CHP'den Konya'da "Millet İradesine Saygı" mitingi

CHP'den Konya'da "Millet İradesine Saygı" mitingi
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından başlattığı "Millet İradesine Saygı" mitinglerinin dördüncüsü Konya'da gerçekleşti. Binlerce Konyalı, Kent Meydanı'nı doldurdu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, tutuklu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için başlatılan il mitinglerinin dördüncü durağında Konya’da konuştu.

Konya Kılıçarslan Meydanı’nda düzenlenen mitinge binlerce kişi katıldı. Özel Miting öncesinde Mevlana Türbesi’ni ziyaret etti.

Kılıçarslan Meydanı’nı dolduran kalabalığa seslenen Özel, Erdoğan iktidarını sert sözlerle hedef aldı, yargıya ve TRT’ye eleştiriler yöneltti, “darbe” suçlamasını yineledi.

Özel, “Saraçhane’nin mazlumu, bugün Saraçhane’nin zalimi oldu” diyerek Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ı sert sözlerle eleştirdi.

Resim

Özel, Erdoğan’ın 19 Mart operasyonuyla İmamoğlu’na “siyasi darbe” yaptığını söyledi. “Bu darbede silah yok, tank yok ama iftira var, TRT’de yalan var, siyasi savcı var. Karargâh da saray” dedi.

Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben şöyle konuştu:

“Kuyu kazma ki, kazdığın kuyuya düşmeyesin. Ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar.”

Mevlana’nın sözleriyle tamamladığı çıkışında Özel, iktidarın geçiciliğine dikkat çekti:

“Ey ikbale erişen kişi, sevinme. Sıran gelince gideceksin, yerine başkası geçecek”

Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Daha kaç CHP’li telef olacak” sözüne sert yanıt verdi:

“Ekrem Başkan’ı sana telef ettirmeyiz, cumhurbaşkanı ederiz. Bu millet büyüktür, vicdanlıdır”

Resim

İmamoğlu’na yöneltilen suçlamaların yalan olduğunu belirten Özel, TRT’ye çağrıda bulundu:

“Mahkemeyi TRT’den yayınlayın, millet görsün: Ne iftira, ne gerçek.”

CHP lideri, İmamoğlu’na yöneltilen yolsuzluk suçlamalarının gerçek dışı olduğunu belirtti:

“6 yıllık İBB bütçesi 497 milyar. Ama diyorlar ki 560 milyar yolsuzluk yapılmış. Bu akıl dışı bir iftiradır.”

TRT’nin sistematik olarak bu suçlamaları ekranlara taşıdığına dikkat çeken Özel, “Madem savcınıza güveniyorsunuz, mahkemeyi canlı yayınlayın. Millet neyin iftira, neyin gerçek olduğunu görsün” dedi.

Özel, İmamoğlu’nun tutuklanmasının ekonomik maliyetine de dikkat çekti:

“Bu süreçte 55 milyar dolar satıldı. Kişi başına 25 bin lira kaybettik. Bu parayla emekliye 30 bin lira maaş verilir, çiftçinin borcu silinirdi”

Resim

CHP lideri, konuşmasında ayrıştırıcı dile karşı olduklarını belirtti.

“Sadece bir kişiyi yuhalayın: Ölenin ardından hakaret eden o namussuz Çatalca Müftüsü’nü. Başka kimseyi yuhalamayın. Biz kavgaya değil, helalleşmeye geldik”

Özel, Erdoğan’ın CHP’li belediyelere yönelik “suyu pahalı satıyorlar” eleştirisine şu örnekle yanıt verdi:

“Manisa’da su 20 lira. İlk iki ton 1 lira. Fakire bedava. Konya’da AKP’li belediyede su 32 lira. Buyurun, fark ortada”

MANSUR YAVAŞ DA KONUŞTU

CHP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da mitingde konuştu. “Ortada suç yok, yalanlarla itibarsızlaştırıyorlar” diyen Yavaş, “Adalet herkes için gereklidir” vurgusu yaptı.

İMAMOĞLU'NUN MEKTUBU OKUNDU

Silivri Cezaevi’nden Konya’ya selam gönderen Ekrem İmamoğlu mektubunda şunları yazdı:

“Obruklar sadece toprakta değil, vicdanlarda da açılıyor. Bu yüzden buradayız. Bu gelecek hepimizin”

KONYALI ÇİFTÇİ SESİNİ DUYURDU

Konya’nın Tarakçı köyünden gelen çiftçi Hatice Sarı ise mikrofonu eline aldı:
“Mazot yok, gübre yok, üretici aç. Biz telef olursak, ülke de telef olur. Bizleri telef edemezsiniz!”

İŞTE DAKİKA DAKİKA KONYA MİTİNGİ

CHP'nin Konya'daki mitinginde yaşanan dakika dakika gelişmelerin hepsi de sırasıyla şöyle oldu:

ÖZGÜR ÖZEL KONUŞTU | 14.20

CHP Genel Başkanı Özgür Özel:

*Ben sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Konya, güzel Konya, şefkatli Konya, kendine sığınanı kovmayan, kucak açan, kavrayan Konya, itmeyen, çeken Konya, kovmayan, çağıran Konya, uzak değil yakın tutan, bağrına basan Konya, sana geldik Konya, merhaba, merhaba, merhaba! Zalimin, zalimin, kibirinden sana sığındık.

*Kibirden, böbürlenmeden bıkan, yukarıdan bakanlara karşı, milleti oy zamanı baş tacı yapıp sonra unutanlara karşı, yukarıdan milleti karınca gibi görenlere, o milletin yanına geldik. Karıncanın kardeşi olmaya geldik Konya. Merhaba, merhaba, merhaba!

"ERDOĞAN'IN KAÇTIĞI ALANDAYIZ"

*Bugün dostun evindeyiz. Adalet önünde düğmesi olmayan cübbesini ilikleyenlerle değil, Konya'nın vicdanıyla, hakkaniyetle gelecek bu topraklara. Buna inanıyoruz biz. Bugün Kılıçaslan Kent Meydanı'ndayız. "Konya'ya gideceğiz." dediğimizde, Kılıçaslan Kent Meydanı'nı istediğimizde şaşanlar, şaşıranlar, uyaranlar oldu.

*Dediler ki: "Kılıçaslan mı?" Dedik: "Evet." "Tayyip Bey bile artık kaçıyor oradan. Tayyip Bey İstasyon Meydanı'na kaçarken Kılıçaslan'da miting mi olur?" dediler. Olur dedik. Olur dedik. Çünkü biz Konya'ya inanıyoruz. Bir büyük adaletsizlikten Konya'ya sığınıyoruz. Konya'nın vicdanına, Konya'nın huzuruna, Hazreti Mevlana'nın huzuruna gidiyoruz. "Bağrına basar bizi Konya." dedik. Konya'ya, Konya'ya İstanbul'dan, Başakşehir'den, geçen hafta Mersin'den, Yozgat'tan, Samsun'dan, Maltepe'den, Saraçhane'den selam getirdik Konya'ya.

"O NAMUSSUZU YUHALAYIN"

Yozgat'a, Yozgat'a gidince de, İstanbul'da Başakşehir'de toplanacağız deyince de, Konya'yı özleyince de dediler ki: "Oraları birilerinin kalesi. Orada toplanılmaz. Orada kalabalık olmaz." Bir şey de anlatalım. Ben siyasette kimseyi yuhalatmıyorum. Belli ki, belli ki yuhalatmak istiyorsunuz. O zaman bir kişiyi yuhalıyoruz.

*Volkan Konak rahmetli olup da onun arkasından söven, sayan Çatalca Müftüsü var ya, o namussuzu yuhalayın! Çünkü Konya bilir, ölenin arkasından iyi konuşulur. Ölenin arkasından beddua etmek, kötü konuşmak ona değil, kalanlara da ama en çok Yaradan'a saygısızlıktır.

*O yüzden sizden ricam, bu meydanda o saygısızlığı yapan dışında Yaradan'ın yarattığı kimseye, hiçbir siyasetçiye, hiçbirine yuh çekmeyelim. Biz buraya kavgaya değil, biz buraya kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik! Yıllardır...

AKP'Lİ KONYA BÜYÜKŞEHİR BAŞKANI'NA TEPKİ

*Konya'da yüzde yedi oy da aldık, dokuz aldık, çok aldık dedik, on bir, on iki oy aldık. Millet takdir etti, bir milletvekili çıkardık. Millet takdir etti, hiç belediye kazanamadık ama suçu hiç başkasına atmadık. Konyalı'ya çatmadık.

*Derdin, sorunun, kusurun kendimizde olduğunu bildik. Daha çok çalışacağız, mücadele edeceğiz, anlayacağız, kendimizi doğru anlatacağız dedik. 31 Mart seçimlerinde Konya'da bir olan biricik Tuzlukçu Belediyesi'nin yanına Akşehir'i eklerken, Seydişehir'i eklerken, Ereğli'yi eklerken, Cihanbeyli'yi eklerken hep, hep Konya'nın dört kapısında birer büyük ilçeyi alırken, artık adım adım Konya'da gönüllere girerken de kibre, kavgaya zerre kıymet vermedik.

*Geçtiğimiz gün miting için gezen aracımıza birileri kötü söz söyleyip önüne çıkıp olmayacak bir şey yapmışlar. Bunun telefonu geldi. İl başkanımız aradı. Dedik ki: "Asla büyütmeyin." Oradan çok sayıda haber geldi. Hatta şikayetçi bile olmayın dedim. Ama bir yandan, bir yandan bu kentin şehremini, bu kenti 31 Mart'ta Konyalıların emanet ettiği belediye başkanı tuttu dün, efendim haberler yalandır, CHP'nin uydurmasıdır, böyle bir şey, böyle bir şey yoktur demeye geldi. Sonra iş çıktı ki iki kişi elinde silahla havaya ateş edip küfürler edip olmadık bir iş yapmışlar.

