TMOOB'den Kanal İstanbul açıklaması: Kanal bahanesiyle talan İstanbul
TMMOB, yazılı bir basın açıklaması yaparak bir kez daha Kanal İstanbul projesine karşı uyardı. "Projenin başlangıcından bugüne kadar yürütülen süreç, bilimin ve hukukun sistematik olarak inkar edilişinin örneği" denilen açıklamada, İstanbul halkına da birlikte mücadele çağrısı yapıldı.
"MÜCADELEYE DESTEK OLUN"
Kanal İstanbul projesinin yıkıcı sonuçlarından birinin de kentin hayati su kaynakları üzerinde neden olacağı geri dönülmez tahribat olacağı ifade edilen açıklamada, "Bu proje, İstanbul için bir gelecek vizyonu değil, bir yıkım projesidir" uyarısı yapıldı.
Açıklamada, İstanbul halkına seslendilerek, bu rant ve talan projesine karşı ses yükseltme, demokratik ve hukuki yollarla mücadeleye destek olmaları çağrısı yapıldı.
Açıklamanın tamamı şöyle:
"Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) olarak, İstanbul'un geleceğini ipotek altına alan, kentimize ve doğamıza geri dönülmez zararlar verecek olan Kanal İstanbul projesine karşı yıllardır bilimsel ve teknik verilere dayanarak yürüttüğümüz mücadeleyi bir kez daha kamuoyu ile paylaşma zorunluluğu duyuyoruz. Gelinen noktada, projenin bir ulaşım veya güvenlik projesi olmadığı, İstanbul Boğazı'nı koruma bahanesiyle İstanbul'un en değerli doğal varlıklarını, su kaynaklarını ve tarım arazilerini ranta açmayı hedefleyen devasa bir gayrimenkul projesi olduğu tüm çıplaklığıyla ortadadır. Mevcut ÇED raporunda da öngörüldüğü gibi, eğer kanal açılırsa Karadeniz, karadenize akan nehirler ve Azak denizinde oluşacak su seviyesinin azalmasının Türkiye Cumhuriyeti için yaratacağı çok büyük riskler dikkate alınmamaktadır.
KANAL BAHANESİYLE TALAN İSTANBUL
Yıllardır kamuoyu, Boğaz'daki gemi trafiği ve kaza riskleri gibi gerekçelerle oyalanırken, projenin asıl hedefinin Kanal güzergahı çevresinde yeni bir şehir kurmak ve bu yolla büyük bir rant elde etmek olduğu anlaşılmaktadır Belgeler, bu yeni şehir için planlanan nüfusun başlangıçta ifade edilen 500 bin kişinin çok üzerinde olacağını, ÇED raporlarında dahi planlanan tesislerin kapasitesinin 2 milyonluk bir eşdeğer nüfusa işaret ettiğini ortaya koymaktadır. . Eğer kanal yapılırsa, en dar yeri 698 m olan ve gemilerin riskli durumlarda çift yönlü geçiş yapabildiği hatta güvenli dönüş yaparak geri çıkabildiği, İstanbul boğazı çevresindeki yaşayanlar için öne sürülen risklerin, kat ve kat fazlası kanal açıldığında kanal çevresindeki yerleşim alanları için geçerlidir, buna rağmen, bu riskler hiç gerçekleşmeyecekmiş gibi riskler göz ardı edilerek hareket edilmektedir. Özellikle "Özel Proje Alanları" adı altında genişletilen bölgelere tanınan ayrıcalıklar, yoğunluk ve emsal artışları, inşaat alanı transferi gibi imkanlar, projenin kamu yararından ziyade belirli sermaye gruplarının çıkarına hizmet ettiğini kanıtlamaktadır.
Bu rant projesinin lokomotifi ise TOKİ eliyle yürütülen on binlerce konutluk inşaatlardır. Hukuki süreçler devam ederken, planlar mahkemelerce iptal edilirken dahi, İstanbul'un kritik su havzaları, meraları ve tarım arazileri üzerinde inşaatlar hız kesmeden devam etmektedir. Kamuoyuna "sosyal konut" olarak sunulan bu projelerin Kanal projesinin yaratacağı beklentiyle bölgedeki arazileri değerlendirmek ve yeni rant alanları oluşturmak olduğu açıktır. Sosyal konut dahi olsa ilgili alana hiçbir şekilde yapılaşma izni verilmemesi gerekmektedir.
İSTANBUL SUSUZLUĞA MAHKUM EDİLİYOR: SAZLIDERE VE TERKOS FEDA EDİLEMEZ!
Kanal İstanbul projesinin yıkıcı sonuçlarından biri, kentimizin hayati su kaynakları üzerinde neden olacağı geri dönülmez tahribat olacaktır. İstanbul, kişi başına düşen tatlı su miktarı açısından zaten "su kıtlığı" yaşayan bir kenttir ve su varlıklarının korunması en öncelikli konudur. Ancak Kanal projesi, bu hassas dengeyi yok saymaktadır:
Sazlıdere Barajı Kurban Ediliyor: İstanbul'a yılda ortalama 55 milyon metreküp su sağlayan, kentin toplam su depolama kapasitesinin önemli bir bölümünü oluşturan Sazlıdere Barajı, Kanal projesi nedeniyle tamamen ortadan kaldırılacaktır. Bu, İstanbul'un yıllık su ihtiyacının önemli bir kısmının tek kalemde yok edilmesi anlamına gelmektedir. Üstelik baraj, İSKİ'nin kullanım hakkı ve yasal koruma statüsü bulunmasına rağmen, hukuka aykırı bir şekilde Cumhurbaşkanlığı kararıyla içme suyu kaynağı olmaktan çıkarılmış, bu durum adeta bölgedeki inşaatların önünü açmak için bir kılıf olarak kullanılmıştır. TOKİ inşaatlarının baraj havzası içinde başlaması, bu acı gerçeğin en somut kanıtıdır.
