Eski adıyla Twitter yani adıyla X hiç kuşkusuz dünyanın en önemli sosyal medya platformlarından biri. Düşünün ki kamu kurumları resmi açıklamalarını resmi web sitelerinden önce X’ten duyuruyorlar. İnsanlar haber sitelerine direkt erişmek yerine X hesaplarını kontrol ediyorlar. Günümüzde X toplumu etkilemek için büyük bir güç haline geldi. Özellikle de Facebook’un artık resmen cezane namazının kılındığı yıllardayken.
Twitter’ı satın aldıktan sonra adını X olarak değiştiren Elon Musk, X’in aylık 600 milyon aktif kullanıcısı olduğunu iddia ediyor ama bu konuda resmi bir bilgi yok. Arap baharını başlatan protestoların da Twitter’dan organize olduğunu hatırlarsak aslında bu platformun kitleleri harekete geçirmekte ne kadar etkili olduğunu görebiliriz.
Ancak ne olursa olsun bu bir özel şirket ve şuan da sahibi dünyanın en zengin insanlarından biri olan Elon Musk. Yeni Amerikan Başkanı Donald Trump’un gölge bakanı gibi hareket eden Musk X’in sahibi olmanın verdiği avantajla kendi tweetlerini siz onu takip etsenizde etmeseniz de sizin önünüze çıkarmayı başarıyor.
“Top benim işinize gelirse” diyen gıcık mahalle çocuğu gibi bir tavır olsa da paylaşımları ülkelerin iç işlerine karışmaya kadar gitmeseydi belki bu kadar tepki çekmezdi Musk. Nitekim ben Musk’un düşüncelerini görmek istemiyorum ama algoritma onun tweetlerini karşıma çıkarıyor. Ve gördüğüm sadece Musk’un Avrupa siyasetindeki aşırı sağcı liderlere açık desteği ve göçmen karşıtı paylaşımları oluyor.
Oksijen’de detaylarıyla anlatılan Musk raporunda güzel bir özet var. Okumanızı öneririm. “Almanya’yı ancak AfD kurtarabilir” tweetiyle başlayan paylaşımların Almanya’daki yankıları Welt am Sonntag gazetesinde “Almanlar neden AfD’ye oy vermeli” yazısıyla zirveye ulaştı. 9 Ocak’ta AfD lideri Alice Weidel ile X’da canlı bir sohbet etkinliği düzenleyecek olan Musk’un açık bir şekilde Almanya seçimlerinde manipülasyon yapmaya çalıştığı iddia ediliyor. Alice Wiedel’in eşcinsel ve Sri Lankalı bir partnerinin olmasını AfD’nin ırkçı bir parti olmadığına dair net bir gerekçe olarak gösteren Musk yüzünden “X’ten ayrılmanın vakti geldi” diyen Almanların sayısı giderek artıyor.
Açıkçası Musk’un bu paylaşımları beni de rahatsız ediyor. Almanya’da yaşanan her türlü kriminal olayı Müslüman göçmenlere bağlayan, bu paylaşımların üstüne de AfD süslemesi iliştiren Musk hemen her gün İslamofobik ve ırkçı paylaşımlar yapıyor. Ve bu olayların AfD geldiğinde sona ereceğini iddia ediyor. Musk’un yorum yaptığı bir diğer ülke ise İngiltere.
İngiltere’de Pakistanlı erkeklerin İngiliz genç kızlara ve çocuklara tecavüz ettiği ile ilgili haberleri paylaşan Musk bu yüzden İngiltere’nin müslüman erkeklerden kurtulması gerektiğiyle ilgili tweetleri de Retweetlemekten geri durmadı. Ve bu ülkede de aşırı sağcı aktivist Tommy Robinson’a desteğini açıkladı.