*Bana sorarsanız, bana sorarsanız, eğer başkaca kusurları, başkaca tehlikesi, sabıkası yoksa o kişilerin dahi biz buradan gittikten sonra ben serbest kalmasını isterim. Kimse, kimse kötü olsun istemem. Kötülük yapana dahi, kötülük yapana dahi biz, biz dost elini uzatmaya, biz en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız, razıyız. Ama seçilmiş Mevlana'nın türbesine, ailesine ev sahipliği yapan bir belediye başkanına bizim görmezden geldiğimiz, duyurmadığımız, şikayetçi olmayalım dediğimiz bir vakayı yalan diye söylemek yakışmadı. Bunu da buradan açıkça ifade ediyorum.

"GEVREK GÜLÜŞLE, 'ATI ALAN ÜSKÜDAR'I GEÇTİ' DEMİŞTİ"

*31 Mart seçimleri Konya'da büyük bir başarıyı, büyük bir başarıyı yakalamasak da kabuğumuzu kırdığımız, dört köşesinden, dört kapısından birer büyük, kadim belediyeyi kazandığımız, önemli adımlar attığımız bir gün oldu. O gün 47 yıldır olamadığımız bir şekilde ekranlara baktığımızda gördük ki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin birinci partisi. Nüfusun %65'ini, ekonominin %80'ini yönetecektik.

*Bu büyük başarı, bizim 50 yıllık, 47 yıllık hasretimizi bitiren bu büyük başarı, Türkiye Cumhuriyeti'nde yerel seçimler tarihinin en büyük başarısı bize nasip olurken, Tayyip Bey de kurduğu partiyle ilk kez yenilgiyi, ilk kez ikinciliği tadıyordu. Orada, orada herkes gözünü Cumhuriyet Halk Partisi'ne çevirdi. O akşam seçim gecesi yaptığım ilk konuşmada, hepiniz şahitsiniz ki kibir değil, tevazu göstereceğimizi, bunu bir zafer olarak değil, bir görev olarak algıladığımızı, milletin aslında Cumhuriyet Halk Partisi'ne belki de bir yatırım kredisi verdiğini, nasıl yöneteceğini görmek istediğini söyledim. "Kornolara basmayalım. Davullar çalmayalım. Bize yapılanları yapmayalım.

*Kimseyi rahatsız etmeyelim." dedim. Dedim ki: "Bu seçimin kazananı, bu seçimin kaybedeni yoktur. Kazananı millettir, Türkiye Cumhuriyeti'dir, herkestir." dedim. Ancak, hatta o gece, o gece, o gece şunu, şunu hatırladım, şunu hatırladım: Tayyip Bey'den rövanş almamızı bekleyenler vardı. Çok da hak etmişti. Örneğin referandum günü, daha itirazlar sürerken gevrek bir gülüşle: "Ata alan Üsküdar'ı geçti." demişti. Hakimlerin önünü kesmiş, hem alay etmiş, hem, hem yargıya istikamet vermişti. Daha son seçimde hatırlayın, seçimi kazanmışsın, evinin önüne otobüsü çekmişler. Çıkıp da: "Bir kusur ettiysek affola." demek, güzel sözler kurmak, herkesi kucaklamak yerine rakibiyle alay eden, ona bay bay diyen ve oradan, oradaki kitleyle rakibine alay eden bu üsluptan biz çok çekmiştik. Kimseye çektirmemeye, bize yapılanı kimseye etmemeye kararlıydık. Ertesi gün seçilen 412 belediye başkanımızı Ankara'ya topladığımızda onlara şunu söyledik: "Sizin elinizde, sizin cebinizde, sizin çantanızda birer anahtar var.

Resim

*Bu anahtar ne şehrin altın anahtarıdır, ne belediyenin kapısının, kasasının anahtarıdır. Doğru, dürüst yönettiğinizde, çalışkanca yönettiğinizde, yoksula, garibana sahip çıktığınızda, kentin ihtiyaçlarını gördüğünüzde, kimseyi ayırmadığınızda, kısacası halkçı belediyeciliği yaptığınızda o anahtar Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarının anahtarıdır."

*Madem, madem birinci parti olduk, artık hizmeti konuşmalıydık. Madem birinci parti olduk, bizden kavga, polemik değil, hizmet bekleniyordu. Madem birinci partiydik, artık emekli maaşını, açlık sınırının yarısındaki emekli maaşını, açlık sınırının altındaki asgari ücreti, Konyalı çiftçinin sulama sorununu, fiyat sorununu, maliyet sorunlarını konuşmalıydık. Mademki birinci partiydik, gençlerin umutlarını arttırmalıydık.

*Şuraya bir ambulans müdürüm, şuraya hemen, hemen şurada, kameranın yanına. Sonra, sonra, sonra, sonra, sonra en sonda. Mademki birinci partiydik, emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi, esnafı, gençleri biz düşünmeliydik. Böyle düşünerek yapılmayanı yaptık. Biz genel başkan seçildik, bir telefon almadık. Yeni yıl oldu, cumhurbaşkanı herkesleri aradı, bizi arayıp bir hatır sormadı. Seçim kazandım, tebrik etmedi ama artık ikinci parti değildik. Artık iktidar partisiydik. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanı olarak ilk bayramda bütün liderleri ve Recep Tayyip Erdoğan'ı aradım.

*Bayramın ilk günü bütün genel başkanların bir partinin üyelerine, seçmenine, makamın kendisine hürmeten Sayın Erdoğan'ı aradım, konuştuk, randevulaştık, makamına gittim, davet ettim, partimizde ağırladım. Bunu soranlara: "Ne yapıyorsunuz acaba?" diye soranlara: "Normali budur." dedim. "Normalleşme." dediler. "Evet," dedim, "normalleşmeliyiz. Şehit cenazesinde birbirinin elini sıkmayan iktidarla muhalefet olmaz. İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan bir siyaset olmaz. Birbirine hakaret eden, küfreden genel başkanlar olmaz. Konya'da yok ki! Konya'da AK Parti'nin üyesi CHP'linin cenazesine koşturur.

*CHP'nin üyesi AK Parti'linin iyi gününde, kötü gününde komşusunun yanında durur. Bizim bu yaklaşımımız Türkiye'de çok konuşuldu ama en çok da Konya'da, Kayseri'de karşılık buldu. Bunun devam etmesi, hizmetlerin aksamaması, milletin birbiriyle kavga eden değil, birbiriyle hizmette yarışan bir iktidar-muhalefet ilişkisi görmesi, milletin takdirini kazanıyordu. Maalesef, maalesef geçen zaman, geçen zaman şöyle bir şey yaşattı: Geçen sene temmuzda Cumhuriyet Halk Partisi'nin oyları yerel seçiminde üstüne çıkınca, emanet denen oylar kalıcılaşınca, AK Parti %30'ların altına doğru yuvarlanınca dediler ki: "Millet bu normalleşmeyi, bu kucaklaşmayı, bu kavgayı değil hizmeti düşünen, birbiriyle polemik yerine hizmet üreten, günü geldiğinde önerilerde bulunan, daha iyisi nasıl yapılır diye söyleyen muhalefet anlayışını takdir ediyor." Örneğin dün soruyor bana: "Hey!" diyor, "CHP Genel Başkanı, deprem için ne yaptın?" Ben ana muhalefet lideriyim.

*Bütün belediyelerimi kentsel dönüşüm için, dirençli kentler için elbette talimatlandırdım. Üzerlerine düşen her şeyi yapıyorlar. Ama esas ben ne yaptım? Erdoğan'la görüşmemizde: "Türkiye deprem ülkesi. İstanbul'u bir felaket bekliyor. Türkiye'nin alanında en iyisini deprem bakanı diye ata, depreme bakanlık kur. Dön bizden bakan yardımcısı iste. Sırf bizden değil, CHP'den, MHP'den, DEM'den, Saadet'ten, Meclis'te grubu bulunan partilerden ve bu meseleyi siyasetin içinde değil, üstünde tartışalım. Hep birlikte güç birliği yapalım. Çalışalım. Belediyeler bende, genel idare sende, deprem belası gelmeden gel el ele verelim." dedim.

*Bir dahaki görüşmede: "Ne oldu deprem bakanlığı?" dedim, dönüp de bakmadılar. Ama şunu söylüyorum: Ama bu kasımda, ama gelecek sene elbette gelecek o sandık ve elbette milletimiz takdir edecek, cumhurbaşkanımızı Ekrem başkanı seçecek.

*Gençler diyor ki: "Ceketi çıkar, kolları sıva." Benim işim ceketi çıkarıp kolları sıvayacak olanı içeriden çıkarmak, Ekrem başkanı çıkaracağız!

*Ekrem Başkan duyuyor musun? Konya'da yüz binler Ekrem Başkan diye bağırıyor. O zaman, o zaman bunun zamanı geldi. O zaman şunu tekrar edelim. Ey Erdoğan! Adayımı bırak! Sandığı getir! Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum! Ekrem Başkan Cumhurbaşkanı olsun istiyorum! Alkışlar Ekrem Başkan'a! O da hücresinden Konya'yı alkışlıyor. Doya doya, doya doya... Ekrem Başkan cumhurbaşkanı olduğunda elbette ondan hepimiz hizmet bekleyeceğiz, birçok şey isteyeceğiz.

