Yavuz Değirmenci
“Canlar kimin için ölüyor?''
İnsan, her canlı gibi doğar, büyür ve bir gün ölür. İnsanın hangi sebeplerle, nasıl ve kim için öldüğü üzerinde derinlemesine düşünülmesi gereken önemli bir meseledir.
Şairin ifadesiyle: “İnsan eşref-i mahlukattır'' derdi babam. Dünyaya gelen her can, gerek dini anlayışta gerekse devlet teorisinde bir emanet olarak değerlendirilir. İnsanın kendi canına bile zarar vermesi haram sayılmıştır. Gıpta ettiğimiz güçlü ve modern devletlerde insan onuru, yaşam hakkı ve güvenliği büyük hassasiyetle korunur.
İnsanlar arasında en savunmasız durumda olan bebekler ve çocukların yaşam hakkı ise çok daha hassasiyetle üzerinde durulması gereken bir meseledir. Ne yazık ki ülkemizde, özellikle savunmasız bebekler ve çocukların yaşam hakkı, trajik olaylarla sarsılmakta ve ölümleri giderek sıradanlaşmakta. Son yıllarda artan çocuk ölümleri toplumsal vicdanı derinden yaralıyor. Öyleyse sormak lazım, canlar kimin için ölüyor?
Bebeklerin Fişini Çeken Sistem!
Hayatımda bu kadar kahrolduğum nadir vaka hatırlıyorum. Ana kucağı bile görmeyen bebeklerin, Sosyal Güvenlik Kurumunu soymak amacıyla hastanelerin yenidoğan ünitelerine pazarlandığını öğrenmek yüreğimizi dağladı. Can gibi gözetilmeyen, ticari mal gibi pazarlanan bebeklerin, işkence sayılabilecek muameleye tabi tutulduğunu, ilgisizlik, bakımsızlık ve ihmal zinciri sonucu katledildiklerini öğrendik.
Trajedinin detayları, dava dosyaları, telefon tapeleri ortaya çıktıkça kanımız dondu, gözyaşlarımıza hakim olamadık. “Ateş düştüğü yeri yakar” derler fakat bu ateş her birimizin yüreğini küle çevirdi.
Devlet aklına karşı millet aklı
Sağlık Bakanına kulak verirseniz Yenidoğan çetesi dedikleri bir çete bebek katliamının tek sorumlusu. Kahraman (!) Sağlık bakanımız Kemal Memişoğlu sözüm ona İstanbul Sağlık İl Müdürü olduğu dönemden başlayarak çetenin üzerine gitmiş. Bebekler ölünceye kadar neredeydiniz sorusuna henüz tatmin edici cevap veremiyor.
Eski Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise Cumhuriyet tarihinin en büyük sağlık skandalı kendi döneminde yaşanmasına rağmen suskunluğunu koruyor. Kendisi aynı zamanda ülkenin en büyük hastane zincirlerinden birine sahip. Ondan önceki Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ise “Yenidoğan çetesi”nin kullandığı hastanelerden birinin sahibi. Diğer hastane sahipleri ve ilişki ağları ise herkesin malumu. Sadece bu tablo bile sistemin iflası anlamına geliyor. Toplumsal tepkiler üzerine çetenin işbirliği yaptığı hastanelerin faaliyet izni iptal edilerek kapatıldı.
Geçtiğimiz hafta dava süreci başladı. En çarpıcı ifadelerden biri çete üyesi olarak tutuklanan hemşireye ait. Yenidoğan ünitesinde hayata tutunmaya çalışan bebeğin durumuyla ilgili aranan çete üyesi doktorun “500 gram bebek mi olur, FİŞİNİ ÇEK” dediğini duymuş. En kutsal mesleklerden birini yapan sözümona insan, koruması gereken canın celladına dönüşüyor. Merhametini yitiren bir sistemin özeti aslında. Dava sürecinde yargılananlara bakıyoruz. Sağlık Bakanlığı kararıyla mühürlenen hastane sahipleri veya sorumluları yok. Herhangi bir kamu görevlisi yok. Bakanlıktan hiç kimse yok. Hesap veren hiçbir siyasetçi yok. Anlaşılan bütün suçu bir çeteye yıkıp dosyayı kapatmak istiyorlar. Bu aynı zamanda Adaletin iflası anlamına gelir.
