Aytun Aktan
Arthur Miller’dan Cadı Kazanı devam ediyor
Dünya güneşin etrafında durmaksızın dönüyor. Toplumlar da kendi etrafında. Ve döngüsel bir değişmezlikle dünyada savaşlar, yoksulluklar, özgürlükler, çok çalışmalar, refahlar, demokrasiler, aşırı sağcı, milliyetçi akımlar, diktatörler, baskılar, isyanlar ve yeniden savaşlar oluyor. Hiç akıllanılmaz mı derseniz, sanırım akıllanılmıyor. Klasikleşmeyi hak etmiş romanlar, oyunlar da kendine bu konuları anlatmayı ant içerek sonraki kuşaklara bir şeyler söylüyor. Okuyor, seyrediyor ve hiçbir şeyi üstümüze alınmıyoruz. Çünkü anlatılanları başka ülkelerde ve başka zamanlarda olmuş kabul ediyoruz. Oysa bakın son bir ayda olanlar epey içimizde, oldukça yakınımızda.
Bu hafta sanmayın ki tembellik ettim. Ama her gün şaşkınlıkla bir karış daha açılan ağzımız yere değmişken, iki sezondur İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın repertuvarında devam etmekte olan ve daha önce köşemde yer verdiğim, Amerikalı yazar Arthur Miller’in, Cadı Kazanı oyununu tekrar hatırlatmak istedim. Yazıyı okumamış olanların okuması, oyunu seyretmemiş olanların seyretmesi ya da oyunu okuması son aylarda ve önümüzdeki zaman diliminde olacakları anlamlandırmakta ışık olabilir belki. Arşivle uğraşmak istemeyenler için şuraya da eski yazımın linkini bırakıyorum.
Cadı Kazanı, Amerikan gerçekçi tiyatronun oyun yazarı Arthur Miller’e ait. Eserin yazıldığı 1952 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde ‘‘kızıl panik’’ butonuna basılmış ve aydınların, sanatçıların, siyasetçilerin de içinde olduğu halkın bir bölümü fişlenmiştir (avlanmıştır). Sorgulanan herkes komşusunu, dostunu sistemden zararlı çıkmamak adına iftiralarla suçlamış ya da ihbar etmiştir. Bu avın anlamı her çağda, her toplulukta başka bir isme bürünür. Arthur Miller 17. Yy da Salem’de yaşanan olaylardan hareketle kendi gündeminin adını hiç geçirmeden Cadı Kazanı oyununu yazmıştır. Biz de kendi gündemimizin adını hiç geçirmeden devam edelim. Oysa çok iyi bilinir ki o dönemde Miller’in kendisi, yakın arkadaşı olan sinemacı Elia Kazan tarafından ihbar edilerek kara listeye alınmış ve birçok yaptırıma tabii tutulmuştur. McCartneycilik olarak adlandırılan bu dönemi okumayı ya da hatırlamayı size bırakıyorum. Birkaç kelimeyle internette tararsanız aramızdaki benzerlikleri kolayca fark edeceksiniz.
Oyunda konusu edilen Salem köyünün inanışı Püritenliktir ve son derece kısıtlayıcı bir toplulukta yaşamayı gerektiren kuralları sahip protestan öğretisidir. İngiltere’de gördükleri baskı nedeniyle ibadet etmeleri ve yaşamaları güçleşince ABD’ye zorunlu göç etmişler ve Massachusetts’de kendilerine yeni bir yaşam kurmuşlardır. Kısa sürede ABD’de güçlenmişlerdir. Ve ardından bu topluluk çok bildik bir ezen/ezilen döngüsünü yaratmayı başarmıştır. Bu hikâye mağdurun zalime dönüşme hikayesidir. Kadına değer vermeyen, onu sadece iş gücü ve doğurganlığıyla tanımlayan, dünyevi zevklerden uzaklaşmış, en büyük ibadeti çalışmak olan ve kilisenin/dinin kuralları ile düzenlenmiş hayatları vardır. Doktirinlerinde der ki; ‘‘Devlet ve dini otorite neredeyse ayrılmaz bir bütündür ve yerel otoriteyi sorgulayan kişiler ilahi otoriteyi sorgulamakla suçlanırlar.’’ Oyunun ana çatışması bireyle toplum arasındaki ahlaki değerlere dayanır. Yan çatışmalarıysa bilgi/cehalet, yalan/gerçek, sadakat/ihanet, esaret/özgürlük gibi çok temel meselelerdir. Oyunda, cadılık ve büyücülükten gelen metafizik süreç, dini, siyasi ve psikolojik baskılara karşı bireyin vermek zorunda olduğu mücadele çok katmanlıdır ve evrensel bir soruna işaret eder. Baskı sadece toplumsal olarak sınıflandırılamaz, kişinin kendisi de bu baskının üreticisi ve mağduru olabilir.
