Neden mi Almanya
Yazıya başlamadan evvel, Âşık Veysel’in o derinlikli dizeleriyle ufku aralamak isterim: Uzun ince bir yoldayım, Gidiyorum gündüz gece.
Sevgili okuyucular, yıllar birbirini kovalarken, aklıselim her birey için bu yolculuk yalnızca bir ömrün süzülmesi değil; aynı zamanda öğrenmenin bitmek bilmeyen döngüsünde, hayatın her durağında kendini var etme mücadelesidir.
Zaman akarken, biz düşünebilen insanlar da onunla birlikte akar, öğrenmeye devam ederiz. Ben de ömrümün baharında, bir gün ansızın Almanya’ya göç ettim. Talihim birkaç kez yüzüme gülmüştür; bu göç de onlardan biridir. Zamanın boşluğunda süzülürken, kendimi Batı’nın dingin kollarında buldum. Mutlu, aşık ve uysal bir akıştı bu.
Sonra ellerimi semaya açıp şükrettim: “Ne iyi ettim de geldim” dedim. Daha dün gibi… ama zamanın ipini tutamadığımız için, acısıyla tatlısıyla iki yılı devirmişiz bile. “Almanya’da ne var?” diye sorarsanız, cevabım sade ama derindir: “Huzur ve mutluluk”
En azından yaşam kavgası yok. Başını yastığa koyduğunda, iç huzuruyla uyuyabiliyorsun. Her yer yeşil, ormanlarla bezeli. Kimse eline balta alıp doğaya saldırmıyor. Tepelerin doruklarında otlayan geyik sürülerini görebiliyorsun.
Her sabah işe giderken tren penceresinden izliyorum onları. Kuş sesleriyle uyanıyorum; sokaklarda bağıran, çığlık atan insanlar yok. Korna sesi yok. Bir ara korna sesi geldi, dönüp baktığımda İbrahim Tatlıses’in “leylim ley” şarkısı gelmişti.
Ne trafikte kavga eden sürücüler var, ne de yayalara saygısızlık. Yaya geçidinden geçerken adımların huzurla ilerliyor. Komik gelecek belki ama… yumurta bile kokmuyor. Almanya’da düzenin içinde bir başka düzen var. Kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı, herkesin birbirinin hakkına saygı gösterdiği bir diyar burası.
Sahtekârlık, yalan, kavga… bir elin parmaklarını geçmez. Kaliteli bir ömür, ne bileyim huzurlu bir yaşam istemenin her nefes alan ve düşünebilen insanların hakkıdır, lakin koca yürekli ve temiz kalpli insanların olmasının gerektiğine inanıyorum. Aradığın, özlemini çektiğin yaşam işte burada yani Almanya’dan başlayarak tüm Avrupa kıtasında bulmak hiç zor değildir. Aklıma okuduğum klasikler geliyor: Balzac’ın gözlemleri, Goethe’nin derinliği, Molière’in hicvi, Defoe’nun hayal gücü, Schiller’in tutkusu, Hoffmann’ın düşleri… Hepsinin anlattığı güzellikleri burada görebiliyorum “Marifet kuş olup uçmak değil, Özgürce uçabilmektir” Bazen düşünüyorum da… Avrupai ülkeler bu düzeni kurabiliyorsa, doğup büyüdüğüm topraklar neden başaramıyor?
Ne yazık ki insanımız, kendi koyduğu kuralları yeri geldiğinde yıkıyor; komşusunun malına göz dikiyor, en kötüsü, öldürdüğü adamın namusunu kendine helal kılıyor.
Burada, Almanya’da, insan hayatı paha biçilemez. Bir arıyı isteyerek öldürmenin cezası 60 bin Euro. Paran yoksa, üç ay hapis yatıyorsun. İnsan, hayvan, bitki… her canlının hayatı kutsal. Siz değerli okuyucularıma şöyle okkalı bir misal vermek istiyorum; Almanya’da her çiftçinin traktörü vardır. Devasa makinelerle tarlasını sürer. Sonra, yola çıkmadan önce tekerleklerini yıkar. Dağın başı, kimse görmez belki… ama o Alman bilir ki kural kuraldır.
İnsan için değilse hayvan için, hayvan için değilse bitki için… mutlaka bir faydası vardır. Burada kanunlar yalnızca insanlar için değil, tüm canlılar içindir. “Bir ülke düşün, seni düşünen… Bir yaşam düşün, seni mutlu eden… Bir çocuk düşün, seni umutlandıran… Bir sevgi düşün, senin olan…” Mutlu ve umutlu yarınlar sizinle olsun.