Arda Turan The National'a konuştu: Messi gibi hissediyordum, Karşı karşıyaysanız düşmansınız

Arda Turan The National'a konuştu: Messi gibi hissediyordum, Karşı karşıyaysanız düşmansınız
Eyüpspor teknik direktörü Arda Turan The National'den Andy Mitten'a konuştu. Turan, Galatasaray-Fenerbahçe rekabetinden, Madrid ve Barcelona'daki yıllarına, teknik direktörlük kariyerinden, gelecek planlarına dair önemli açıklamalar yaptı.

Arda Turan, kariyerine dair önemli açıklamalarda bulundu. Eyüpspor Teknik Direktörü, geçtiğimiz günlerde The National gazetesinden Andy Mitten'a verdiği röportajda, genç yaşta transfer teklifleri aldığını ancak Galatasaray'a olan bağlılığı nedeniyle bu fırsatları ertelediğini söyledi.

Turan, henüz 20 yaşındayken yurtdışına gitme şansının olduğunu ama Galatasaray'a olan sevgisi ve kulübe yardımcı olma arzusu bu fırsatı değerlendirmesine engel olduğunu söyledi.

"LUIS ENRIQUE BENİM İDOLÜM"

"Bir teknik direktör olarak hayat nasıl?"

"Bir teknik direktör olarak böyle bir hayat süreceğimi düşünmemiştim. Eğer çalışmak istiyorsanız, 24 saat çalışabilirsiniz. Bu öyle bir iş ki. Her zaman düşünüyorsunuz. 11 oyuncunuz, 11 rakibiniz, beş değişiklik hakkınız var. Detaylara girersem, 24 saat yeterli değil. Guardiola, Klopp, Arteta, onlar bu sporun dahileri ve onları takip etmeye, oynanan tüm farklı sistemleri görmeye çalışıyorsunuz ama diğer yandan Barcelona'dan eski teknik direktörüm Luis Enrique var. PSG'de Kylian [Mbappe], Messi ya da diğer oyuncularla ne yaptığına bakmıyorum, İspanya milli takımıyla ne yaptığına bakıyorum. Takımı yarı finalde (2021'de) İtalya'ya yenildi ama harika, harika bir maçtı. Ofansif olarak Luis Enrique benim idolüm. Kişisel olarak da onu seviyorum. O benim kalbimde. Eğer bir sorunu varsa bunu yüz yüze söyler, doğru şekilde. Sert, adil. Geçen yıl eşim ve çocuklarım Türkiye'nin güneyinde bir teknede tatildeydiler. Benim tekneme doğru yüzdü ve 'Arda!' diye bağırdı. Ben orada değildim. Beni görmeye geldi."

"FENERBAHÇE - GALATASARAY REKABETİ İYİ BİR DÖNEMDEN GEÇMİYOR"

"Bize çocukluğunuzu anlatın"

"Ailemden gelen her şeye sahiptim. Babam Türk Hava Yolları'nda yer hizmetlerinde çalışıyordu. Annem ev hanımıydı. İkisi de iyi birer Galatasaray taraftarıydı. Galatasaray benim en büyük aşkım. Belki River Plate ya da Boca Juniors'ı tutan biri anlayabilir. Ben 11 yaşındayken top toplayıcı oldum. Ünlü bir top toplayıcı! Topu [John Arne] Riise'ye verdim, o da Emile Heskey'e verdi ve gol oldu. Hata yaptığım için çok hayal kırıklığına uğramıştım. Georgi Hagi'nin Galatasaray'daki son maçından bir fotoğraf da var. Golü atmıştı ve golü alkışlayan bir top toplayıcı çocuk vardı. Ben!

Galatasaray'a gençken katıldım. Mahallede oynuyordum. Sakatlanmıştım ve kenarda oturuyordum. Dokuz yaşındaydım. Bir çocuk bana geldi ve “Futbol oynamak ister misin?” dedi. Ben de ona Galatasaray'da oynamanın hayalim olduğunu söyledim. Bana Galatasaray akademisi için bir kart verdi. Gittim ve seçildim. Haziran 99. Ağustos ayında kötü bir deprem oldu. Kötü bir dönemdi, birçok insan öldü. Geceleri insanlar için dua ederdim, ama aynı zamanda benim zamanım geldiğinde sadece bir antrenmanda başarılı olmak için de dua ederdim. Hayattan tek istediğim buydu, tek bir antrenmanda iyi oynamak. Eylül ayında, ilk antrenmanımız.