*Benim isteyeceğim tek şey, Ekrem Başkan'dan isteyeceğim bir bakanlık var. O da Deprem Bakanlığı'dır. O bakanlığın yardımcılarının da tüm partilerden olmasıdır. Çünkü depremin siyaseti olmaz, şakası olmaz!

*Bu sadece bir örnek. Emekliye asgari ücret verin dedim, veremeyiz dediler. Asgari ücreti 30.000 yapalım dedik, para yok dediler. Gençlerin ümidini tüketmeyin. Gençlerin kredilerini geçinecek kadar bir para yapın dedik, yapamayız dediler. Barınma sorununu çözün dedik, kaynak yok dediler. Ne zaman, ne zaman Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu öneren, uyaran ve tüm toplumu kucaklayan siyaseti AK Parti ile farkı açtı, bu iş CHP'ye yarıyor dediler.

*O günden sonra ilk iş, çoğunu AK Parti'den aldığımız belediyelerin SSK ve vergi borçlarını faizleriyle birlikte, 6 yıl, 8 yıl, 10 yıl faiziyle birlikte bir kerede tahsil etmeye kalktılar. Belediyelere haciz yolladılar. Aşevinin bağışına, kent lokantalarına, kreşlere, anne kart uygulamasına, Mansur Başkan'ın sosyal projelerine, desteklerine engel olmak için, mani olabilmek için ellerinden geleni yaptılar. Yetmedi, yetmedi. Evet, Konya'ya açık açık konuşmaya geldim, dertleşmeye geldim. Kendine oy verince baştacı yaptığı milli iradeyi yok sayanları şikayete geldim Konya'ya, şikayete geldim.

*Ve geçmişte birçok tartışmalı kararı almış, sonra siyasete atılmış, bakan yardımcılığı yapmış birisini İstanbul'a Cumhuriyet Başsavcısı yaptılar. Anayasaya açıkça aykırı. Hakimler savcılar siyasete giderse geri dönemezler. Ama Cumhurbaşkanı eliyle anayasayı ayakları altında çiğneyerek İstanbul'a AK Partili bir siyasetçiyi başsavcı yaptılar. O günden beri belediyeler madden, manen sarsıldığı gibi hukuken de taciz altındadır, saldırı altındadır. Namuslu bir soruşturmaya kimsenin söyleyecek sözü yok.

*Hatırlayın, Tayyip Bey de dünya kadar suçlamayla, rüşvetten, irtikapten, yolsuzluktan, Akbil'den, ondan bundan sorgulandı mı? Evet. Yargılandı mı? Evet. Suçlu bulundu mu? Evet. Ancak bir günden bir güne Tayyip Bey'in kapısına polis gönderildi mi? Bir günden bir güne gözaltına alınıp emniyete götürüldü mü? Orada tutuldu, sorgulandı mı? Yollanıp da tutuklanıp cezaevine kondu mu? Sadece, sadece birinci kademe bitmiş, Yargıtay bitmiş, ceza kesinleşmiş, o durumda bile Tayyip Bey İBB'den çıktı. Saraçhane'de mitingini yaptı.

*Davulla zurnayla cezaevine uğurlandı. Yanında kim yatacak, ona bile karar verdiler. Ama ama o günün Saraçhane'nin o günkü mağduru bugün olmuş Saraçhane'nin zalimi. O gün kendine yapılmayanları bugün rakibine yapanla karşı karşıyayız. Soruyorum Konya, güzel Konya, adil Konya, yüreği temiz Konya, vicdanı yüksek Konya, bu yapılanlar yakışır mı Ekrem Başkan'a? Yakışır mı? Bu yapılanlar vicdan mı, insaf mı? Şimdi bakın, tutmuşlar, o zamanlar olmayan işler bugün her gün tekrarlanıyor.

*Eve gelme var, polisle götürme var, itibarsızlaştırma var, tutuklu yargılama var, aileyle, çocukla, eşle, kayın biraderle uğraşma var. TRT'den, TRT'den, hepimizin vergileriyle ayakta olan TRT'den her gün yalan ve iftira var. Biraz önce yolda Mansur Başkanımızla konuştuk, biraz önce yolda.

*Başkanımızla konuştuk. Kendisi hukukçu. Hepimizin bildiği bir gerçeği bir kez daha hatırlatalım. Soruşturma, hazırlık soruşturması gizlidir. Ayrıca bu dosyada ekstradan gizlilik kararı da vardır. Ama gidip de bir TRT'yi açarsanız, A Haber'i açarsanız, CNN'i açarsanız, bunların kanallarını açarsanız her türlü yalan, her türlü iftira, gizli olan bilgiyi bırakın, dosyada olmayan dünya kadar yalan gerçekmiş gibi anlatılıyor.

*Buradan, buradan bir kez daha sesleniyorum. Biz kendimize, adayımıza, başkanımıza, arkadaşlarımıza güveniyoruz. Eğer siz de savcınıza güveniyorsanız, onun gerçek bir yargılama yaptığına güveniyorsanız, iddialarının iftira değil de gerçek olduğunu iddia ediyorsanız hodri meydan. Mahkemeyi yayınlayın TRT'den, görsün millet ne iftira ne gerçek. İşte o AK Partili siyasetçiden savcı yapınca, hadi bakalım deyip onu akıncılar gibi Ekrem Başkan'a savaşa yollayınca 19 Mart darbesi geldi.

*19 Mart hem bir yıl önce İstanbullunun 16 milyona hizmet etsin diye seçtiği belediye başkanına darbedir, hem de 23 Mart günü 15,5 vatandaşımızın oylarıyla, hem de zorunda olmadan ellerinde bastonları ya da karnında bebesiyle sandığa koşturan 15,5 milyon vatandaşın aday gösterdiği, cumhurbaşkanı adayımıza, milletimiz takdir ederse bir sonraki cumhurbaşkanımıza darbe yapılmaya çalışılmaktadır.

*Ekrem başkan hem eşinin dostunun hem milletin gözüne bakabilirken, meydanlar yüz binler, milyonlar olup ona destek olurken bugün bu iftiraların altında kalıp da utanmayanlar var. Bakın kısaca hatırlatayım. Bir anket yapıldı. Bu iddialara inananlar sadece %25. 4 kişiden biri. 9 ankette ortalama %26,5. En yüksek olanın da 29. Bilemedin 30. Milletin 10 kişiden 2,5 kişinin, zorlasan 3 kişinin inanıp gerisinin inanmadığı bu iddialarda öyle rezil iftiralar duyduk ki insan diyor ki: "Bu nasıl terazi, kefesi yok.

*Bu nasıl harmandır, mahsulü yok." Diyor ki: "560 milyarlık yolsuzluk." Bunu TRT'ye yazdı. Bunu CNN'e yazdı. Gece gündüz... Şimdi diyor ki, diyor ki 560 milyar yolsuzluk var. TRT'ye yazdı bunu. A Haber'e yazdı. CNN'e yazdı. Gündüz gece onu konuşturdu. Çıktık açıkladık. Dedik ki: "Bu ne büyük yalan. İBB'nin 6 yıldır yönetiyoruz. 6 yıllık bütçesinin toplamı 497 milyar.

*Kardeşim, bu memlekette senin etle tırnak oldukların seni dinlediler, jammer açtın. Şimdi bu memlekette anket yapıyorsun, toplumun %70'i "Dinleniyorum." diyor. Köşede adam poğaça satıyor, "Telefonum dinleniyor." diye WhatsApp'tan konuşuyor. Sen Ekrem İmamoğlu'na "Neden jammer açıyorsun, seni rahat rahat dinleyemiyorum." diyor.

*Tayyip Bey, sen niye açıyorsan gelecek cumhurbaşkanı da o yüzden açıyor kardeşim. Esas söyleyeceğim ise bre yalancılar, bre iftiracılar, bre kul hakkı yiyenler, Allah'tan korkmazlar. Hani günlerce çantada para diyordunuz? Hani nerede para? Bu nasıl iftira? Bu nasıl iftira? Bu nasıl iftira? Kadir, rahmetli Kadir Topbaş'ın aldığı jammerı, rahmetli Kadir Topbaş'ın aldığı jammerı kullanıyor diye Ekrem Başkan'a hesap sormaya kalkanlara şunu söylüyorum: Siz onun içinde jammer olduğunu bile bile 3 gün, 4 gün bir yalanla bu millete attığınız iftira var ya eninde sonunda mahkeme-i kübrada sizin karşınıza çıkacak kardeşim, eninde sonunda.

*Dedim ya, dedim ya, bu kadar yalanın hesabı elbet sorulacak. Hiçbir yerde olmazsa mahkeme-i kübra'da. Bugün Konya'ya geldik. Hazreti Mevlana'nın Konya'ya gelişinin 797. yılı. Huzura vardık, huzur bulduk ve Konya yolculuğundan önce dün akşam Mesnevi'ye bakarken, bakın ne okuduk. Okuyana ne çok şey söylüyor, ne çok şey anlatıyor hepimize. Der ki Mevlana Mesnevi'de: "Kendine yapılmasını istemediğin şeyi kardeşine nasıl yapıyorsun? Sen bunu bilmiyor musun ki benim için kuyu kazıyorsun ama kazdığın kuyuya en sonunda sen düşeceksin." Ben buradan Sayın Erdoğan'a şunu hatırlatıyorum: Kuyu kazma ki kazdığın kuyuya düşmeyesin. Nasıl ki eskiden Ergenekon, Balyoz dediler. Dedik ayıp, iftiradır, kumpas. Ben kitap yazdım, Balyoz Kumpası diye.

