Trump'ın zaferi

Amerika seçimleri hakikaten tuhafmış. Herkes ne yapıp yapmayacağını oradan çıkacak sonuca göre belirliyor.

Hoş, seçimi sıcağı sıcağına yorumlamaktan geri durmayan anneannem “ha Kamala, ha Trump; Amerika’nın politikasında bir şey değişmez” diye kestirip atsa da Putin, Netanyahu ya da Şi Cinping için durum böyle olmayabilir.

Putin’in Ukrayna savaşında Donbas merkezli büyük hamlesi, Tayvan’ı gözüne kestiren Çin’in Trump’ın açacağını söylediği iktisadi savaşa nasıl karşılık vereceği ya da Gazze’yi haritadan silmeyi ve İsrail topraklarına katmayı kafasına koyan Netanyahu’nun düşüncelerini hayata geçirip geçiremeyeceği hep Amerikan seçimlerine endeksli. Büyük fotoğrafa bakarsanız, benim medyada kendime yer buluşumun da bu gelişmelerle alakalı olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.

whatsapp-image-2024-11-12-at-17-30-53.jpeg

Gelgelelim işler hiç de düşündüğüm şekilde ilerlemedi çünkü daha büyük ve yakın bir tehlikeyle karşı karşıya kaldım. Üst kat komşum Deli Sibel, benim gazeteciliğe başlamamı mı sindiremedi yoksa ev içi tarımsal üretime çağ atlatmaya mı karar verdi bilemiyorum ama galiba evin içinde artık bir traktörle geziyor. Hele akşam olup da sokağın sesi iyice kesilince geçiyor direksiyonun başına, yatak odasından salona traktörüyle gidip gidip geliyor. Tavan tepemize ha düştü ha düşecek endişesiyle saatler geçerken ben nasıl yazı yazayım?


Evden bir hışımla çıkıp eczaneye gittim. Bana bir şey olduğundan değil, zaten evde müsekkin dahil tonla ilaç var. Eczacılık fakültesinden üstün başarıyla mezun olan eşim Narin’e babasından kalan bir yeri satıp bizim mahallede küçük bir dükkân aldıydık -köşeyi bulunca kendi eczanesinin reklamını yapıyor demesinler diye eczanenin adını vermiyorum. Eczanenin arkasında bir bölme var, belki dedim orada yazımı yazabilirim.


Narin’in gençliği Moda’da geçmiş. Modalıların çok yakından tanıdığı Melih Ziya Bey adından bir eczacısı varmış. Dedesi ve babası da aynı dükkânda eczacılık yapan Melih Ziya Bey sadece bir eczacı değilmiş. Değme kimyagere -ben onlardan değilim- taş çıkartacak bir bilginmiş, pek çok ilacı arkadaki laboratuvarında imal etmesiyle bilinirmiş. Hele sonbahar gelip de şimdiki gibi kasım yağmurları başladığında bir gargara yaparmış ki onu kullanana hastalık uğramazmış. Ayrıca şairliği ve klasik müzik eleştirmenliği de varmış. Bu eski dönem insanları acayiptir, hangi imkânlarla, ne ara bunca işi becerirler aklınız almaz. Velhasıl, Melih Ziya amcasına öykünen Narin de bu geleneği yaşatmak istediğinden dükkânın arkasına bir laboratuvar yaptırmaya karar verdi. Bir şeyler yapmadık değil ama Melih Ziya Bey’in yanına yaklaşabilmek mümkün olmadı. Arada düşünüyorum, hani ben kimya mezunuyum, Narin de eczacılık ya, belki güçlerimizi ve bilgilerimizi birleştirsek ikimizden bir Melih Ziya Bey çıkardı. Bugüne kadar olmadı, bu yaştan sonra da zor gibi.


Geleceğimi haber vermemiştim. Narin yoktu, Güliz’in dediğine göre, bir yere kadar çıkmış, birazdan dönermiş. Geçtim arkaya, hazırlandım, yazımı yazacağım.
Laboratuvar diye başladığımız yerde artık bir televizyon var. Türkiye’nin sanırım her eczanesinde olduğu gibi burada da Halk TV açıktı. Tam yazıya başlayacağım, ekrandaki haberden gözlerimi alamadım.
Haber şu: Kayseri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa, makam odasını yeniletmek için 6 milyon TL harcayacakmış. Büyütülecek makam odasına bir de banyo eklenmesi, özel kalem odası, koltukların hakiki deriyle kaplanması ve bir de ses yalıtımı yapılması planlanıyormuş. Ses yalıtımını duyunca Rektör Bey’e karşı büyük bir operasyon yapıldığını bir anda çakozladım. Adamcağız düşünceli biri olduğundan kimseye rahatsızlık vermek istememiş. Gene de yaranamamış. İnsanoğlu hakikaten nankör. Böyle rektör bulmuşsun, öpüp başına koyacağına ipe sapa gelmez lakırdılar etmeyi marifet sayıyorlar.


Rektör Bey’i bu düşünceli tavrından ötürü tebrik ederken, özel haberin sahibi Birgün’den İsmail Arı’ya da tez vakitte Sibel’in ev içi traktörüyle tanışmasına dair beddua ediyorum. Ayrıca, değerli rektörümüzün lojman ihtiyacı varsa benzer bir meblağ karşılığında bizim üst katın satın alınmasını ve mümkünse oraya da bir ses yalıtımı yapılmasını…
Yerim bittiği için bu hafta da Trump’ın kazanmasına dair yazamadım. Şu Deli Sibel’in görevi benim Amerikan seçimlerine dair yazmamı engellemek mi, diye düşünmeden edemiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Suat Özdeş Arşivi