Ben de iyi bir öğrenciydim ama Galatasaray maç kaybettiğinde duygusal olarak darmadağın oluyordum. Fenerbahçe ve Galatasaray'ı destekleyen arkadaşlarım vardı. Ben de diğer takımların haklarına ve diğer takımlara saygı duyulması gerektiğine inanıyorum. Fenerbahçe ve Galatasaray arasındaki rekabet iyi bir dönemden geçmiyor. Saha içinde olanlardan ziyade saha dışında olanları konuşuyoruz ve bu iyi bir şey değil."

"O SAHADA MESSI GİBİYDİM"

"Galatasaray'ın A takımına girdiğinizde neler hissettiniz?"

"Kendimi bir süper kahraman gibi hissettim. İlk kez bir Şampiyonlar Ligi ön eleme maçında oynadım. Başkan bize ekonomik kriz yaşadığımızı söyledi. Kazanırsak paramızı alacağımızı söyledi. Kazanamazsak da beş ay sonra paramızı alacaktık. 5-2 kazandık ve ben iki gol atıp iki asist yaptım. Taraftarlar benim adımı söyledi. Bu yüzden kendimi bir süper kahraman gibi hissettim ve taraftarların hayallerini paylaştım.

Bu sadece Galatasaray için değildi. 2009 yılında Dünya Kupası elemelerinde o sahada İspanya'ya karşı oynadık. Ertesi yıl Dünya Kupası'nı kazanacak takıma karşı 1-2 kaybettik ama ben kendimi Messi gibi hissediyordum. 21 yaşındaydım ama kendimi patron gibi hissediyordum. Ramos, Pique, Xabi Alonso, Torres, Xavi vardı. Xabi Alonso'nun gol attığı 62. dakikaya kadar öndeydik, ardından 92. dakikada Albert Riera golü attı."

"ALİ SAMİ YEN'İN SON PRENSİ, SON KAPTANIYDIM"

"O stadyumu çok severdim. Eski stadyumun son prensi, son kaptanıydım. Küçüktü ama diğer takımlar için cehennem gibiydi. "Cehenneme hoş geldiniz!" Manchester United'ı destekliyorsanız bunu bilirsiniz. 3-3, 0-0. İlk kez mutluluk gözyaşları dökmüştüm. Altı yaşındaydım ve İngiltere'deki maçı televizyondan izliyordum. Peter Schmeichel insanlara üç gol yemeyeceğini söylemişti ve üç gol yedi. Manchester United'a saygı duyuyorum, büyük bir kulüp ama Şampiyonlar Ligi'nde oynayabilmemiz için United'ı Avrupa'dan elemek büyük bir olaydı."

"REKOR ÜCRETLE TRANSFER OLDUM"

"Atletico Madrid için Galatasaray'dan neden ayrıldınız?"

"Bir üst seviyede test edilmek istedim. Daha 20 yaşındayken gitme şansım vardı ama Galatasaray'a yardım etmek istediğim için erteledim. 24 yaşıma geldiğimde sakatlanmıştım ve biraz daha güçsüzdüm. Bu kötü bir şeydi ama gitmeme yardımcı oldu çünkü en güçlü halimde değildim. Galatasaray ayrıca benim için çok para aldı, bir Türk oyuncu için rekor bir ücretti."

"SIMEONE İLE ÖNCE SAYGI, SONRA SEVGİ"

"İstanbul'dan Madrid'e gitmek büyük bir değişim. Zor oldu mu?"

