Dikkat! Bu bir Ekonomi yazısı değildir.
Türkiye gibi bir ülkede yaşıyorsanız Asgari Ücret kavramı hayatın ve siyasi gündemin merkezindeki yerini hiçbir zaman kaybetmez. Sadece bu gerçekle yüzleşmek bile ne acı değil mi? Milyonlarca insanın yaşamını doğrudan bir o kadarını dolaylı olarak etkileyecek olan asgari ücret kaba bir hesapla bakıldığında %70-80 oranında halkımızı yakından ilgilendiriyor.
Asgari ücret tespit komisyonu toplantıları başladı. Toplantı dediğime bakmayın her sene tekrar eden ve sonucu Tek Adamın belirlediği bir tiyatro sahnesinden bahsediyoruz. Trajedi ile komedi karışımı bir tiyatro sergileniyor. Charlie Chaplin’in ifadesiyle “Hayat yakından bakıldığında trajedi, uzaktan bakıldığında komedidir.”
Gülemiyoruz ağlanacak halimize. Halkın menfaatlerini korumak üzere ülke yönetimini mi yöneticilere emanet ediyoruz yoksa emanet olduğunu unutup memleketin tapusunu sahiplenenlerden lütuf mu bekliyoruz orası muamma. Her sene bir sahne kuruluyor, masalar kuruluyor, birtakım görüşmeler yapılıyor ortaya bir rakam çıkıyor sonra sahneye kutsal ruh gibi “mekanın sahibi” çıkıp son bir lütufta bulunuyor.
Muhtemelen bu sene yeniden tekrarlanacaktır. Eminim aynı filmi izlemek herkese sıkıcı gelir. Köleleştirilmiş, köşeye sıkıştırılmış, asgari hayat kader olarak dayatılmış bir toplum onuruyla oynanır gibi her sene bu sahnelere maruz kalıyor.
Asgari ücret, en sade tanımıyla bir insanın çekirdek ailesiyle birlikte en temel ihtiyaçlarını karşılayacağı varsayılan ücrettir. Başka bir ifadeyle asgari ücret, asgari hayatın insan onuruna yakışır bir hayatın karşılığı olan ücrettir. Asgari ücret, asgari geçimin helal ve meşru kaynağıdır. Asgari ücretlinin başka bir maaşı, başka bir gelir kaynağı, faiz geliri, imar rantı yoktur. Gözlerinden ışık saçan eski Ekonomi Bakanımız ben başarısız olursam şirketim batar ama ücretli çalışan sadece maaşını kaybeder demişti. İşte o ücret milyonlarca insanın hayata tutunduğu tek daldır.
Amacım teknik bir yazı olmadığı için sizleri sayılara boğmak istemem ama bazı verileri ortaya koymazsam olmaz. Özellikle DİSK-AR (DİSK sendikasına bağlı) asgari ücret konusunda 2025 raporu oldukça çarpıcı veriler sunuyor. Mesela 1974 yılında brüt asgari ücret kişi başına düşen milli gelirin %80.6 ‘sı, 2004-2016 arasında %60’ı civarında iken 2024 yılında %46.5 oranına gerilediğini görüyoruz. Yani memlekette gelir dağılımı bozulmuş, adil olmayan bir bölüşüm yaşanmış ve altta kalanın canı çıksın düzeni oluşmuş.
Diğer çarpıcı bir veri; Ekim ayında Yoksulluk sınırı 72 bin 156 ve Açlık sınırı 20 bin 860 TL iken Asgari ücret 2024 yılı boyunca 17 bin oldu. Asgari ücretli yoksulluk sınırını hayal ederken açlık sınırının bile altında bir hayata mahkum edildi. Son bir veri; 2005 yılında yıllık asgari ücret toplamıyla 31 altın alınırken 2024 Kasım baz alındığında 11.6 altın alınabiliyor. Nerden baksan sonuç değişmiyor, zarlar hep zenginlerden yana.
Asgari ücretli 20 yılda 20 altın kaybetmiş
Sessiz yığınların sesi, kimsesizlerin kimi iddiasıyla iktidara gelen bir siyasi lider vefa duygusunu hiçe sayarak kendisini bugüne kadar taşıyan kitleleri açlık sınırıyla imtihan ediyor. Köprünün altından çok sular aktı “mekanın sahibi” artık zengin seviyor. Malum bugünlerde ekonomi yönetimi kanser gibi memleketi kemiren Enflasyon belası ile uğraşıyor. Sanırsınız ki dış güçler ülkeyi işgal etti. Enflasyon adında bir canavarı bırakıp gittiler. Acı reçete adı verilen yeni bir tedavi yöntemiyle kanseri yok etmeye çalışıyorlar.
