Değerli gazeteci dostum Bengü Şap Babaeker bana yazarlık teklifinde bulunduğundan beri çok çalışıyorum, Narin biraz bozulsa da eczaneye artık neredeyse hiç gitmiyorum, vaktimin çoğunu bilgisayar başında gazete arşivlerini okuyarak ve televizyondaki tartışma programlarını izleyerek geçiriyorum.
Sabahları ise bütün gazeteleri elden geçiriyor, meslektaşlarım -onlara böyle hitap etmekten tarifsiz bir zevk duyduğumu saklayamayacağım- güncel meselelere dair ne demişler ne dememişler uzun uzun bakıyorum.
Son haftalarda özellikle Ertuğrul Özkök’ün yazılarına dadandım. Ama ne dadanmak, döne döne, eskisini yenisini, ne bulursam okuyorum. Aradan geçen zamanda Ertuğrul Özkök okumak epey zorlaşmış, İsmet Berkan’ın 10Haber adlı mecrasında yazıyor ama orası abonelik istiyor, ben de bekliyorum ki yazıları T24’e düşsün diye, bereket çok geçmeden düşüyor, yani ben bir yerde orijinal kopyadan okuyorum. Büyük ressamların imzalayıp numara verdikleri resimlerinin baskılarına benziyor.
Türkiye’de köşe sahibi olmanın gerekliliklerinden biri Ertuğrul Özkök ile polemiğe girmektir bence.
Bir on sene kadar önce, Özkök’e laf eden her gün birkaç yazı çıkardı. Şimdilerde yok gibi bir şey, insan güçten düşmeyegörsün. Köşe yazarlığı teklifi almak için bu yaşa kadar bekleyince insan hayallerinin peşinde değil de ancak peşinden koşuyor, en büyük isteklerini gerçekleştirmesine şartlar izin verdiğinde de anakronizme düşüyor. Gene de, varsın beni çağdışı bulsunlar, Özkök’le polemiğe girme hazzından kendimi mahrum bırakamayacağım.
Zaten insan belli bir yaştan sonra, hele de emeklilik günlerinde iyice müdanasız oluyor, aklına eseni, kimseye danışmadan, sadece canı öyle istediği için yapıyor -Özkök yaşça benden epey büyük olduğu için meramımı anlayacağına eminim. Gelgelelim, harıl harıl Ertuğrul Özkök okumama rağmen şöyle sağlam bir polemik başlatacak yazı bulmakta çok zorlanıyorum. Sadece zaman değil, dünya değil, Özkök de değişmiş çünkü -ya ben? Nerede amiral köşkünde oturan eski Özkök, nerede şimdiki mutedil adam?
Bana öyle geliyor ki, eski Özkök, bugünkü için en namlı manşetlerinden birini atmaktan imtina etmezdi.
Şu yazdığı yazıların hangisinin, neresine, niye karşı çıkacağımı bulamıyorum; oysa, eskiden, yani ben basın dünyasına adım atmayı aklımın ucundan bile geçiremezken her yazısında takılacak bir şey bulurdum.
Okuduğum son yazısında, sanırım yeni kitabı Zamane Diktatörleri dolayısıyla Hasan Cemal’le buluşmuşlar, ondan bahsediyor ama gözümden kaçmadı, onun daha büyük olduğunu göstermek için “Hasan abi” demeyi ihmal etmiyor.
Hasan Cemal’in kitabını methetmekle kalmıyor, Osman Kavala’nın yok yere hapiste tutuluşuna yüksek sesle itiraz ediyor, geçerken Demirtaş’ın haksız tutukluluğuna değiniyor, nihayetinde “geçmişte fikir ayrılıklarına rağmen entelektüel vicdanını hep takdirle izlediği” Ali Bayramoğlu ile konuştuğunu yazıyor.
O günlerde, bir muhabir Bayramoğlu’na “hangi gazetede asla yazmazsınız?” diye sorsaydı, alacağı cevap muhtemelen “tabii ki Özkök’ün Hürriyet’inde!” olurdu.
Bahsettiğim asırlar öncesi değil, hepi topu bir on sene, Bayramoğlu, Yeni Şafak’ta yazıyordu.
Özkök’le muarızları arasında ne güzel polemikler olurdu, fitili genellikle “sen askeri vesayetçisin!” diye ateşlenir, “vay sen İkinci Cumhuriyetçisin!”, “ülkeyi böldürtmeyeceğiz!”, “sen önce o manşetlerin hesabını ver!”, “sit-com gazetecisi!” diye sürer giderdi.
Tam ben hayallerime kavuştum ve bir köşede yazmaya başladım, Özkök’le polemik yapacak konu bulamaz oldum. Meslektaşım Ertuğrul Özkök, kendisiyle polemiğe girme hayallerimin üstüne tonlarca kül dökerken beni zamanın insanı nasıl değiştirdiğini de düşünmeye itti.
Hepimiz değişiyoruz, işte ben de, bankadan ayrıldıktan bir süre sonra bir gazetede kendime yer buldum, şu kısa zaman diliminde bile ilgilerim, meşgalelerim neredeyse tümden değişiverdi. Özkök nasıl değişmesin, hele ki köşkten indikten sonra? “Hukuk çukurda, vicdan denen şey ise çukurun dibinde,” diye yazmış Özkök. Nasıl katılmayayım şimdi ben bu söze?
Ama bir yanım da fırsatı yakalamışken Özkök’le polemiğe girmek istiyor, kendimi zorlayarak son yazdıklarından bir konu bulmaya çalışıyor, bulamayınca da müflis tüccar gibi eski defterleri karıştırıp “sen Hürriyet’in başındayken farklı mıydı, hukuk mu vardı, vicdan mı vardı” diye biraz tutturayım diyorum.
Diyorum ama en yalçın kayaları kuma dönüştüren zaman hangimizi değişmeden bırakabilir, diye de düşünmeden edemiyorum.