Dün gece başıma çok güzel bir şey geldi. Ansızın uyanıp bir yudum su içmek etajerdeki bardağa uzandım. Dışarıda delirmişçesine bir yağmur yağıyordu. Sokak lambasının sarı ışığı gecenin karanlığında parlıyor, birbiri ardına yere düşen öfkeli damlaları bir anlığına aydınlatıyordu.
Derken, müezzin, uzaklardan, insanın içine ferahlık veren sabah ezanını okumaya başladı. Yataktan çıkmadım, ama uyumadım da, yarı uyur halde, ezanın bitmesini bekledim. Sağanak devam ediyordu. Sonra uyumuşum.
Çalar saat, bir buçuk saat kadar önce başlayan ve uykunun pamuklu sıcaklığıyla birleşen müşfik dakikaların sonunun geldiğini gösteriyordu. Yorganın dışı soğuktu ama yapılacak işler düdüklerini öttürerek geçen bir trenin vagonları gibi gözümün önündeydi, çaresiz, yataktan çıktım, giyindim, bir kahve demledim. Karanlık yavaş yavaş açılıyordu. Kapıya bırakılan gazeteleri içeri aldım.
Televizyonu açtım, gündemi değerlendiren bir yorumcunun analizlerini izlemeye başladım.
Bugün yazı günüm. Aklımda birkaç konu vardı ama bir türlü karar veremiyordum, bu arada, izlediğim yorumcu, şu son birkaç günün en yakıcı gündemi olan dizi sektöründeki haksız rekabete el atınca, anakronik gözükmek pahasına ben de yazacağım yazıyı buldum.
Özellikle bir menajerin etrafında dönen tartışmaların ne olduğuna dair bilgim olmadığı için bu iddiaların doğru ya da yanlış olduğunu söyleyebilecek durumda değilim; elimden geldiğince, açıkçası çok da umursamadan, izlemeye gayret ediyorum. Gelgelelim, benim yazmayı düşündüğüm konu da bir yerinden dizi sektörüne bağlanıyor. Hatırlar mısınız, bir gün uyandık ve Kur Korumalı Mevduat diye bir garabetle karşı karşıya kaldığımızı öğrendik.
KKM’nin ilan edilmesiyle birlikte döviz kurları çakılmıştı. Birilerinin borçları bir anda yarıya düşerken kimileri bütün alacaklarını yitirdi. Yoksuldan zengine devlet riyasetinde servet transferi anlamına gelen KKM’yi kutlayanlar, bunun büyük bir başarı olduğunu söyleyenler ekranlarda belirdi. Meğer ne çok insan KKM’nin ilan edilmesini bekliyormuş diye düşünürken kamu bankalarının aynı gün mevduat sahiplerini KKM’ye geçmeye teşvik eden reklam filmleri yayınladıklarını gördük. Bu reklamların birinde Kerem Alışık oynuyordu.
Demek ki, birileri, KKM’nin ilan edileceğinden ve kurların çakılacağından günler öncesinden haberdardı. Sadece Kerem Alışık da değil, o sette olan herkes, ajans, metin yazarı, kameramanlar, kurgucu, reklam müdürü, televizyonlardaki iletişimciler, reklamlara onay veren departmanlardakiler, herkes haberdarmış. Neredeyse hiç sızmadı. Birçok insan KKM açıklandıktan sonra servetlerinin eridiğini gördü. Sadece bir gün önce kurların radikal biçimde düşeceğini bilen biri, belki de hayatı boyunca kazanamayacağı bir serveti o anda elde edebilecekti. Etti de.
Düşünsenize, hesabında 10 bin doları olan birinin, en yüksekten satıp sadece birkaç saat sonra yarı fiyatına geri alabildiği için artık 18 bin doları vardı. Hepimizin aksine Kerem Alışık kurların düşeceğini biliyordu çünkü KKM reklamında oynuyor, insanları Türk Lirasına davet ediyordu. Mehmet Şimşek’in göreve gelir gelmez savaş açtığı KKM uygulamasından kimler zengin oldu, çok merak ediyorum.
Bir gün önce, kimler döviz hesaplarını bozdurup apar topar Türk Lirasına geçti? O sette görev yapanlar arasında dövizde kalan bir tek kişi var mıydı acaba? Kerem Alışık’ın herhalde biraz döviz birikimi vardır, o reklamda oynayan kendisi olmasaydı muhtemelen o da birçok meslektaşı gibi habersiz kalacak, servetinin eridiğine şahit olacaktı. Ne yaptı acaba? Arkadaşlarını, aile fertlerini ikaz etmedi mi hiç? “Ben biliyorum çünkü reklamında oynuyorum, kurlar çakılacak, derhal satın ve Türk Lirasına geçin” demedi mi?
Epey bir yara bere alsak da KKM faciasından kurtuluyoruz. Peki, KKM zenginleri ne olacak? Servet transferini sormuyorum, o başka bir konu, haberli oldukları için önceden işlem yapabilenleri merak ediyorum ben. Kimdiler? Kaç kişiydiler? Gençler bilmeyebilir, “Devalüasyon ve Gazi Erçel” yazın, bugüne nasıl ışık tuttuğunu göreceksiniz. Yağmur hâlâ yağıyor, hiç hız kesmedi. Geceki şiirselliğini ise çoktan yitirdi.