BİLE TÜRKİYE İÇİN KAZANIM

Orta vadeli programa göre normalde 2026 sonunda bizim bu hedefe (tek haneli enflasyona) ulaşmamız gerekir. Gerçekleşmeler de yukarıda olduğu için bu yılı arzu ettiğimiz seviyenin üzerinde bitirdik. 2026 sonunda tek haneye gelme aslında bir sembol. Ben %10'lu seviyelerin, ‘bu işi bozduğumuz’ dediğim %15'lik bir enflasyonun bile Türkiye için bir kazanım olacağını düşünüyorum. Bir sene sonra 2026 sonunda %12’lik bir enflasyon bence program açısından ve bizim açımızdan başarılı kabul edilebilir. Ve o noktadan sonra pek çok şey dengeli olabiliyor.

ASGARİ ÜCRET ARTIŞI: ASGARİ ÜCRETLİ DE İŞVEREN DE DESTEKLENMELİ

Asgari ücret konusunda kendimi masada oturan taraflardan birinin yerine koyup, bu masada olsam ne olurdu diye sorduğumda cevap veremiyorum. Bu masanın bir oran üzerinde uzlaşma ihtimali yok. Asgari ücretli, sabit ücretli, emekli kesimi bu politikalardan dolayı çok örselendi. Gelir dağılımı çok bozuldu. Ciddi bir gelir dağılımı adaletsizliği ve ay sonunu getirememe problemi var. Böyle bir ortamda asgari ücretli kesimin beklentisini anlayabiliyorum.

Diğer tarafta rekabet etmek, çalışanlarına ücret verirken aynı zamanda işletmesini devam ettirmek isteyen işveren var. İçinde bulunduğumuz konjonktürden dolayı işverenin de rekabet gücü gittikçe zayıflıyor. Bu kolay bir denklem değil. O yüzden tek seferde ‘asgari ücret artış oranında şu oldu, herkes bunu kabul etsin’ diyerek kalkılabilecek bir masa değil. Mutlaka kamunun imkanları ile oradaki oranın yanında ya işveren ya asgari ücretli ya da ikisi birden başka şekillerde desteklenmeli. İçinde bulunduğumuz ortamda bir işletmenin rekabetçi olarak ayakta kalıp devam etmesi için üzerindeki yükler hafifletilmeli. Diğer tarafta da vatandaşın artık daha iyi hissedeceği şekilde ücretin yanında ne gibi ihtiyaçlar varsa kira, eğitim, diğer sosyal harcamalar gibi konularla beraber asgari ücret ele alınmalı. Öteki türlü asgari ücret sorusuna cevap veren herkes bir tarafın kalbini kırmış olur.

EV SAHİBİ 12 BİN LİRA OLAN KİRAYI 75 BİN LİRA YAPMAK İSTEDİ, EVDEN ÇIKTIM

Bu, şu anda Türkiye'nin çok büyük bir kısmının temel sorunu. Milyonlarca insan bir sonraki kira yılı geldiğinde ‘ev sahibiyle ne konuşacağım’ kaygısıyla yaşıyor. Ben de ev sahibi-kiracı ilişkisinde ev sahibinin istediği kirayı vermediğim için evden çıktım. Şunu söylemek istiyorum. Maaşların artık en az yarısı kiraya gidiyor. Şanslıysa dörtte birinin de gitme ihtimali var. Yarısı derken de şunu kastediyorum; çalıştığı yerde, mahallelerde değil oradan çıkıp biraz daha yol masrafına katlandığı, daha uzak noktalara gittiğinde bu böyle oluyor. Çünkü insanların artık eskiden oturduğu yerlerde oturmaya devam etme imkanı kalmadı. Bu çok önemli bir husus. Beyaz yakalılar şehir merkezlerinin dışına çıkmak durumunda kalıyor. Kiranın çok önemli bir gider kalemi olması, kira enflasyonu insanların enflasyon beklentilerini de bozan şey.

Aran, kendisinin de kira artışlarından mağdur olduğuna dikkat çekerek, "Ben de kiracıyım, oturduğum evden çıkmak durumunda kaldım. Ev sahibi 12 bin lira olan kirayı 75 bin lira yapmak istemişti. Ben de aynı meblağa bankanın munzam sandığına ait bir evi kiraladım. Çalışanların maaşının yarısı kiraya gidiyor. Kirası arttığı için evden çıkanlar aynı fiyata ev tutmak istediğinde şehrin çok daha uzak bölgelerinde bunu bulabiliyor. İnsanların oturabileceği yerlerde ev sahibi olmaları sağlanmalı.

Ev sahipliği oranı ve insanların oturabileceği yerdeki bir evin kira artışını da dikkate alarak enflasyonun çok üzerinde ücret artışları yaparak aslında bilançomuzu da zora sokarak burada bir tercihte bulunuyoruz. İş Bankası'nın personel giderlerindeki artış oranına bakın. Burada çalışandan yana böyle bir sosyal sorunu yaşamamak, çalışanlarımıza hissettirmemek adına aslında bir tercihte bulunduk. Ücret artışlarını enflasyonun fevkinde ve kira enflasyonuyla baş edebileceği şekilde yapıyoruz. Doğu’da, Güneydoğu'da çalışan arkadaşlarımızın kira sorununu konut yaparak çözmeye çalışıyoruz. Özellikle depremden sonra sağlıklı konut imkanı olmadığını ve konut fiyatlarının çok arttığını gördüğümüz Malatya, Adıyaman, Antakya, İskenderun, Maraş illerini kapsayan bölgede arsalar alıp konut inşaatına başladık. Çünkü o bölgelerde arkadaşlarımız eve çıkmak isterse de zaten çıkacakları sağlam ev bulamıyorlar. O nedenle ilk önceliğimizi deprem bölgesine verdik. Belki kurumlar en azından beyaz yakalı çalışanlar için kiranın yüksek olduğu yerlerde sorunu bu şekilde çözebilirler. Öteki türlü kiradan dolayı çalışma arkadaşlarımıza hak ettikleri bir yaşamı sunma şansımız zayıflıyor. Kira söz konusu olduğunda çalışan kişi kendi evinde değilse bu maalesef ciddi bir sorun.

2025’TE KONUT KREDİSİNDE BEKLEDİĞİMİZ FAİZLERİ GÖREMEYİZ

2025'te konut kredisinde beklediğimiz faizleri göremeyiz. 2025, böyle bir yıl değil. Konut kredilerinde fiyatı etkileyecek bir faiz, %1'in etrafında olan faiz oluyor. Genellikle aylık %1 seviyesindeki bir konut kredisi faizi konut fiyatlarını etkilemeye başlıyor. Onun dışında şu anda aylık faiz seviyeleri ne kadar düşerse düşsün konut kredisi için cazip değil. Ve öyle bir etkisi de olmayacaktır.'' dedi.

Kaynak:Haber Merkezi