*O günlerde o savcıya kendi arabasını veriyordu. "O değil savcı, bunun savcısı benim." diyordu. Ne zaman ki gerçekler ortaya çıktı, bizim kitabın adını kullandı ama ne hakkımızı teslim etti ne telif hakkına saygı duydu. Dedi ki: "Milli ordumuza kumpas kurmuşlar." Dedi ki: "Aldatıldım. Milletim ve Rabb'im beni affetsin." O gün, o gün yaptığından af görmesi için bugün ıslah olmuş olması, bundan caymış olması lazım. O gün Zekeriya Öz vardı, bugün Akın Gürlek var. O gün yalancı şahitler vardı, bugün yine var. O gün gizli tanıklar vardı, bugün gene var ama bir de şunu söyleyeyim ki o gün olduğu gibi ayarını bozduğun kantar gün gelir seni de tartar. O kazdığın çukura sen düşersin, bu millet bu sefer seni kurtarmaz ondan.

*Bu güzelin meydana gelin diye, burada güvenle toplanın diye emniyet mensuplarımız üstün gayret gösterdiler. Bu polis kardeşlerimden bir tanesinin sanki bu otobüs ezmiş gibi yalandan bir görüntü yayınlıyorlar. Dosyadan görüntüyü istedik, vermemek için kaçıyorlar. Emniyetten görüntüyü istedik, "Bizden aldılar, savcılıkta." diyorlar.

*Arabanın gerçek görüntülerinde polis kardeşimize hiçbir şey olmadığı ortada ama gündüz gece bir yalanı büyütüyorlar. Buradan şunu söylüyorum: Bir gün, bir gün cesaretin varsa bir gün polis lojmanlarının olduğu yerde sandık sonuçlarına birlikte bakacağız. O sandık gelecek, o sonucu birlikte göreceğiz.

*Kaskını yastık yapıp uyuyor devletin polisi. 12 saat çalıştırıp 12 saat de "Dinlen geri gel." diyorsun. Fazla mesai yapıyor, bir kuruş fazla vermiyorsun. Karnı acıkıyor, kumanyayı geciktiriyorsun. Hep aynı kumanyayla, kuru ekmekle, yarım ekmekle, ayranla öğün geçiriyorsun. Bu polis kendisine kim sahip çıkıyor onu da biliyor, kim eziyet ediyor onu da biliyor.

*Polisimizin de alnından öpüyorum. Tüm parti emekçilerimizin de alnından öpüyorum. Sen, sen utanmadan, utanmadan hem de ders almadan İstanbul'da yasakladın, Saraçhane'de milyonlar toplandık. Tüm Türkiye'de yasakladın.

*Şimdi meselenin özü şu: Yasaklamışsın, Çağlayan'a 1 milyon 200 bin kişi gitmiş. Vapur yok, metro yok, otobüs yok, köprüleri kaldırmışsın, 1.200 gitmiş. 81 ilde sokaklar dolmuş taşmış, Konya'da cesaret her türlü korkuyu aşmış. Onun üstüne 23 Nisan geliyor. Atatürk'ün kurduğu parti, Atatürk'ün açtığı 1. Meclis'ten Atatürk'ün kabrine yürüyecek, "Burada toplanamazsın, buradan yürüyemezsin." diyor. Orada toplanacağım belli, yürüyeceğim belli, yürürken diyoruz ki: "Polisleri sakının, polisleri sakının ama önünüzde barikat varsa da yıkın açın." Onu yıkanların da alnından öpüyorum, polislerin de alnından öpüyorum.

*İşin önemli bir noktası da şu: Televizyonlar, bu anketler %25 çıkınca yani bu kadar yalan, bu kadar iftira, bu kadar televizyon, millet ikna olmayınca bu Sayın Erdoğan'ın atadığı dolmakalem mürekkebinden mürekkep bakanlar var ya, sekreterler, bu sistem sekreterleri, İçişleri sekreteri, Dışişleri sekreteri koşturuyorlar televizyonlara, anlatmaya çalışıyorlar. "Efendim, yapılan bu iş hukukidir, yargılama bağımsızdır, bizimle ilgisi yoktur." Tam bunlar bunu söylerken ne oldu biliyor musunuz? Allah şaşırttı ve çıktı dedi ki: "Bakalım cumhurbaşkanlığı yolunda daha kaç CHP'li telef olacak?" dedi.

*Yuhalamıyorum da... Ya Sayın Erdoğan, ben uğraşıyorum yuhalamasınlar diye, sen de uğraşıyorsun yuhalasınlar diye. Yapma ya! Böyle bir şey olur mu? Yahu! Ya! Allah'ın adamı, Allah'ın adamı telef lafını artık bırak insanları, hayvanlar için kullanılmasın diyor hayvanseverler. "50 tane, 50 tane hayvanımızı kaybettik, hayatını kaybetti deyin, telef oldu demeyin." diyor. O "Ekrem Başkan'ı telef ettim, gerekirse Özgür'ü de ederim, karşıma kim çıkacaksa hepsini telef ederim." diyor. Ben olacağı söyleyeyim. Bir kere bütün Konyalılardan bilhassa bariyerlerin dışında, o bariyerin arkasında belki parti üyesi değil, belki hiç oy vermedi ama bugün bize kulak verdi.

*O güzel insanların huzurunda diyorum. Bu telef, itlaf, aynı kökten kelimeler bunlar. İnsana söylenmesi ayıplı. Asla söylemeyiz. Ağzımız varmaz birilerini telef etmeye yani yok yere öldürmek, boşu boşuna ölmek, bu manalara da geliyor. Şu kadarını söyleyeyim: Bu millet büyüktür, bu millet Ekrem Başkan'ı sana telef ettirmez ama taltif eder, senin yerine cumhurbaşkanı eder onu, cumhurbaşkanı. Geçen, dün değil evvelsi gün Ekrem Başkan'ın yanındaydım, perşembe günü.

*15 16 suları. Tam da bu lafı edeli birkaç gün olmuş. Girdim. Duydun mu başkan dedim. Duydum, ben utandım dedi. Dedim ki, böyle laf olmaz, ne yapıyor bu? Dedi ki, aynı anda kendini hem ihbar ediyor kendini hem de itiraf ediyor. Artık hiçbirimizin bu dosyanın siyasi olduğuna, savcısının siyasi olduğuna, talimatı Erdoğan'dan aldığına ve bu meselenin bir sonraki cumhurbaşkanına, cumhurbaşkanı adayımıza darbe olduğuna kimsenin şüphesi yok artık kimsenin şüphesi.

*İşin önemli bir noktası da şu, televizyonlar bu anketler %25 çıkınca, yani bu kadar yalan, bu kadar iftira, bu kadar televizyon millet ikna olmayınca bu Sayın Erdoğan'ın atadığı dolmakalem mürekkebinden mürekkep bakanlar var ya, sekreterler, bu sistem sekreterleri, İçişleri sekreteri, Dışişleri sekreteri koşturuyorlar televizyonlara, anlatmaya çalışıyorlar: "Efendim yapılan bu iş hukukidir, yargılama bağımsızdır bizimlen ilgisi yoktur." Tam bunlar bunu söylerken ne oldu, biliyor musunuz? Allah şaşırttı ve çıktı dedi ki: "Bakalım cumhurbaşkanlığı yolunda daha kaç CHP'li telef olacak?" dedi.

*Yuhalamıyorum da... Ya Sayın Erdoğan, ben uğraşıyorum yuhalamasınlar diye, sen de uğraşıyorsun yuhalasınlar diye. Yapma ya! Böyle bir şey olur mu? Yav! Ya! Allah'ın adamı, Allah'ın adamı "Telef lafını artık bırak insanları, hayvanlar için kullanılmasın." diyor hayvanseverler. "50 tane, 50 tane hayvanımızı kaybettik, 'Hayatını kaybetti.' deyin, 'Telef oldu.' demeyin." diyor. O, "Ekrem Başkan'ı telef ettim, gerekirse Özgür'ü de ederim, karşıma kim çıkacaksa hepsini telef ederim." diyor.

*Ben olacağı söyleyeyim, bir kere bütün Konyalılardan, bilhassa bariyerlerin dışında, o bariyerin arkasında belki parti üyesi değil, belki hiç oy vermedi ama bugün bize kulak verdi, o güzel insanların huzurunda diyorum. Bu telef, itlaf, aynı kökten kelimeler bunlar. İnsana söylenmesi ayıplı, asla söylemeyiz. Ağzımız varmaz birilerini telef etmeye yani yok yere öldürmek, boşu boşuna ölmek, bu manalara da geliyor. Şu kadarını söyleyeyim: Bu millet büyüktür, bu millet Ekrem Başkan'ı sana telef ettirmez ama taltif eder, senin yerine cumhurbaşkanı eder onu, cumhurbaşkanı. Geçen, dün değil evvelsi gün Ekrem Başkan'ın yanındaydım, perşembe günü, 15-16 suları. Tam da bu lafı edeli birkaç gün olmuş. Girdim, "Duydun mu başkan?" dedim. "Duydum, ben utandım." dedi.

*Dedim ki: "Böyle laf olmaz. Ne yapıyor bu?" Dedi ki: "Aynı anda kendini hem ihbar ediyor kendini hem de itiraf ediyor." Artık hiçbirimizin bu dosyanın siyasi olduğuna, savcısının siyasi olduğuna, talimatı Erdoğan'dan aldığına ve bu meselenin bir sonraki cumhurbaşkanına, cumhurbaşkanı adayımıza darbe olduğuna kimsenin şüphesi yok artık, kimsenin şüphesi.