Varsayımlarına göre Asgari ücretliye daha iyi bir yaşam sunulursa enflasyon artabilir. Yani siz bir dilim daha fazla peynir, zeytin yerseniz, kış geldi çocuğunuza bir ayakkabı, mont alırsanız hatta Allah korusun işi daha da büyütüp dışarı çıkar ailenizle gezer tozarsanız ülkede enflasyon canavarı gelir hepimizi yer. Aman kötü yola düşmeyin ey halkım. Oturun evinizde çayınızı demleyip dizilerde fetih coşkusunu yaşayın, durduk yere maceraya girmeyin. Hazır Suriye’yi fethetmişken anın tadını çıkarın.
Tam 22 yıl önce enkaz devraldık dedikleri %30 enflasyonu bugün %45’e düşürmeyi müjde gibi sunanların yerine siz utanın. Haddinizi bilin. Enflasyon ahlaksızlıktır. Siz ahlaksızlık yapmayın. Tabi bu oranlara güven meselesi ayrı bir mesele. Cumhurbaşkanımız kadar olmasa da ben de ekonomiden biraz anlarım. İTÜ İşletme Mühendisliğinde okurken Ekonomi hocamız Prof. Öner Günçavdı İstatistik dersimize de girmişti. Şu sözü hep aklımdadır. İstatistik en iyi yalan söyleme aracıdır.
Tabi bu ifade aslında işinize gelen veriyi kullanırsanız gerçekleri farklı gösterebilirsiniz manasına geliyordu fakat veriyi yani hakikati topyekün çarpıtmak kimsenin aklına gelmemeliydi. Memleketin en güvenilir olması gereken kurumu TÜİK bağımsız ve kurumsal kimliğini kaybedip çiftlik gibi yönetilmeye başlayınca sunduğu veriler de şüpheli hale geldi. ENAG enflasyon verilerini bir kenara bırakalım iktidara yakın İTO ile karşılaştırma yapılınca da farkı görmek mümkün. TÜİK neden önemli? Milyonlarca insanın alacağı zam oranları bu verilere göre belirleniyor. Bunu ayrı parantez olarak belirtmiş olayım.
Çalışanların %43.6’sı yani 7 milyon 594 bin kişi asgari ücretle çalışmakta. Asgari ücretin yüzde 20 fazlası baz alındığında bu ücretin altında ücret alanlar ise %66 civarında. Yani aslında memlekette yaşanan hayat asgari ücret civarında seyrediyor diyebiliriz. Rakamlara boğmadan özetlemek gerekirse Almanya %6, Hollanda %3, en kötü ülkeler Bulgaristan %14, Romanya %21, AB ortalamasında asgari ücretle çalışma oranı %9 civarında görünüyor. Bizde ise yaklaşık %44.
Bir üst ücret limitini de hesaba katarsanız yaklaşık %70 oranında insan asgari ücrete yakın gelir elde ediyor. İşte makus talihimiz budur. Tam da bu esnada artık işlevini tamamen yitirmiş parlamentoda her sene sahneye konulan başka bir tiyatro oynanıyor. 2025 yılı bütçe görüşmeleri devam ediyor. Ucube Başkanlık sisteminden önce halkın bütçe yapma hakkını temsil eden Meclis, bugün Cumhurbaşkanlığında hazırlanan bütçeyi reddetme yetkisine bile sahip değil. Daha doğrusu kurulan düzen öyle kurgulanmış ki, çoğunluk karşı çıkıp bütçeyi kabul etmese bile geçen yıla göre yeniden değerleme oranıyla Bütçe kullanılabiliyor.
Noktasına virgülüne bile dokunulmayan Cumhurbaşkanı bütçesi böylelikle Meclisten geçecek. Planlanan bütçede akılda kalıcı olması için tek rakam vereyim. Bir zamanlar haram denilen FAİZ gideri 1 trilyon 950 milyar TL ödeme öngörülüyor. Bütçe demek tercih demek. Kimden vergi toplayacaksın kime harcayacaksın sorusuna cevap verilir. Vergi toplarken adil olmayan zihniyet, paylaşırken de adil davranmıyor.
Mekanın sahibi FAİZ lobilerine kara sevdayla bağlanmış durumda. Memlekette 7 milyon 594 bin asgari ücretli, 16 milyon Emekli, 4.7 milyon Ev genci (ne işte ne eğitimde 15-29 yaş arası), ürünü para etmeyen Çiftçiler, okula beslenme çantası boş giden, kalacak yer bulamadığı için kayıt donduran Öğrenciler, yemeyecek, içmeyecek, geleceğinden, umut hakkından feragat edecek FAİZ lobilerini doyurmak için yaşayacak.
1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesinde yer aldığı gibi İnsanların “mutluluğu arama hakkı-pursuit of happiness” Anayasada değişmez madde olarak yer almalıdır.
Sahibinden Asgari Hayat kader değildir.