Fatih Yaşlı
FATİH YAŞLI İLE ÜÇ SORU ÜÇ CEVAP
"ERDOĞAN MHP'YE MECBUR"
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “Öcalan Meclis’te konuşsun” çağrısına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın destek vermediği, aralarında bu konuda bir anlaşmazlık olduğu iddia ediliyor. MHP’nin paylaştığı videolu mesajlar da bunun bir göstergesi sayılıyor. Sizce Kürt sorunu konusundaki son gelişmeler çerçevesinde Bahçeli-Erdoğan arasında bir ‘iç çatışma’ yaşanıyor mu?
Resmi ya da gayri resmi fark etmez, siyasi ittifakların da koalisyonların da doğasında gerilim vardır; çünkü neticede farklı partiler ya da örgütler ittifaklar veya koalisyonlar kurarlar ve bu farklılık da ilişkilerine ister istemez yansır, “mutlak uyum” diye bir şey zaten yoktur yani. Öte yandan bu gerilimlerin sınırını, yani varabileceği yerleri hem müttefikler arasındaki güç dengesi hem de siyasi projeksiyonları belirler. Biraz daha somutlaştırayım; bugün AKP-MHP ikilisi arasındaki ilişki bir tür “zorunluluk/mecburiyet ilişkisi”dir. MHP’nin desteğini almayan Erdoğan ve partisinin iktidarda kalma ya da yeniden seçilme şansı verili konjonktürde yoktur; çünkü yerine koyabileceği bir alternatif mevcut değildir, oysa Erdoğan “ömrü vefa ettiğince iktidar” istemektedir, yani MHP’ye mecburdur. Öte yandan Erdoğan ve AKP’nin iktidarda olmadığı bir siyasi tabloda MHP yüzde 10’luk oy oranıyla orantısız bir şekilde sahip olduğu devletin ciddi bir bölümünü ve devlet politikalarını kontrol etme olanağını yitirecektir ki kuruluşundan beri hep “devlet partisi” olmayı arzulayan ama ilk kez buna bu kadar yaklaşan MHP, bugün geldiği yerden öyle kolay kolay vazgeçemez. Bu nedenle de bana göre taraflar gerilimli ve kırılgan bir şekilde de olsa ittifak ilişkilerini son ana kadar devam ettirmek için ellerinden geleni yapacaklardır.
"ERDOĞAN TEPKİLERİ ÖLÇÜYOR"
Öte yandan olan biteni anlamak için neredeyse kimsenin sormadığı şu soruyu da sormamız gerekiyor: AKP ile MHP arasında Kürt sorunu başlığında nasıl bir gerilim olabilir? Yani Bahçeli sorunu çözmek için hangi adımı atmak istemektedir de Erdoğan bundan rahatsız olup engellemek istemektedir? Yeni ve demokratik bir anayasa mı Kürt kimliğinin tanınması mı siyasal statü mü? Bahçeli ve MHP bunların hiçbirini istemediğine göre bu ikili arasında bu başlıkta nasıl bir kavga olabilir? Hele hele kayyımların Bahçeli’nin çağrısına misilleme olarak AKP tarafından atandığı, MHP’nin kayyım siyasetinden rahatsız olduğu, Bahçeli’nin Erdoğan’ı yeni bir açılıma zorlamak istediği ve Erdoğan’ın buna direndiği yönündeki iddialar, kanımca fazlasıyla zorlamadır. Bahçeli kayyım siyasetinin arkasında olduğunu deklare etmiş, Erdoğan da Bahçeli’yi “bilge lider” diyerek açıkça taltif etmiştir; bunların ötesinde zaten daha ne yapabilir, ne söyleyebilirler?
Eğer illa ki bir gerilim aranacaksa bu, Erdoğan’ın Oslo, Habur ve İmralı süreçlerindeki tecrübesi üzerinden yoğurdu üfleyerek yemesiyle ilgilidir. Erdoğan bu yeni sürecin ve bunun çıktılarının, örneğin Öcalan’ın yeniden muhatap alınmasının, konuşturulmasının, Kandil’le görüşmelerin fayda-maliyet analizini yapmakta ve buna göre bir yol haritası belirlemeye çalışmaktadır. Bahçeli ülkücü hareketin doğası gereği kendi kadrolarını ve tabanını her türlü şeye fazla uğraşmadan ikna edebilir ama aynısı hele hele şu enflasyon ve derin yoksulluk konjonktüründe Erdoğan açısından o kadar kolay değildir. Dolayısıyla Erdoğan her zaman yaptığı gibi konunun tartışılmasının belli bir olgunluğa gelmesini beklemekte, kamuoyu anketlerine bakmakta, devlet içi ve uluslararası aktörlerin vereceği tepkileri ölçmeye çalışmaktadır. Erdoğan-Bahçeli ikilisinin nihai olarak varacakları yer ise Erdoğan’ın ömrü yetene kadar başkanlığı ve ittifakın yoluna devam etmesi için ne yapılması gerekiyorsa o olacaktır.
ROTAYI BAHÇELİ Mİ ÇİZİYOR?