"İlk altı ay dil bilmediğim yeni bir yerdeydim ama ilk teknik direktörüm Gregorio Manzano bana çok yardımcı oldu. Sakin, sempatik bir adamdı. İyi oynuyorduk ve maçlarımızda çok gol atıyorduk ama çok fazla kaybediyorduk. Sonra Cholo'ya [Diego Simeone] geçtik. İlk o olsaydı belki daha zor olurdu çünkü benim karakterim kolay değil ama her zaman Avrupa Ligi'ni kazanabileceğimizi hissettim (2012'de). Grup aşamasında Celtic'le oynadık ve ben iyi oynadım. Sonra Cholo geldi (Aralık 2011'de). Vay canına. Mantaliteyi hemen değiştirdi. Ne adamdı ama. Her gün bize savaşmamızı, savaşmamızı, savaşmamızı söylerdi. Hepimize şöyle derdi, "Siz Messi değilsiniz, bu yüzden savaşmalı, çalışmalı ve sizden daha iyi olan oyuncuların seviyesine yaklaşmalısınız. Kalbinizle ve kafanızla oynayın. Biz birlikte bir aileyiz. Kendinizi düşünmeyin, takımı düşünün." Cholo yönetiminde çok çalıştık, 4-4-2 ya da 4-5-1'i denedik. Bize eğer her şeyimizi verirsek her maçı kazanma şansımız olduğunu söyledi. Çok şey öğreniyordum ve Cholo'nun saygısını kazandığımı hissediyordum, tıpkı onun bana saygı duyduğu gibi. Önce saygıydı, sonra sevgi oldu."

"VATİKAN'DA PAPA'YI GÖRMEYE GİDERDİK"

Arda Turan'dan transfer itirafı: '20 yaşında gidebilirdim ama...'

"Atletico'da kiminle oynadığımızın bir önemi yoktu, takım olarak oynuyorduk. Eğer yedeksem, pozisyonumdaki oyuncuya destek olurdum. Dürüstçe. Raul Garcia ya da Diego Costa ise onları teşvik ederdim. Hepimiz arkadaş olduk. 2012'de Avrupa Ligi'ni kazandık ve kimsenin dokunamayacağı 16 kişilik bir takım olduğumuzu hissettim. Her şeyi birlikte yapardık; yabancılara ihtiyacımız yoktu. Kendi evlerimizde parti yapardık, başkalarına ihtiyacımız yoktu. Harika bir takım ruhumuz vardı. Vatikan'da Papa'yı görmeye giderdik ve Katolik olmamama rağmen ben de giderdim. Ben dua ettiğimde diğerleri bana saygı duyar ve benden bir şeyler öğrenmeye çalışırlardı."

"ONLAR MADRID-BARÇA; GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ TAKABİLİRLER"

"Bir keresinde Los Angeles'taki bir maça giderken televizyonda Real Madrid'i izlemiştik. Segovia'da her gün sabah 7'de başlayan güç ve kondisyon antrenmanı yapıyorduk. Oyuncularının güneş gözlükleri ve şık kıyafetleri vardı. Cholo şöyle dedi. 'Burası Madrid. Ya da Barcelona. Bunu yapabilirler. Siz onlar kadar yetenekli değilsiniz, bu yüzden onlar Los Angeles'a güneş gözlükleri ve takım elbiselerle uçarken, onlarla savaşabilmemiz için çok çalışmanız gerekiyor. Ve bunu yaptığınızda, Los Angeles'a güneş gözlüğü takarak uçabilirsiniz."

"MAYIS AYINDA İSTANBUL'A GELECEKLER"

"2013-14 sezonunda Atletico Madrid, La Liga'daki Barcelona ve Real Madrid ikilisinin tekelini kırarak son gün Camp Nou'da 98.000 taraftarın önünde şampiyonluğu kazandı. Sadece beraberliğe ihtiyacımız vardı ama Cholo bize 'Oraya kazanmak için gidiyoruz' dedi. Ve Diego Godin golü attı [Diego Godin hakkında bir şarkı söylemeye başladı]. Ondan önce 23 dakika sonra sahayı terk ettim. Sakatlanmıştım. Soyunma odasında ağladım. Üzgün ve gergindim ve takımı izlemek istemedim. Barcelona'nın evinde ne kadar güçlü olduğunu biliyorum. Forma giyen adam “Gol!” diye bağırdı. Godin. Dışarı çıktım. Şampiyon olmuştuk. Tüm bu çocuklarla hala iletişim halindeyim, Mayıs ayında İstanbul'a beni görmeye gelecekler. Hepsini özlüyorum. Gabi, Tiago, ne oyuncu ama, çok zeki, David Villa, Courtois, Koke. Liderlerle doluyduk. Ben çılgın bir adamım ve vücut dilim herkesin ilham alması için yeterli. Takımım için savaşırdım, sorun olmazdı ve cesaretli oyunculardan oluşan bir takımda oynadım."