Bebeklerin fişini çeken sağlık sistemini baştan aşağı sorgulamak zorundayız. Ülkeyi yönetenlerin vicdanları nerede? Geçtiğimiz aylarda First Lady Emine Erdoğan, sosyal medyada nesli tükenen yalnız kalmış son Kauai kuşunun dişisine çaresizce seslenişini paylaşmıştı. Hüzünlü bir ifadeyle bu duruma ne kadar üzüldüğünü dile getirdi. Kim olursa olsun, insani bir duyguyu takdir ederim. Ancak aynı duyarlılığı, bu sistemin mağduru olan bebekler için de görmek isterim.
Şimdiye kadar onlarca bebeğimizin hayatını kaybettiği biliniyor. Kim bilir daha kaç bebek, tıbbi işlem görüntüsü altında işkenceye maruz kaldı. Ancak bu trajedi, ne ilgili bakanın ne de sıradan bir memurun görevden alınmasına dahi neden olmadı. Şu soruyu sormak istiyorum: Bir koltuk kaç bebek ediyor.
Makamlar gelip geçecek. Bir bebeği dünyaya getirmek için yıllarca hayaller kuran, aylarca karnında taşıyan, doğacağı ve kucağına alacağı günü iple çeken anne ve babaların yüreklerindeki yangın ömür boyu devam edecek.
Eğer sağlık sistemine neşter atılırsa, içinden ciddi miktarda cerahat akacaktır. Bu trajedinin maddi boyutu, SGK’nın milyarlarca dolar zarara uğratılmasından ibaret değil. Daha korkuncu, insan hayatını hiçe sayan, ranta dayalı bir düzenin oluşmuş olması. Vicdanını yitirmiş, denetimsiz bir sağlık sistemiyle karşı karşıyayız.
Bu davada yargılanan 47 sanık var. Ancak iktidarın tek derdi, bu yargılamaları hızla bitirip dosyayı gündemden düşürmek gibi görünüyor. Bu korkunç trajediyi bir siyasal iletişim becerisiyle ve siyasi manevralarla gündemden düşürebilirsiniz. Ama asla vicdanlardan silemezsiniz.
Ömerler Arıyoruz
“Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırsa koyunu, Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer'den onu” Bu söz, Hz. Ömer’in adalet anlayışını özetler. Sn. Recep Tayyip Erdoğan bu ifadeyi siyasi hayatı boyunca defalarca kullandı. Partisindeki her değişim sürecinde “Ömerler arıyoruz” dedi. Ancak burada hatırlatmak isterim: “Ömer’i arama, Ömer ol.”
Bebeklerin hastanelerde cellatların pençesine düştüğü bir sağlık sistemi ahlaki ve vicdani açıdan yozlaşmış bir düzenin sonucudur. Çeteler ise bu düzenin aparatlarıdır. Merhum Demirel’in sorunu çözmek yerine unutturmaya dayalı pragmatik yaklaşımı özetleyen meşhur sözü vardır “Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz.” Sorunu kökten çözmek için önce meseleyi mesele edecek bir siyasi irade gerekiyor.
Kenar-ı Dicle'de değil dünyanın gözbebeği İstanbul’un göbeğinde özel hastanelerin yoğun bakımlarında bebeklerimiz can pazarında, para uğruna hastanelere pazarlanırken neredeydiniz? O masum, günahsız canların çığlıkları rüyalarınıza girmeyecek mi? Hiçbir sorumluluğumuz olmadığı halde biz kendi başımıza kaldığımızda gözyaşlarına boğuluyoruz. Ya siz? Sahip olduğunuz iktidar gücüyle ve siyasi manevralarla gündemi değiştirip, bebek ölümlerini gündemden düşürebilirsiniz. Gücünüz buna yetiyor. Peki vicdanınızı susturabilecek misiniz?
Yıllarca dilinizden düşmeyen bir slogan vardı. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” O halde şimdi halka cevap verin; Canlar kimin için Ölüyor?