*O gün Kıbrıs'ı kurtaran sağda Erbakan, solda Ecevit, bizimkiler. Bugün Kıbrıs'ı satan Recep Tayyip Erdoğan. Bugün gitmiş Kıbrıs'ta Cumhurbaşkanlığı külliyesi yapmış. Onu orada açıyor. Kıbrıs'a da kendince akıl veriyor. Güya bir taraflara da ayar veriyor. Kardeşim biz Türkî Cumhuriyetler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanısın diye beklerken, bunun için çalışırken, bunun için didinirken, Türkî Cumhuriyetler Güney Kıbrıs'ı tanıyor.

*Türkiye'yi işgalci sayıyor. Bu Erdoğan da Trump'tan korkusuna sustukça susuyor. Yazıklar olsun bu işe yazıklar olsun. Bu yüzden Konya'ya geldi arkadaşlar. 4-5 gündür Konya'dalardı. Sokakta geziyorlar. Cami avlusunda da sohbet ediyorlar, kır kahvesinde de. Gidiyorlar parkta oturan amcanın da yanında oturuyorlar. Diyorlar ki, "Özgür Özel geliyor." Hoş geliyor. Gider dinler misin? Kimi diyor giderim. Kimi diyor televizyondan dinlerim. Kimi diyor gidemem. Ne konuşsun diye sorunca diyorlar ki, "Özgür Bey Filistin'i konuşsun, Kıbrıs'ı konuşsun." Bu Konya'nın bu duygusu var ya, bu duyguyla duygulanmayanlar artık evlerinde otursun. Artık evlerinde otursun

*Bu operasyon, 19 Mart operasyonu, Ekrem Başkan ve arkadaşlarımızın içeri atılması bir sebepten yapıldı. Tayyip Erdoğan'ın bundan önce atadığı 4 kişiyi, biri Beylikdüzü'nde, iki kez Binali Bey, bir kez de Murat Kurum'u her seferinde farkı arttırarak yendiği için ve 1 milyonun üzerinde farkla yine İstanbul'u kazandığı için Tayyip Erdoğan için büyük tehlike Ekrem İmamoğlu olduğu, öyle gördüğü için bu operasyon yapıldı.

*Peki bedelini kim ödüyor? Ekrem Bey yatarak ödüyor ama içeride çalışıyor, didiniyor, hazırlanıyor. Aileleri ödüyor. Çoluk çocukları ödüyor ama esas bedeli bu ülkedeki herkes ödüyor. Tam tam 55 milyar dolar sattılar şu ana kadar. Ne için? Ekrem Başkan'ı içeride tutmanın bedeli. Bu 2.2 trilyon demek. Yani her birimize, dün akşam Konya'da doğan yeni doğan çocuk da, bugün 104 yaşında Konya'da evinde oturan amcayı da, hepinizi 86 milyona bölüştürsek kişi başı 25'er bin lira para yapıyor. 25.000 lira. Asgari ücretten fazla. Yani hepimizin cebinden bir asgari ücretten fazlasını aldılar. Sırf bu korku için harcadılar. Bu paranın bu paranın sadece onda biriyle sadece onda biriyle bütün emeklilere 30.000 lira maaş verebilirdik. Yani en düşük emekli maaşını 30.000 lira yapardık.

*Bu paranın onda biri yeterdi. Öyle bir aylık değil, bir yıllık değil, bu ayı yapardık ve 30.000 lira kalırdı bu paranın onda biriyle. Bu paranın yarısıyla Türkiye'deki bütün çiftçilerin bankalara olan borçlarını ve faizlerini kapatırdık. Yani 2.2 trilyonun 1 trilyonu bütün borçları silmeye yeterdi ve bu parayla atanmayan öğretmenleri, daha önce 64.000 öğretmen vardı. Tayyip Bey, Bülent Ecevit'e rahmetli Ecevit'e çatardı.

*Madem atamayacaksın niye okuttun be adam? Bugün 1 milyon atanmayan öğretmen var. Madem atamayacaksın niye okuttun be adam? Bu parayla 1 milyon öğretmeni atar, 3 yıllık peşin 3 yıllık maaşını da peşin olarak yatırabilirdik. Bu kadar büyük bir para bu kadar büyük bir para sadece koltukta kalmak için, rakibini elemek için kendi ifadesiyle telef etmek için harcadığı bir paradır ama bu paranın da hesabı sorulur. O civan yiğit mert adam da günü gelir cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturur.

*Konya yıllarca AK Parti'ye, Erdoğan'a oy verdi. Bunlar oy aldıkları şehirleri kendi kaleleri bildiler. Ayıptır söylemesi çantada keklik bildiler. O yüzden Konya'nın sorunlarını çözmek yerine "Nasılsa Konya bizden." deyip Konya'yla pek fazla ilgilenmediler. Bu sorunların en başında Konya'nın su sorunu geliyor. Bu su sorununu... Başkan duygulandı. Konya'dan bahsedince... Bu Konyasporlu. Tut bakalım bir ucundan. Tut bakalım ucundan bir Konyasporlu. Yakışıklı milletvekilimiz de tutsun. Biraz öne gel. Öne, öne, öne.

*Konya'daki bütün kadınları temsilen de siz gelin eşinizin yanına. Vallahi siyasi hayatımın tabii 2.2 milyon Maltepe falan özel mitingler de bir şehre gidince en kalabalık Manisa'da oluyor diye Manisaspor'u tutuyordum. Bugünden sonra Konyaspor'u tutacağız herhalde.

*Kentlerin birbirine benzer sorunları var. Bu iktidar değişmeden çözülmeyecek. Yoksulluk, işsizlik, gençlerin gelecek kaygısı. Ama bir de şehirlerin kendine özgü sorunları var. Bu iktidar değişmezse Konya'da bu sorunlar kesin çözülmeyecek. Örneğin bu susuzluğa karşı ben milletvekilinizden dinliyorum. Mecliste konuşmalar yapıyor. "Mavi Tünel vardı." diyor. "Konya Ovası Projesi vardı, KOP vardı." diyor. Ne oldu? Erdoğan her geldiğinde eskiden bu meydanda, şimdi küçük meydanda çıkıp Konyalıların karşısına "Konya'nın 50 yıllık su ihtiyacını çözdük." diyor. Konya'nın yıllık su ihtiyacı 6,5 milyar metreküp. 4.3 milyar metreküplük su dışarıdan sağlanıyor.

*Geri kalan 2.2 milyar metreküp su mecburen yer altından çekiliyor, öyle mi? Yer altından çekilince bu AK Parti geldiğinde Konya'da 100 tane obruk yoktu. Şimdi 3.000 tane obruk oluştu. AK Parti geldiğinde 18 metreden, 30 metreden, 50 metreden çıkan su şimdi 500 metreden, 600 metreden derin kuyu sondajlarıyla zor çıkıyor. Dünya kadar masraf ediliyor ve bu sorunlar Konyalı çiftçiyi perişan ediyor. Buğdayın maliyet masrafları ortada ve maalesef Türkiye Konya'daki buğday üreticisine, hububat üreticisine vermesi gereken desteğin beşte birini bile vermezken yurt dışından buğday ithal ediyor.

*Daha dün, daha dün bu AK Parti'nin yönetici aklı yerinde olsa bu işi yapmaz. Hele hele ben Konya'ya gelmeden bir gün önce yapmaz. Daha dün 1 milyon ton mısır ithalatı için gümrük vergisini sıfırladılar. O parayı Konya'nın çiftçisine verecek olsalar yüzler gülecek ama şimdi bir tane yandaşın yüzü gülecek. Bu kadar adam aç gezecek, borcunu ödemeyecek. Yazıklar olsun

*Bir de müsaadenizle Tayyip Bey güzel bir orta yapmış. O ortayı değerlendirmek lazım. Gerçekten Tayyip Erdoğan'ın etrafında konuşmalarını kim yardım ediyorsa, bu aklı kim verdiyse, böyle bir dostu varsa daha düşmana ihtiyaç yok.

*Dün çıkmış demiş ki: "Cumhuriyet Halk Partili belediyeler güya suyu ucuzlatacaktı, zam yapıyorlar." Niye? Normalde elektrik maliyeti ortada. Otomatikman enflasyon %80 iken, gerçek enflasyon, suya tabii ki mecburen zam yapıyor herkes. Demiş ki: "Bunlar suya zam yapıyorlar. En pahalı suyu bunlar satıyorlar." Dedim ki: "Allah aşkına şu Konya Büyükşehir'e bir bakın." Bir baktık ne görelim? Konya Büyükşehir suya zam yapma işini automatiğe bağlamak için, hakikaten yemin etse başı ağrımaz. Zam yapmıyor çünkü şöyle bir karar almış: 3 ayda bir su kendi kendine, yılda 4 kez kendi zamlanıyor. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı zam yapmıyor. Karar almış, 3 ayda bir su kendi kendine zamlanıyor.

*Peki, bakın dedim: "Konya'da su ne kadar?" Dediler ki: "32 lira." "Manisa'da ne kadar?" "20 lira, 20 lira." Manisa Büyükşehir CHP'li ₺20, Konya Büyükşehir AK Parti'li ₺32. Erdoğan da diyor ki... Erdoğan da diyor ki: "CHP'li belediyeler suyu pahalıya satıyor." Konyalılar, Konyalılar Tayyip Bey'in adayına oy verdiniz bir yıl önce, ₺32 su. Manisalılar benim adaya oy verdi, ₺20 su. Bir dahaki sefere sizi de bekleriz Konyalılar. Sizi de bekleriz. Bir de, ayıptır söylemesi Manisa'da suyun ilk 2 tonu da ₺1.