"LEICESTER'A SAYGI DUYUYORUM AMA..."

"Leicester City'nin kazandığı Premier Lig şampiyonluğuna saygı duyuyorum ama dürüst olmak gerekirse Atletico'nun daha önemli olduğunu düşünüyorum. Futbol tarihinin en büyüğü. Madrid'de Ronaldo, Bale, Benzema; Barcelona'da Messi, Neymar, Suarez vardı. Tarihin en iyi iki büyük takımıydılar. Şampiyonlar Ligi'ni kazanıyorlardı ama biz onları yenerek şampiyon olduk. Her hafta kazanmamız gerekiyordu çünkü onlar her hafta kazanıyordu. Bilbao'ya giderdik ve Athletic'i 1-0 yenerdik. Çok zordu. Barcelona'nın Sevilla'da kaybetmesini umardık, zor bir maçtı. 4-1 kazanırlardı ve her hafta hayallerinizi öldürürlerdi. Real Madrid'in Osasuna'yı yenmemesini umardık... 4-0 kazanırlardı. Bu her hafta oluyor gibiydi ama Cholo bize maç maç gitmemizi söyledi. Elbette Barcelona ve Real Madrid'e karşı kaybedemezdik. Barcelona'yla iki kez berabere kaldık. Real Madrid'i deplasmanda 1-0 yendik."

"BARÇA'YA GİTMEM GEREKİYORDU"

"Atletico'daki onca başarıdan sonra neden Barcelona'ya (2015'te) gittim ve bir kez daha tarihin en pahalı Türk oyuncusu oldum.

Paslaşmaya, tiki takaya aşıktım, Luis Enrique ve Guardiola şimdi bunun geliştirilmiş bir versiyonunu oynuyordu ve Barcelona Messi, Dani Alves, Xavi, Iniesta, Pique, Busquets ile üçlemeyi yeni kazanmıştı. Luis Enrique teknik direktördü. Eğer onlarla sözleşme imzalamasaydım hayatımda bir şeyler eksik kalacaktı. En iyilerden bir şeyler öğrenebilirdim ama Barcelona'nın reşit olmayan oyunculara transfer yasağı nedeniyle ilk altı ay oynamama izin verilmedi.

Messi'yi oynarken görmek hayatımdaki en güzel şeylerden biri olsa da altı ay boyunca bunu izlemek çok sinir bozucuydu. O tarihteki en iyi oyuncu ve Cristiano'ya [Ronaldo] da çok saygı duyuyorum. Messi ile oyunun her dakikasını kontrol edebilirsiniz. Eğer pas vermek isterse bunu herkesten daha iyi yapabilir. Pres yapmak isterse de aynı şekilde. Ya da kafayla vurmak isterse, yine aynı. Penaltılar, serbest vuruşlar ya da defansın arkasına sarkmak isterse bunu herkesten daha iyi yapabilir. Eğer kalede oynasaydı muhtemelen en iyisi olurdu. Onunla oynamaya başladım, Barcelona'daki ikinci sezonumda 54 gol attı. Ben 30 maçta 13 gol attım.

Benim görevim ona topu mümkün olduğunca kaleye yakın, en tehlikeli olduğu pozisyonda vermekti. Messi, her zaman top sürmek isteyen Neymar ve Suarez'in arkasında kötü oynamak imkansızdı. Neymar ve en iyi forvetlerden biri olan Suarez geriye fazla koşmadığında Barcelona daha az etkiliydi. Ve Iniesta'yı kaybetmek Barcelona için büyük bir kayıptı."