Yaşanan kriminal olayları herkes lanetliyor ama bu olaylar üzerinden belli grupları hedef göstermek son derece tehlikeli bir davranış. Avrupa’nın daha derli toplu bir göç politikasına ihtiyacı olduğunu kabul ediyorum. Türk öğrenciler vize sırası bile alamazken Frankfurt sokaklarında yere balgam atarak yürüyen ve insanları rahatsız eden göçmenleri görünce “Bunlar buraya nasıl geldi? Master öğrencisi vize reddi alırken, bu maganda buraya nasıl gelmiş” sorusunu soruyorum kendi kendime.
İşte bu tip kötü örnekler ve artan suç oranları ülkedeki sağ popülist açıklamaların daha çok desteklenmesine neden oluyor. Örneğin Afgan bir mültecinin Mannheim’daki polis memurunu katletmesi sonrası AfD’nin anketlerde oyları artmıştı. Özellikle Batı ülkelerinde son 10 yıldır Müslüman göçmen sayısının tarihte hiç olmadığı kadar artmış olması aşırı sağın güçlenmesine neden oluyor. Büyütülecek bir şey yok diyenler olabilir.
Aklıma hemen 2022’nin ilk aylarında DİTİB’e bağlı Eyüp Sultan Camii’ne 100 kişilik bir grubun yaptığı saldırı geliyor. Bu saldırıyı gerçekleştirenlerin beklenildiği gibi aşırı sağcılar olmadığı aşırı solcular olduğu Müslüman azınlığın artık sadece ırkçı sağcılar tarafından değil aşırı solcular tarafından da bir hedef haline geldiğini bize gösteriyor olabilir. Bu gerçekten kaygıyla takip edilmesi gereken bir konu. Nitekim Avrupa’da da sayısı artık azımsanamayacak derecede fazla olan Suriyeli, Yemenli, Afgan mültecilerin Alman kültüründe yaşadıkları her entegrasyon problemi topyekûn bir Müslüman genellemesine neden oluyor.
Biz Türkler olarak zaten bu genellemelerden yıllardan beri mustarip bir topluluğuz. Zülfü Livaneli’nin “Serenad” isimli romanında çok ilginç bir değerlendirmesi var. “Biz nasıl Nijeryalı, Gambiyalı, Ganalı diye ayırmaksızın siyah gördüğümüz herkese Afrikalı, Japon, Çin, Tayvanlı olup olmadığını bilmeksizin Asyalı, Çekik Gözlü diyorsak Batıda da Türk, Suriyeli, Afgan demeksizin “Müslüman” genellemesi var.”
Almanya’daki gizli ırkçılık son 20 yıldır gözle görülür hale gelmeye başladı. Bu konunun yine sadece sağ partilerin parlattığı bir mesele olmadığının en büyük örneklerinden biri ise göçmenlere ve Türklere en kucak açan siyasi parti olan Sosyal Demokratlar’ın saygı duyulan siyasetçisi Thilo Sarrazin’den geldi. 2010 yılında yazdığı “Almanya Kendini Yok Ediyor” isimli kitabı Hitler’in Kavgam kitabından daha fazla satarak Almanya tarihinde rekor kırdı. Kitapta Almanya’nın büyük bir tehdit altında olduğunu ve kendini tükettiğini ifade eden Sarrazin bunun en büyük sorumlusunun da entegrasyonu mümkün olmayan
Müslüman Türkler olarak göstermişti. Solcu bir siyasetçinin böyle ifadelerde bulunması Türklere karşı var olan tepkilerin daha da artmasına neden olmuştu. Sarrazin’in 2018’de yazdığı “Düşmanca Devralma –İslam Gelişmeyi Nasıl Engelliyor” kitabı da benzer temaları işliyordu. Neyse örnekleri bir kenara bırakalım.
Almanya’nın önünde çok kritik bir seçim var. Anketlerde ikinci parti olan AfD’li siyasetçilerin açıklamalarını bundan sonra iki kat dikkatle takip edeceğim. Nitekim Almanya’da olabilecek aşırı sağ bir iktidar sadece Almanya’daki Türkleri değil tüm dünyayı etkileyecek sonuçlar doğurabilir.