*Ayrıca fakir fukara garibanın insani kullanım ihtiyacı... İnsani ihtiyaçlar için gereken sudan hiç para almayacaktı. Sayıştay ceza yazıyormuş, tenkit yazıyormuş diye ₺1. Ve Manisa'da su ₺20. Konya Büyükşehir'de ₺32. Peki ben bunu buraya anlatmaya mı geldim? Yok, bunu inşallah bir dahaki yerel seçimde anlatacağız. Uygun gördüğünüz bir CHP'liyi Konya Büyükşehir Belediye Başkanı yapacağız.

*Buradan Erdoğan'a sesleniyorum, Erdoğan'a. Buradan Erdoğan'a sesleniyorum. Ben Konya'ya geldim. Yüz binlerle buluştuk. Dolmaz denilen meydan doldu. Büyük bir ev sahipliği oldu. Ömrümüz boyunca unutmayacağımız bir günün sonunda Konya'dan büyük umutlarla, adayımıza selamlarla, Konya'dan adalete olan inancımız mahkemelerde tükenirken Konya Meydanı'nda yeniden yeşererek, geleceğe umutla bakarak ayrılıyoruz ve Erdoğan'a "Ben karşıma kim aday olursa telef ederim." diye meydan okuyan, kendini ehli gören, ihbar eden, bugüne kadar yaptığı suçu itiraf eden Erdoğan'a Mevlana'nın Mesnevisi'yle sesleniyorum: "Ey varlığa, ikbale erişen kişi, aklını başına al da bu gelen kudretin, kuvvetin geçici olduğunu bil. Zenginliğine, bulunduğun mevkiye sevinme. Sen de sıraya bağlısın.

*Sıran gelince gideceksin, yerine başkası geçecek." Mevlana'yı okuyana, Mesnevi'yi okuyana okumak yetmez anlayana. Daha ne anlatsın Mevlana? Daha ne anlatsın Mevlana? Bir daha okuyorum. Erdoğan'ı okuyorum. Erdoğan'ı okuyorum. "Ey varlığa, ikbale eren kişi, aklını başına al da bu gelen kudretin, kuvvetin geçici olduğunu bil. Zenginliğine, bulunduğun mevkiye sevinme. Sen de sıraya bağlısın.

*Sıran gelince gideceksin yerine başkası gelecek." Allah akıl fikir vere de Akın Gürlek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Mevlana'ya soruşturma başlatmaya.

İMAMOĞLU'NUN MEKTUBU OKUNDU | 14.15

CHP Konya İl Başkanı Bekir Yaman, Silivri'deki Ekrem İmamoğlu'nun mektubunu Konyalılara okudu:

*Orta Anadolu'nun gönlü zengin evlatları, sesimi, yüreğimi, umudumu ve inancımı bu satırlara sığdırarak sizleri selamlıyorum. Bu bereketli ovanın, bu vakur şehrin alın terine, duasına, sabrına selam olsun. Bugün aranızda değilim ama azımızı çoğa sayın. Sizi bu meydanda selamlayan her bir arkadaşımı Ekrem İmamoğlu sayın.

*19 Mart'tan bu yana ülkemizin dört bir meydanında buluşan bu millet adil, özgür ve müreffeh günler için ses veriyor. Ortak vicdanın sesi bugün Konya'dan yükseliyor. Yurdumun tam ortasında, geçmişi binlerce yıl öncesine uzanan bu kadim şehirde basiretli, saygılı, derinlikli Anadolu kültürü bizi bağrına basıyor. Bu buluşma adalet arayışı kadar ortak tarihimizin de onurlu bir ifadesidir.

*Bugünlerde Konya'mızda meyve ağaçları çiçeklenmiştir. Başaklar boy göstermiştir. Meram bağlarında gedavet rüzgarı esmeye başlamıştır. Bugünler Konya Ovası'nın en güzel zamanıdır. Ancak maalesef bu sene baharı karşılarken toprağımız hüzünlü, meyve ağaçlarımızı don vurdu. Öte yandan bereketli Konya ovamızı her geçen gün yenisi açılan obrukları konuşuyoruz. Obrukları sadece doğal felaket olarak görmek yanlış olur. Değerli kardeşlerim, oluşan bu dev çukurlar yıllardır süren yanlış tarım politikalarının, suyun hoyratça kullanılmasının ve plansızlığın açtığı yaralardır.

*Konya'daki her obruk aslında sistemin çöküşünü, sadece toprağın değil ama en kadim değerlerin ve kurumlarımızın altımızdan çekildiğini hatırlatıyor bize. Bu yüzden yalnızca toprağa değil, adalete de su gerek. Yalnızca toprağa değil, yargı sistemine de bakım gerek. Çünkü adaletin terazisi şaştığında, yargı sopa gibi kullanıldığında, çiftçi emeğin karşılığını alamadığında, gençler geleceği başka ülkelerde aramak zorunda kaldığında gönlümüzde de obruklar açılıyor. Geleceğimiz adeta don vuruyor.

*Aziz Konyalılar, işte bu yüzden buradayız, buradasınız. Hep birlikte toprağımızı, bugünümüz olduğu kadar geleceğimizi korumak için bir aradayız. Mevlana'nın dediği gibi: "İnsanlarla bir oldun mu bir madensin. Bir ulu deniz, kendinde kaldın mı bir damlasın bir dane." Biz artık bir damla değiliz. Birbirine omuz vermiş bir nehir gibi meydandan meydana, gönülden gönüle, bu iktidarın zulmünü, baskısını, her türlü kutuplaşmayı, korkuyu geride bırakıp birbirimize omuz veriyoruz.

*Çünkü bu ülke hepimizin, bu toprak hepimizin, bu gelecek hepimizin. Sizlerden ricam şudur. Umudun diri tutan cesareti birbirimizi yüreğimizde büyütün. Bu toprakları yeniden hak, hukuk ve adaletle buluşturacağımız güne kadar memleketin dört bir yanındaki meydanlarda, vicdanlarda buluşup yürüyüşü birlikte sürdüreceğiz. Bu ülkenin obruklarını da, yoksulluğunu da, adaletsizliğini de birlikte aşacağız. Dayanışmamız, birliğimiz, cesaretimiz daim olsun. Allah bizi birbirimizden ayırmasın. Gücümüze güç katsın. Muradımızı hayır eylesin.

*İşte her zaman darbeler askerden gelmez. Bazen de böyle sivillerden gelir. Darbe her zaman kamuflajla gelmez. Bazen de böyle savcı cübbesiyle gelir. Darbe her zaman, her zaman bir karargahı vardır. Bugünkü darbenin karargahı Beştepe'dir, saraydır. Her darbenin, her darbenin silahları vardır.

*Maalesef bu darbenin silahı yalandır, iftiradır. Her silahın, her silahın, her silahın attığı kurşun yaralar ama devletin televizyonunun yaptığı bu haksızlık, bu ihanet unutulmaz. Yaralansak da, acı duysak da günü gelince bunun hesabını soracağız TRT'yi yönetenlerden, soracağız. Ancak elbette hukuk önünde adil yargılanarak, CHP'li birini savcı yaparak değil, en dürüst, en başarılı, en çalışkanların terfi ettiği, siyasetin yargıdan elini eteğini çektiği, bugünkü gibi yargıya güvenin %20 değil, AK Parti geldiğinde olduğu gibi %80'leri bulduğu günlerde bu ülkeyi adil yöneteceğiz. Hesap verecekler de yargının önünde hesap verecekler.

*CHP'ye değil, yargıya hesap verecekler. Hatırlayalım. Mübarek Ramazan gününde, mübarek Ramazan gününde iftar sofrasındayken hepimiz, ben Ankara'da şehit aileleriyle, Ekrem Başkan bir ev iftarında, siz Konya'nın merkezinde ya da dört bir tarafında iftardayken Ekrem Başkan'ın 31 yıl önce aldığı diplomasını iptal ettiler. Ertesi sabah, ertesi sabah evinin kapısına yüzlerce polis aracıyla, binlerce polisimizle dayandılar.

*Onu aldılar, içeriye koydular. O günlerde Tayyip Erdoğan şöyle söylüyordu: "Bir ay geçsin, deliller ortaya çıksın. Bunlar birbirlerinin ya da ailelerinin gözünün içine bakamayacak hale geldiler." Şimdi bir ay değil, bugün 45. gün. Verdiği sürenin üstünden 15 gün geçti. Sayın Erdoğan, ben Konya'dayım. Ben meydandayım. Ben Kılıçarslan'dayım. Konyalıların gözünün içine bakıyorum, gözünün içine bakıyorum.

*Sen, gerçekten senden korkmayan, Allah'tan korkan birinin gözünün içine bakıp "Bu yapılanlar siyasi değildir, bu yapılanlar hukukidir." diyebiliyor musun? Sen sokağa çıkabiliyor musun? Pazara gidebiliyor musun? Konya'ya gelip bu milletin hali nicedir sorabiliyor musun? İşte, işte öyle bir noktadayız. Şimdi Konya'da bir şey yapacağız.

*Tayyip Bey'in gözünün içine bakıp ondan değil, Allah'tan korkan birinin şahitliğini, değerlendirmesini sizinle paylaşacağım. Bu kişi Tayyip Erdoğan belediye başkanı iken İstanbul'da belediye meclis üyesi. Tayyip Bey yargılanıp ceza alınca Saraçhane'de yanı başında. Onu cezaevine yollarken yanı başında. Ardından yerine bir belediye başkanı seçilecek. Çünkü mevcut başkan ceza almış, hapse gitmiş. Almamalıydı. Gitmemeliydi. 3 aylığına hapse gitmiş. Yerine seçilen Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, hatırlıyor musunuz? 98'den 2004'e kadar 6 yıl belediyeyi yönetti. 1 yıl belediye meclisinden seçilerek, 5 yıl İstanbullular tarafından seçilerek..