"CASEMIRO'NUN BİLE HER ŞEYİNİ BİLİYORDUK"

"Barcelona ve Atletico arasındaki o savaşlar efsaneydi. Atletico ve Real Madrid arasında da öyle. Oyuncuları hakkında her şeyi biliyorduk, sadece forvetlerini değil Casemiro, Modric ve defans oyuncularını da. Ancak Atletico iyi iş çıkardı ve iki Şampiyonlar Ligi finalinde Real Madrid'e karşı oynadı. Artık Atletico'nun önemli bir dünya takımı olduğunu söyleyebiliriz ve oyuncular artık Los Angeles'a güneş gözlüğü takarak gidebilirler!"

"SIMEONE'YE KARŞIYSANIZ DÜŞMANSINIZ"

"Barcelona için Atletico ile oynamak çok zordu ve tam tersi de geçerliydi. Birbirimiz hakkında çok şey biliyorduk; küçük detayları biliyorduk. Her sezon aynı oyuncularla oynuyorduk. Atletico'ya karşı oynamaya gittiğimde Simeone maç boyunca düşmanca davrandı. Çünkü Simeone'ye karşıysanız ona karşısınız demektir. Ama onunla birlikteyken o sadece sizin için en iyisini isteyen harika bir insan."

"BİR GÜN TÜRKİYE'DE FUTBOLU DEĞİŞTİRECEĞİM"

"Bir antrenör olarak nasıl birisiniz?"

"Defansif olarak Simeone'den, ofansif olarak da Luis Enrique'den öğrendim. Galatasaray'da Fatih Terim'i hücum fikirleri için ve Guus Hiddink'i de oyuncularına karşı soğukkanlı olduğu için anmalıyım. Ben gencim ve sahadaki tüm sorunları çözmeyi öğrenmem gerekiyor.

Oyuncularıma karşı çok dürüstüm, yalan söylemem. Benden yardım isterlerse her zaman yanlarındayım. En iyi futbolcular olmayı hayal ettiklerini biliyorum, bu yüzden onlara bunu nasıl yapacaklarını olumlu bir şekilde göstermeliyim. Güvenli ve mutlu bir oyun zemini yaratmalıyım. Ama Türkiye'deki futbol tarzını ve zihniyetini değiştirmek istiyorum. Ve değiştireceğim de. Bir gün bir Türk takımının bir Avrupa kupası kazanacağına inanıyorum. Bu benim hayalim, ister bir kulüp için ister milli takım için olsun. Ülkem için 100 kez oynadım ve her seferinde seçilmek için seçmeleri geçtiğimi hissettim. Bir hazırlık maçı bile olsa hayatımın son maçıymış gibi oynadım çünkü bir sonraki maça seçilmeyeceğimden endişeliydim."

"AVRUPA'DAN TAKİP EDİLİYORUZ"

"Gelecekte de oynadığım kulüplerde antrenörlük yapmak istiyorum. Avrupa'da çalışma hayalim var ve Eyüpspor ile son iki yılda başardıklarımız futbol dünyasının dikkatini çekti. Biz ilk kez en üst ligde mücadele eden küçük bir kulübüz. Buna rağmen ligde beşinci sıradayız ve birçok istatistiki kategoride en iyi takımlar arasında yer alıyoruz. Burada bir futbol kültürü oluşturmaya çalışıyoruz. Zaman zaman Avrupa kulüplerinin ilgisini duyuyorum. Dünya futbolunu yakından takip ediyorum. Oyun çok hızlı gelişiyor ve bu hıza ayak uydurmak çok önemli. Bu yüzden kendimi geliştirmeye ve adapte olmaya çalışıyorum. Ancak oyunun hala sokaklarda oynadığımız oyun olduğunu her zaman hatırlamalıyız. Eğer bu duyguyu kaybedersek o zaman oyundan aldığımız keyfi de kaybederiz. Ve Türkiye'de çok fazla zaman saha dışında olan şeyler için kavga etmekle geçiyor. Saha içinde olanlara odaklanmaya geri dönmeliyiz."