İlker Yıldız

İlker Yıldız

Gerçek bir katılımcı demokrasi örneği

Demokrasinin sadece seçim kazanmaktan ibaret olmadığını gösteren günler yaşıyoruz.

He yok yok, Türkiye’den bahsetmiyorum. Türkiye’de yakında seçimden bile bahsetmeyeceğiz neredeyse.

Halk iradesi sadece AKP seçmenine indirgenmiş durumda. Bugünkü konumuz Türkiye değil. Almanya’dan bahsediyorum.

23 Şubat’taki seçimlerde oyların yüzde 28,52’sini alarak birinci parti olan CDU/CSU Birliği seçimlerden üçüncü parti olarak çıkan mevcut Başbakan Olaf Scholz’un partisi SPD ile koalisyon görüşmelerine başlamıştı.

Bu görüşmeler sonucunda nihayet bir koalisyon protokolü hazırlandı. Türkiye’de olsa böyle bir protokol hazırlanır hazırlanmaz onaylanır, yürürlüğe girerdi ama Almanya’da partiler kendi insiyatifleriyle kendi tüzüklerine bağlı kalarak bir iç onaylatma sürecine de giriyorlar. Mesela CDU protokolü parti içi kurultayda delegelerine oylatacak. CSU onayladı bile.

SPD olayı bir adım öteye taşıyarak sadece parti delegeleriyle sınırlı kalmayıp tüm üyelerine açık bir evet/hayır oylaması yapmaya karar verdi.

Eğer sonuç olarak hayır kararı çıkarsa koalisyon görüşmeleri tıkanacak. Bu yeni bir seçime ya da koalisyonun başka partilerle yapılmasına kadar gidebilir.

SPD yöneticileri koltuk hırsıyla davranmak yerine demokratik katılımı arttıran bu uygulamayla aslında bir anlamda risk de almış oluyor. Zira SPD Gençlik Kolları protokolün parti ilkeleriyle çeliştiğini söyleyerek hayır oyu çağrısı yaparken Müslüman üyeler protokolde 6 milyon Müslümanın görmezden gelindiğini söylüyorlar. Yani koalisyon görüşmeleri tıkanabilir.

Halbuki SPD yöneticileri sadece parti meclisinde kararı geçirebilirlerdi ya da tüzük değişikliği talep edilebilirdi Böyle dediğime bakmayın böyle şeyler olmazdı. Türkiye gibi düşünmek istedim. Türkiye’de siyasette her yol mübah, bunu çok iyi biliyoruz.

Peki aradaki temel fark ne? Ya da böyle bir oylamanın ne faydası var? Sonuçta ne demiş atalarımız nerede çokluk orada sıkıntı.

Şaka bir yana demokrasi sadece seçimlerden ibaret değil demiştik. Evet demokrasiyi tam anlamıyla demokrasi yapan katılım, şeffaflık, hesap verilebilirlik, çoğulculuk ve uzlaşmadır.

Almanya’daki koalisyon protokolü sadece parti liderleriyle sınırlı kalmayıp parti üyelerine sunularak onaylanacak ya da onaylanmayacak. Bu siyasi liderlerin kendi iradelerini değil parti üyelerinin de görüşlerini alarak bir yol haritası belirleyeceklerini gösteriyor aslında. Bu durum da demokrasi ilkelerinin ne kadar güçlü bir şekilde işlediğini gösteriyor.

Katılımcı demokrasinin en güzel örneklerinden biri parti üyelerinin de sürece dahil olduğu siyasi ortamlardır. Almanya’daki koalisyon anlaşmasının parti üyelerinin onayına sunulması, şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından güçlü bir adım olarak değerlendirilmelidir. Bu, parti tabanlarının ne yapılacağına dair daha fazla söz sahibi olduğu bir sistemin işlediğini gösteriyor.

Herhangi bir koalisyon protokolü partilerin tabanlarının da onayına sunuluyorsa, bu demokrasinin derinleşmesi anlamına gelir. Sadece liderlerin kararları değil, aynı zamanda halkın görüşleri de süreci şekillendiriyor anlamına gelir.

Lider odaklı, kapalı kapılar ardında kararların alındığı Türkiye siyasetinde katılımcı demokrasiyi ayakta tutmaya çalışan tek parti CHP’dir.

Örneğin CHP’nin özellikle yerel yönetimde aday belirlerken ön seçim yapma alışkanlığı kısıtlı da olsa uzun yıllardır devam ediyor. Diğer partilerin çoğunda katılımcı demokrasiyi görmek neredeyse imkansız.

İşte demokrasinin bu kadar oturduğu ve çaprazlama denetim mekanizmasının bu kadar gelişmiş olduğu bir yerde hiç bir siyasetçi oturduğu koltuğu zengin olma aracı olarak düşünmüyor. Bu yüzden de koltuktan kalkmak bir çok Alman siyasetçi için Türkiye’deki kadar önemli değil.

Ülkemiz ne zaman refaha erer biliyor musunuz?

Siyasi etik ve kurallar Almanya gibi işlediği zaman...

DEVLET BAHÇELİ’NİN İMAMOĞLU HAKKINDAKİ SÖZLERİ

MHP Lideri Devlet Bahçeli “siyaseten” hakaret etmeyi çok sever, biliyorsunuz. Kendisi yine bol hakaretli, bol kutuplaştırıcı bir metin kaleme almış.

Baştan sona halkı kin ve nefret suçuna tahrik sayılabilecek ifadelerden oluşan ve CHP’yi düşmanlaştıran bu metinde Ekrem İmamoğlu’nun davasının bir an evvel sonuçlanması gerektiğini ifade etmiş.

Bahçeli’nin sözlerini “son Türkmen Beyi’nin 5000 yıllık devlet aklı ile aslında Ekrem İmamoğlu’nun serbest kalmasını istemesi” olarak yorumlayan romantiklere gazeteci Murat İde çok güzel bir tespitle kötü haberi verdi aslında.

İde’nin paylaşımı şöyle:

ee.jpg

İde’ye katılıyorum. Devlet Bahçeli’den mucize bekleyenler artık bu beklentilerini bir kenara koyup MHP’nin AKP’den farkı kalmadığını, Bahçeli’nin de Erdoğan’dan farklı olmadığını bilmeliler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İlker Yıldız Arşivi