*Ali Müfit Bey bir açıklama yaptı. Diyor ki: "Bu soruşturmaya millet ikna değil. Tutuklama kararı doğru değil. Bugün yapılan iş, siz onu gözaltına alın, nasılsa delil bulursunuz denmiş, olmamış. Deliller sonradan bulunur, yola çıkalım denmiş ama bu iş yanlış olmuş." diyor. Burada, Konya'da Ali Müfit Gürtuna'yı, nereden geldiği belli, siyasi kararı belli ancak bugünkü durumu, Tayyip Bey'in yerine gelen ve bir sefer de İstanbullular tarafından seçilen bu belediye başkanı bütün her şeye bakıp da "Bu iş yanlış olmuş." diyorsa, işte vicdan, işte insaf, işte ahlak. Konya! Burada, burada Konya'nın pırıl pırıl gençleri var. Bunları duyunca bağırıyorlar, seslerini duyurmak istiyorlar. Belki bu slogana sadece CHP'liler değil, hiç şüphe yok ki il başkanım da bahsediyor, bu meydanda sadece CHP'liler yok.

*Artık Tayyip Bey'in bile dolduramayıp kaçtığı bu meydanda Konya'nın vicdan sahibi bütün demokratları var. Sosyal demokratlarla muhafazakar demokratlar kol kola. Milliyetçi demokratlarla Kürt demokratlar yan yana. Burada her partiden, her görüşten, tüm Konya'dan vicdan sahibi güzel insanlar var ve gençler diyor ki: Hak, hukuk, adalet!

*Çaldılar diyorsun. %70'i personel ücreti, ücretler ödenmiş. Hiç asfalt dökülmese, personele hiç maaş verilmese, o kadar hizmet yapılmasa, bu kadar yardım yapılmasa, hepsi toplasan 497, sen 560 milyarı yazmışsın ekrana. Sustular ama özür yok, tövbe yok, sustular. Diyor ki: "İBB'nin bütçesinden 1.200 telefon aldılar, CHP delegelerine dağıttılar." "1.200 değil." dedik. "120 değil, 12 değil, bir tanesini ispat edin, hepimiz gereğini yapacağız." dedik. Sustular. Özür yok, tövbe yok ama at yalanı, dönüp sayalım inananı. Kameralara, kameraya bir tane valiz çıkmış, aha böyle bir valiz, böyle bir valiz.

*Bunu görmüş, diyor ki: "Bunun içinde, bunun içinde para var." 3 gün gece gündüz para var. Açtık valizi, içinden ne çıktı? Ali Müfit Gürtuna zamanında değil, ondan hemen sonraki yönetim zamanında alınmış jammerlar çıktı. AK Parti Büyükşehir'i yönetirken makam aracının peşinde jammerlı araç geziyor, ta biz alana kadar. "İçinde jammer var." dedik, başladılar jammer kullanmak doğru mu yanlış mı, onu tartışıyorlar gündüz gece. İki şey söyleyeceğim. Bir, neden jammer kullanıyor? Mevcut cumhurbaşkanı neden jammer kullanıyorsa gelecek cumhurbaşkanı da o yüzden jammer kullanıyor.

Bir bir husus var. Bir husus var. En önemli şey bence, bir yandan bakın, Ekrem Başkan küçücük bir zindanda ama gönlü yedi kat yukarıda. Çünkü neden? İçi rahat. Kendinden emin, sizin ona sahip çıkmanızdan da çok memnun.

*Ama biri var sarayda oturuyor ama yerin yedi kat dibindeymiş gibi darlanıyor. Niye? Çünkü biliyor. Kulak kıyıyor, iftira ediyor, günaha giriyor. Şimdi bu hafta İtalya'ya gitti Erdoğan. İtalya'da Meloni ile görüştü. Meloni kendisine özel olarak teşekkür etti. Dedi ki Meloni, "Sığınmacıları Türkiye'de tuttuğu için Erdoğan'a teşekkür ediyorum.

*Türkiye olmasa Suriyeli sığınmacılar Avrupa'yı istila edecekti." Buradan Konya'dan Erdoğan'a sesleniyorum. Sana Meloni'nin teşekkür etmesi değil Konyalıların teşekkür etmesi lazım. Niye o teşekkür ediyor? Sen işini iyi yapsan Meloni'den değil Konyalılardan teşekkür alırsın. Dünya kadar sığınmacı buraya geldi. Şimdi ne oluyor? Trump diyor ki Trump diyor ki, "Gazze'yi boşaltacağım." diyor. "Filistinlileri etraftaki 4-5 ülkeye dağıtacağım." diyor. "Buraya Las Vegas yapacağım." diyor. Beğendim. Çok güzel. Oraya oteller koyacakmış. Kumarhaneler koyacakmış. Filistinli Gazze'yi Filistinlilerden alacakmış. İki şey var. Birincisi, öyle deli numarası yapıyor ama Gazze'nin önünde Avrupa'ya yetecek 100 yıllık hidrokarbon var, doğalgaz var. Onun peşinde koşuyor bunu bilelim. Yani bunu bilelim ve Trump öyle deli deli konuşuyor demeyelim. Trump Filistin'in önündeki doğal gaza göz dikti diyelim.

*Bunu Netanyahu ile birlikte oraya çökecekler diyelim. Filistin davası rahmetli Ecevit'ten beri Yaser Arafat'la olan muhabbetinden bizim davamızdır. Ecevit'i anınca Konya'da Necmettin Erbakan'ı anmamak olmaz. 1974'te Kıbrıs işgaldedir. EOKA Kıbrıs'ın çeteleri Kıbrıs'ta cinayetler işlemektedir. Her gün Kıbrıs'ta kan dökülmekte zulüm olmaktadır. Orada orada bir evde bir anne 3 çocuğunu kesilmiş halde, babası küvette bulmaktadır. Burada bir çocuk, "Anne bize de mi gelecekler?" deyince annesi ona, "Merak etme kızım. Onlardan önce bizimkiler gelecek." demektedir.

*Ve Ve işte 1974 Temmuz'unda o çeteler gelip de bu kızı da kesmesin diye İngiltere olmaz dedikçe, Amerika sakın ha dedikçe, bütün dünya sizin karşınızdayız. O operasyonu yaptırtmayız dedikçe hem Bülent Ecevit hem Erbakan Dışişleri Bakanı orada baktı orayı hallededemiyor. Aralarında anlaşmışlar sloganı, şifreyi buraya bildiriyor.

*Diyor ki, "Ayşe tatile çıksın." Öyle deyince Ayşe tatile çıkıyor. O kız bir bakıyor yukarıdan yağmur gibi Mehmetçik yağıyor. Paraşüt indirme tugayı yavru vatanın canım Kıbrıs'ın üzerine yağmur gibi yayıyor. O kız dönüp ne diyor biliyor musun annesine? Anne diyor. Bizimkiler bizimkiler diyor.

MANSUR YAVAŞ KONUŞTU | 14.00

Mansur Yavaş'ın konuşmalarından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

*Hoş geldiniz, şeref verdiniz. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Bugün biz buraya demokrasi talep etmeye, hukuksuzlukları şikayet etmeye geldik. Çünkü iktidar elindeki gücü bir türlü bırakmak istemiyor. Ancak halkın iradesinin önüne hiç kimse geçemez. 2019 yılında, bizler belediye başkanı olmadan evvel, "Bunlar iş başına gelirse işçileri çıkaracak. Bunlar iş başına gelirse yardımları kesecek. Bunlar iş başına gelirse PKK'lılar sayaç okuyacak." gibi bir tür iftiralarda bulundular. Evet, neden yaptılar? İktidarı bırakmamak için. Ama, ama 2019 yılından sonra, o gün 11 Büyükşehir Belediye Başkanı olarak yaptığımız çalışmalarla bu kötü propagandaların gerçeği yansıtmadığını gösterdik.

*Memnuniyet yüzdesi arttı. Daha önceden yapılmayan bir belediyecilik yaptık. Halktan yana, insan öncelikli, karar alırken halka soran, harcadığının hesabını halka veren bir belediyecilik anlayışı yaptık. Buna rağmen hatırlarsanız bunlar "topal ördek" diyerek bizi çalıştırmak istemediler.

*Yaptığımız çalışmalarla bunların hepsini terse çevirdik. O engellemelerin hiçbirisi fayda etmedi. Ankara'da %50 olan oyumuz bu kez, bu sefer %60 oyla Türkiye rekoru kırarak kazandık. 3 olan belediye sayımız 16'ya çıktı. Dolayısıyla vatandaş daha önceden tereddüt ederken, acaba burada belediyede iktidar değişirse ne olacak diye beklerken sonucu gördü.

*Ve hemen hemen büyükşehir belediye başkanlarımızın hepsini kazanırken, yanında aynı zamanda da daha fazla başka belediye, büyükşehir belediyelerini de kazandık. Şu anda memnuniyet de gittikçe artıyor. Yapılan anketlerde %58'e çıktı. Yeni seçilen belediyeler dahil bütün Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde. Baktılar koltuk altlarından gidiyor, bu sefer bir şeyler yapmaları lazım.

*Kırsal kalkınmada yaptığımız destekler, sosyal yardımlarda yaptığımız destekler, yapılan belediyecilik anlayışı bütün Türkiye'ye örnek oldu. Dolayısıyla bir şeyler yapmaları lazım. Ne yapmaları lazım? Bu belediye başkanlarını kötülemek, iftira atmak, itibarsızlaştırmak lazım. Görüyorsunuz televizyonlarda. Görüyorsunuz televizyonlarda bir galeri gibi garajda lüks arabaları gösterip, "Bunlar Ekrem Başkan'ın arabaları." diye karalamalar yapıyorlar.