Cadı Kazanı oyununun konusuna bakacak olursak, gece yarısı köyün genç kızları ormanda Püritenlik öğretisinin dışına çıkar ve dünyaya ilişkin zevkler alırlar, dans eder, soyunur, şarkılar söylerler, belki biraz da büyü yaparlar. Bir çeşit erginlenme törenidir. Olanları köyün rahibi Parris görür, babasından korkan küçük Betty hastalanır, bunun büyücülük ya da cadılıktan kaynaklanma ihtimali Salem Köyünde ciddi bir panik yaratır. Betty’nin rahibin kızı, Abigale’in de yeğeni olması işin vahametini daha da arttırır. Hızla yargılamalar başlar ve cezadan korkan genç kızlar önce etraflarında zayıf gördükleri insanları suçlarken sonra intikam almak için iftira ve itiraflarda bulunmaya başlarlar. İlk suçlanan köyün ötekisi, köle Tituba’dır. Dini otoriteyle beraber çalışan yargı gerçekler ortaya çıkıp haksız yere insanların ölümüne sebep olduklarını anladıklarındaysa geri adım atamazlar çünkü otoritelerinin sarsılması en büyük korkularıdır.
Ayrıca aşk ve intikam da vardır işin içinde. Genç Abigale ile John Proctor arasında yaşanmış olan yasak ilişki. Abigale kadınlığa geçişteki arzularını, John Proctor’dan karşılık göremediğinde karısı Elizabeth’i cadılıkla suçlayarak intikama dönüştürür. Köyün en günahsızı kabul edilen yaşlı Rebecca oyun boyunca varlığı huzur veren bir kadındır, bilgedir. Onun hakkında cadılık suçlaması, ardından gelen idam kararı vicdanları çok rahatsız eder. Kocasını korumak için hayatında belki de ilk kez yalan söyleyen Elizabeth iyi niyetiyle kocasını ölüme daha da yakınlaştırır. Zaman ilerledikçe köyde kaos başlar. Ekilemeyen tarlalar, başı boş gezen hayvan sürüleri, sahipsiz çocuklar… Sesler yükselmeye başlar; ‘‘bu sorgulamalarda ve cezalarda bir sorun vardır.’’ Karakterlerin hepsi kusurları olan gündelik yaşamdan insanlardır. Elizabeth Proctor iyi bir eş olamadığını sona yaklaşırken itiraf ederken, Rahip John Hale insanların değişebileceğine kanaat getirir, John Proctor işlediği günahın cezasını çekmek ister.
Oyunda can alıcı bir köy daha var ki o Andover Köyüdür. Oyun boyunca hiç görünmez ve adı oyunun sonuna yaklaşırken geçer. Oradan haberler gelir; cadılık söylemlerinin kocaman bir yalan olduğu anlaşılmıştır. Ve yargılamalar durmuş, cezalar bitmiştir. Çünkü halk ve yargıçlar bu konuda hatalarını anlamış ve gerçeğin peşine düşmüşlerdir. Bizlerin de umudu hep öteki köyün varlığı değil mi? Devlet ve dini otoritenin yargılama yaptığı bu düzen otoritenin sahibi olanları da feci halde sıkıştırır. Çıkış için gene bir ‘itirafa’ ihtiyaç duyarlar. Bakalım bu itiraf gelecek, bu kaostan kendilerini sıyırabilecekler midir? Her şeyin bir yerlerinden çok tanıdık geliyor olması yazarın ustalığı kadar, dünyanın da değişmeyen lanetidir maalesef.
Sinema filmine de konu olan Cadı Kazanı oyunu farklı sahnelerde çok kez sahnelendi. İki sezondur kapalı gişe oynamaya devam eden Cadı Kazanı oyunu her dönem için çok önemli bir seçim sanırım. Oyun hakkında daha detaylı bilgileri arşiv yazılarımda bulabilirsiniz. Sadece oyunun yönetmeninin satırlarına yer vermek isterim; ‘‘… Biz çocuklarımıza hep geçmiş acılarımızı dindirecek ninniler söyleriz. Ne ki bu ninniler yeni acıların önüne geçmeye yetmez. Belki de gereken... Oyun 1692 yılında, Salem’de geçmektedir. Bir ağacın ortalama ömrü 400-500 senedir. Demek ki Salem’deki ağaçlar hala ayaktadır. Yaşam... Tanrı’nın en büyük lütfudur bize...”
Davetli olduğunuz sahnede kurulan dünyada anlatılanların hepsi yaşandı. Çok sayıda kadın cadılık suçlamaları ile 17. Yy da yakılarak ya da idam edilerek öldürüldü. Onların yanında yer alan erkekler de benzer cezalara çarptırıldı. Yani dokunan da yandı. Konuyu yüz yıllardır bitmeyen kadın şiddeti olarak da görebilirsiniz, cehalet karşında yenilmenin korkutuculuğu olarak da. Seküler yaşamın bize sunduğu özgürlükler yadsınamaz. Adaletsiz yargılanmalarla, kanıtların gerçekleri içermediği ya da görmezden gelindiği, gizli tanıklarla, kimi zaman iftiralarla yiten hayatlara her gün yenileri eklenirken Cadı Kazanı’nı bir de bu tarafıyla tekrar okuyun, seyredin. Cadı avları hep yapılıyor ve güçlenen güçsüz duruma düşürdüklerini yok etmek istiyor.
Toplumların haber alma hakkı demokratik haklarından biridir. Gazetecilik de bunun için vardır ve gazetecilik suç değildir. Özgür basın ve medya kuruluşlarının nefes alacak yeri bu kadar daralmışken yapılan son hamleler tehlikenin büyüklüğünü ve yakınlığını herkesin görmesi bakımından çok dikkatli takip edilmelidir. Umudu kaybetmeyerek, demokratik mücadeleye herkes kendi katkısını sunmalıdır. Halk TV bu ağır günleri baskılara direnerek ve dayanışma ile geride bırakacaktır. İyi hafta sonları.