Terkos Gölü Tehdit Altında: Kentimizin bir diğer önemli su kaynağı olan Terkos Gölü de Kanal projesi nedeniyle risk altındadır. Kanal kazısı, gölün doğu havzasından beslenmesini engelleyecek, gölden kanala doğru su kaçaklarına neden olabilecek ve gölün su kalitesini bozacaktır. Terkos kumulları ve tarihi kumul ağaçlandırmasının zarar görmesi, gölün içme suyu özelliğini tehlikeye atacaktır.
Yeraltı Suları Kirleniyor: Proje güzergahı, İstanbul'un stratejik yeraltı suyu rezervlerinin bulunduğu alanları da içermektedir. Kanal kazısı, yeraltı suyu akışını bozacak, tatlı yeraltı su rezervlerinin tuzlanmasına ve kalitesinin bozulmasına yol açacaktır. Böylece, sadece bugünü değil, gelecek nesillerin de su hakkıgasp edilmiş olacaktır.
TARIM ALANLARI VE ORMANLAR YOK EDİLİYOR
Kanal projesi ve çevresindeki yapılaşma, sadece su varlıklarımızı değil, aynı zamanda İstanbul'un gıda güvencesi ve ekolojik dengesi için hayati öneme sahip tarım ve orman arazilerini de yok etmektedir. Binlerce hektar verimli tarım ve mera arazisi, beton yığınlarına dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. İstanbul'un nefes borusu olan Kuzey Ormanları'nın önemli bir bölümü, kanal ve bağlantı yolları, yeni yerleşimler ve inşaatlar için açılacak ocaklar nedeniyle geri dönülmez biçimde tahrip edilecektir. Bu, tam anlamıyla bir eko-kırımdır.
HUKUKSUZLUK VE BİLİMİN İNKARI
Projenin başlangıcından bugüne kadar yürütülen süreç, bilimin ve hukukun sistematik olarak inkar edilişinin örneği olmaktadır.
Kanal yapıldığında oluşacak olan adanın taşıdığı güvenlik riskleri bir tarafa,oluşacak adanın statüsü ile ilgili derin endişeler taşımaktayız. Bu ada ile ilgili kimlerin ne tür emelleri var bilinmemektedir.
Plan Kaosu: Kentin anayasası niteliğindeki 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı defalarca değiştirilmiş, alt ölçekli planlar sürekli revize edilerek adeta bir yapboz tahtasına dönüştürülmüştür. Bu durum, hukuki belirsizlik yaratmakta projenin plansızlığını ortaya koymaktadır.
Yargı Süreçleri: Açılan çok sayıda davada, bilirkişi raporları projenin sakıncalarını net bir şekilde ortaya koymakta, mahkemelerce yeterince dikkate alınmamaktadır. Hatta bazı iptal kararları, örneğin Rezerv Yapı Alanı ve ilk ÇDP'nin iptali kararı, Bölge İdare Mahkemesi tarafından esasa girilmeksizin "usul yönünden" bozulmuştur. Bu durum, yargı süreçlerine olan güveni sarsmaktadır.
Fiili Durum Yaratma: Tüm bu hukuki belirsizliklere ve bilimsel itirazlara rağmen, proje alanında inşaat faaliyetlerinin hızla devam etmesi, bir fiili durum yaratarak projeyi geri dönülmez kılma çabasının bir parçasıdır. İSKİ'nin Sazlıdere'deki ruhsatsız TOKİ şantiyesine yıkım kararı alması, bu hukuksuzluğun somut bir göstergesidir.
EKOLOJİK YIKIMA GEÇİT VERMEYECEĞİZ!
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olarak, tüm bileşenlerimizle birlikte, bilimsel bilgiyi, mesleki birikimimizi ve kamu yararını savunma sorumluluğumuzla Kanal İstanbul projesine karşı mücadelemizi sürdürmekte kararlıyız. Hukuk dışı fiili durum yaratma çabasını, bu çaba içinde olanların görevlerini kötüye kullandıklarını görüyoruz. Yasal haklarımız saklı kalmak kaydı ile sorumluluğumuz gereği kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Bu proje, İstanbul için bir gelecek vizyonu değil, bir yıkım projesidir.
Bu çerçevede:
Kanal İstanbul güzergahında ve Rezerv Yapı Alanı'nda devam eden tüm inşaat faaliyetleri derhal durdurulmalıdır.Bilimsel ve hukuki dayanaktan yoksun olan Talan İstanbul projesi tümüyle iptal edilmelidir. İstanbul'un su havzaları, ormanları, tarım alanları ve meraları mutlak koruma altına alınmalı, yapılaşmaya kapatılmalıdır.Proje için ayrılan kamu kaynakları, İstanbul'un gerçek ve acil sorunları olan depreme hazırlık, riskli yapıların dönüşümü, ulaşım altyapısının iyileştirilmesi ve mevcut su varlıklarının korunması gibi alanlara yönlendirilmelidir.
Tüm İstanbulluları, kentimizin ve ülkemizin geleceğini tehdit eden bu rant ve talan projesine karşı seslerini yükseltmeye, demokratik ve hukuki yollarla mücadeleye destek vermeye çağırıyoruz. İstanbul'un doğasına, tarihine, kültürüne ve yaşam hakkına sahip çıkmak hepimizin görevidir."
Kaynak:Haber Merkezi