*Ertesi gün bakılıyor ki, Cumhur İttifakı'ndan bir milletvekiline ait. Utanmadan özür de dilemiyorlar. Günlerdir diyorlar ki, "Jammer ile şey yaparak gizli toplantılar yapmış." Beyler, bu ülkede herhangi bir esnaf bile telefonda konuşurken "Dinleniyor muyum?" endişesi taşıyor, öyle değil mi? Bu hale memleketi siz getirdiniz. İnsanların güveni yok. En ufak bir şey olsa "Acaba birisi bir şey duyup tutuklatacak mı?" diye. Görüyorsunuz birisi tweet atıyor, koştur koştur tutuklanıyor. Ama adalet de çifte standart var. Halkı ikiye bölenler, kin ve intikam saçanlara hiçbir şey olmuyor. Ve Ekrem Başkan'ın dosyasında, inanın dostlar, hiçbir şey yok.

*Televizyonlarda sürekli karalamalar yapmak suretiyle itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Evet, Ekrem Başkan'la ilgili somut olarak şunu yaptı diye hiçbir şey yok, zaten yok. İddia da edemiyorlar. O zaman ne yapmaları lazım? Karalama, karalama, karalama. Peki, Ekrem Başkan bir şey söylüyor: "Açık canlı yayında yargılayın beni, bütün millet görsün." diyor. "Televizyonda bütün Türkiye izlesin." diyor. Niye cesaret etmiyorsunuz? Bunlar önüne gelen her engeli, engel gördükleri herkesi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.

*Ümit Özdağ'ı tutukladılar. Tutuklanma tarihi itibariyle hakkında hiçbir şey yokken, tutuklandıktan sonra Kayseri'den delil istemeye başladılar. Hukukta önce suç işlenir, delil araştırılır, oradan sanık bulunur. Bunlar öyle yapmıyorlar. Önce adamı içeri atıyorlar sonra delil uydurmaya çalışıyorlar. Adalet herkese lazım. Şu anda Ümit Özdağ'ın yattığı miktar ceza alması gerekmiyor ama ceza alsa bile, o cezada alacağı, yatacağı zamanı bile geçti. Neyi yargılayacaksınız insanları tutuklu yaparak?

*Halbuki ceza yargılamasında asıl olan tutuksuz yargılamadır. İnsanlar kesin olarak mahkumiyet kararı kesinleşinceye kadar masumdur, suçsuzdur. Ancak siz önce insanları içeri atıyorsunuz, sonra "Yargılayacağız." diyorsunuz ama tuttuğunuz yol itibarsızlaştırmaktan başka bir şey değil. Bunlar ters tepecek. Nasıl Ankara'da ters tepiyor ise inşallah ilk yapılacak seçimde derslerini alacaklar. Evet, hak, hukuk, adalet, hak yerini bulacak!

*Evet, konuyu şuradan anlayalım. Bakın, eğer gerçekten işlenmiş bir suç olsaydı her gün televizyonlarda onu izliyor olacaktık. Maalesef ve bir gerçek ki ortada suç falan yok. "Tek tek rakipleri yok edeceğiz." ve ondan sonra diyor ki, bir itiraf, "Acaba" diyor, "o güne kadar daha kaç tanesi telef olacak?" diyor. Yakışıyor mu bu? Yani bu ülkede herhangi bir yere aday olmak, bu ülkeyi daha güzel yönetelim diye ortaya çıkmak suç mu? Siyasi partiler bunun için var. Ama korkuyoruz ki bugün işte herhalde seçim yapmamanın da çaresine bakacaklar. Şimdi bu haksızlıkları görüyoruz sevgili Konyalılar.

*Çok uzatmayacağım. Bu haksızlıklar yapılıyor. Peki bu haksızlıklar Ekrem Başkan'a yapılıyor diye, Ümit Özdağ'a yapılıyor diye, seçilmiş belediye başkanlarına "Nasıl olsa benden değil." diye seyrederseniz yarın gelecek birisi sizin kapınızı çalacak. Ve diyorum ki, haksızlığı yapan kim olursa olsun karşı çıkmak lazım. Bizim inancımızda öyledir. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.

*Bizler bu haksızlığı bütün Türkiye'ye anlatmak için meydanlardayız. Bizim bir tek derdimiz var. Ekrem Başkan çıkıncaya kadar peşini bırakmayacağız. Ne gerekiyorsa yapacağız. Ondan sonra inşallah ilk yapılacak genel seçimde hiçbir şüphemiz yok ki bu iktidar değişecek. Peki değişince ne olacak? Ankara'daki gibi, İstanbul'daki gibi, diğer belediyelerimizde, büyükşehirlerde olduğu gibi artık tarımdan yana, kırsal kalkınma desteklerimizi duyuyorsunuz Ankara'da. Çiftçilere nasıl destek olduğumuzu görüyorsunuz. Konya'da tarım ülkesi. Fidesi bizden, tohumu bizden, mazotu bizden, gübresi bizden, her türlü desteği veriyoruz. Biliyoruz ki, biliyoruz ki çiftçi üretmezse aç kalacağız. Biliyoruz ki bunlar tarımı desteklemiyorlar. Eğer tarımda bir zafiyet olursa alışmışlar yurt dışından ithal etmeye.

*Nereye kadar ithal edeceksiniz? Doğalgaz gibi onda da mı bizi dışarıya muhtaç edeceksiniz? Akaryakıt gibi orada bizi dışarı mı muhtaç edeceksiniz? Türkiye'de her şey var. Un var, helva var. Ancak un var, şeker var, onu helva yapacak kimse yok. İşte biz ülkeye aydınlık yarınlar, yolsuzlukların olmadığı, ifade hürriyetinin olduğu, açık, şeffaf, hesap verebilen bir hükümet vaat ediyoruz. Ve inşallah seçilmiş belediye başkanlarımızla birlikte Ekrem Başkan çıktığı zaman o zaman çok daha güzel bir şekilde Türkiye'ye neler vaat ettiğimizi göreceksiniz. Örnek büyükşehir belediyeleri, memnuniyet gittikçe artıyor. Ne kadar engel olurlarsa olsunlar, %58 olan memnuniyet %100'e inşallah yaklaşacak. Evet bugün buraya geldiğiniz için, Ekrem Başkan'a destek olduğunuz için, adaletsizliklere, haksızlıklara karşı çıkmak adına buraya geldiğiniz için hepinize çok çok teşekkür ediyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Güzel günlerde, aydınlık günlerde, özgür bir ülkede buluşmak kaydıyla hepinize sevgi ve saygılar.

KONYALI KADIN ÇİFTÇİ KONUŞTU: BİZİ TELEF EDEMEZSİNİZ | 13.58

Konyalı çiftçi Hatice Sarı konuştu:

*Sayın Konya halkımız, benim sayın amcalarım, teyzelerim, ablalarım hepiniz hoş geldiniz. Ben buraya hiçbir parti gözetmeksizin buraya derdimi anlatmaya geldim. Burada ne diyorsam Konya Seydişehir ilçesi Tarakçı mahallesinden geliyorum. Yaşadığımız bu yoksulluk ve pahalılık düzeninde gübre alamıyoruz, tohum alamıyoruz, mazotu hiç alamıyoruz. Erkeğiyle, kadınıyla biz çiftçiler gece gündüz üretmeye devam ediyoruz. Her geçen gün bin bir zorluklarla emekle mücadele ediyoruz. Etimiz para etmiyor, sütümüz para etmiyor. Şunu bilin ki bizler telef edilirsek bütün ülke telef olur.

*Hani köylü milletin efendisiydi? Nerede o efendi köylü? Bizler üretmenin masurunda kaldık. Benim traktörüm besidamımda, boş besidamımda yatıyor. Bomboş yatıyor. Tarlalarımı ekemiyorum. Mazot alamıyorum. Her şey faiz fiyatına uçtu gitti. Okuyan telef, köylü telef, üreten telef. Kanal İstanbul'a vereceğin parayı çiftçiye versen de ben burada hiç konuşmasam olmaz mıydı? Üretimi desteklemeyen, köylünün yanında olmayan bir iktidar istemiyoruz. Bizleri telef edemezsiniz. Halkız, haklıyız, kazanacağız. Çok teşekkürler sayın Konya halkım. Çiftçilerimizden Hatice Sarı...

İMAMOĞLU'NUN SELAMINI ALAN KONYALILAR HEP BİR AĞIZDAN BAĞIRDI | 13.55

Mitingde CHP sunucusunun, İmamoğlu şu an Silivri'deki televizyondan sizler izliyor demesi üzerine, Konyalılar hep bir ağızdan "Her şey güzel olacak" diye bağırdı.

MİTİNG ALANI DOLDU TAŞTI | 13.40

Mitinge Konyalıların büyük katılım sağladığı görüldü. Özellikle emeklilerin sayısı dikkat çekti.

ÖZEL'E ADIM BAŞI BÜYÜK İLGİ | 13.30

CHP Lideri Özel, Mevlana Müzesi ziyaretinin bittikten sonra miting alanına geçmek istedi. Özel'i gören Konyalılar, adım başı onunla fotoğraf çektirmek istedi.

ÖZGÜR ÖZEL KONYA'DA: İLK DURAK MEVLANA MÜZESİ'NDE | 13.10

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kılıçarslan Meydanı'ndaki miting öncesi Mevlana Türbesi'nin de yer aldığı Mevlana Müzesi'ni ziyaret etti. Özel'e Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da eşlik etti.

Kaynak:Haber Merkezi