Bahçeli’nin güncel siyasetin zeminini belirlediği görülüyor. MHP için de rejimin asıl hegemonik gücü olduğu yorumları yapılıyordu zaten. Hatta geçmişteki deneyime de atıf yapılarak erken seçimin işaret fişeğini Bahçeli’nin yakacağı belirtiliyor. Rejim içinde böyle bir ‘güç kayması’ söz konusu mu? Rotayı çizen ve çizecek olan Bahçeli mi?
Bahçeli’nin güncel siyasetin zeminini belirleyebilmesinin gerisinde az önce belirttiğim üzere Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, yani yüzde 51 oy alma zorunluluğu bulunuyor. Erdoğan’ın şu an MHP’nin yerine koyabileceği bir partner bulunmaması Bahçeli’nin elini kolaylaştırıyor doğru ama öte yandan Erdoğan-Bahçeli ilişkisinde çubuğu bütünüyle Bahçeli’ye büküp “ o ne istiyorsa o oluyor” tarzı bir bakış açısının bizi siyaseten bir yere götüreceğini sanmıyorum. Çünkü buradan örneğin liberaller “Erdoğan aslında normalleşme, demokratikleşme vs. istiyor ama Bahçeli’ye mecbur olması bunlara izin vermiyor” gibi bir sonuç çıkarabiliyor ve hala “mahcup Erdoğancılık” yapabiliyorlar. Dahası Bahçeli şu an tabanını bunun üzerinden tutuyor; yani MHP kadrolarına ve tabana, “bakın biz devleti yönetiyoruz, biz olmasak devlet kalmayacak” şeklinde bir propaganda yapıyor. İlla ki bir asıl belirleyen aranacaksa devlette tuttuğu yerle, oy oranıyla, toplumsal desteğiyle, rejimin merkezi figürü olması nedeniyle son tahlilde hala Erdoğan’a bakılmalı; yani Erdoğan olmazsa Bahçeli ve MHP de bugün bulunduğu yerde olmayacak. O yüzden Bahçeli Erdoğan’ı ömrü vefa edene kadar o koltukta oturtacak bir formülasyonun icrasına soyunmuş durumda. Dolayısıyla bana “tek bir belirleyen”den değil de gerilimli ve kırılgan olmakla birlikte iki tarafın da birbirine muhtaç ve mecbur olduğu, tarafların eninde sonunda minimum müşterekte buluştuğu bir ilişkiden söz etmek daha doğru görünüyor.
TRUMP RÜZGARI SİYASETİ BELİRLER Mİ?
Trump’ın yeni kabinesinin, Türkiye’deki iktidarı sıkıştıracak bir nitelikte olduğu yine gündemdeki tartışmalardan birisi. Hatta Bahçeli’nin çıkışlarının da bununla uyumlu olduğu ileri sürülüyor. Sizce ABD’deki yeni yönetim iç siyaset için de bir baskı dinamiğine dönüşür mü?
Dünyada neredeyse hiç kimse bu sonuçları öngörmemişken Bahçeli’nin ve MHP yönetiminin ABD seçimlerini doğru okuyup bunun üzerinden devlete yeni bir pozisyon aldırdığı yönündeki görüşlere pek katılamıyorum açıkçası. Bu hem Bahçeli’ye hem MHP’ye aslında sahip olmadıkları bir akıl ve nitelik atfetmek anlamına geliyor çünkü bana göre. Ha o akıl Bahçeli’ye değil “devlet”e ait deniyorsa onu bilemeyiz ama onunla da ilgili elimizde somut bir veri yok. Trump’ın kabinesinin iktidarı sıkıştırıp sıkıştırmayacağına gelince, her şeyden önce Biden yönetiminin Erdoğan ve AKP ile kurduğu ilişkiye bakmak gerekiyor. Biden belki hiçbir zaman doğrudan Erdoğan’ı sıkıştırmadı ama onu ve iktidarı muhatap almayı reddetti, hiçbir şekilde sıcak bir ilişki kurmadı, doğru dürüst bir fotoğraf vermekten bile kaçındı. Trump ise bir önceki döneminde aynı siyasi yelpazede yer aldıkları için Erdoğan’la “liderden lidere” bir ilişki kurdu, sıcak pozlar da verdi ama o yelpazenin, yani sağ popülizmin doğası gereği hem rahip Brunson hem de Suriye meselesinde son derece sert, devlet adabı dışı bir tavır aldı. Bir kez daha başkan seçilen Trump’ın atayacağı bakanlar özellikle İsrail üzerinden Erdoğan’ı ve AKP’yi sıkıştırmak isteyebilirler ve kimi spesifik hadiseler üzerinden bunlara tanıklık etme ihtimalimiz son derece güçlüdür ama öte yandan Erdoğan “dostum” diye seslendiği Trump’la yine şahsi bir ilişki kurmaya çalışacak, Biden karşılıklı vermediği için atamadığı Amerikancı adımları atmaya çalışacaktır. Erdoğan’ı hem “dost” olarak muhatap alıp hem de zaman zaman sıkıştırma ihtimali olan Trump bunlara nasıl bir yanıt verir, ilişkiler nereye evrilir, bu soruların şu an için kesin bir yanıtı yok ama hem ABD ve Türkiye içi güç dengeleri hem Ortadoğu’da yaşanacaklar hem de Erdoğan’ın vereceği taviz ve vaatler bu ilişkinin gidişatını belirleyecektir.