
Zeliha Altuntaş
Hegemonik Restorasyon ve Muhalefetin Krizi
“Hegemonya yalnızca zorla değil, rıza ile de kurulur. Devlet, zoru temsil ederken, sivil toplum rızayı üretir”
Antonio Gramsci
Muhalefet; siyasi arenada iktidarın karşısında insan hakları, temel özgürlükler ve hukukun üstünlüğü gibi ilkelerin korunması ve tesisi açısından işlevsel bir mekanizmadır. Demokrasi teorisi açısından muhalefet, çoğulcu ve katılımcı bir politik yaşamın vazgeçilmez koşuludur.
Ancak Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), uzun süredir iktidar alternatifi olmaktan çok, rejimin dengeleyici ve düzen koruyucu bir ana muhalefet partisi olarak kurumsallaşmış görünmektedir. Özellikle kriz dönemlerinde, rejimin meşruiyetini restore eden ve sistemin iç dinamiklerine entegre olan bir muhalefet biçimiyle konumlanmıştır.
CHP’nin muhalefet anlayışı; iktidar karşıtı değil, kontrollü bir muhalefet çizgisini benimseyerek mevcut rejimin sınırları içinde kalmayı ve siyasal sürece bu çerçevede katılımı esas almaktadır. Deniz Baykal dönemi de bu anlayışın kurumsallaştığı örneklerden biri olarak değerlendirilebilir.
Bu bağlamda CHP, muhalefeti dönüştürücü bir güç değil, mevcut düzenin restoratif bir unsuru olarak sürdürmüştür.
Oysa ki, Demokratik sistemlerin en temel yapı taşlarından biri, işlevsel ve dönüştürücü bir muhalefetin varlığıdır.
***
DEMOKRASİLERDE MUHALEFET
Bugünlerde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden siyaset sahnesinde konumlandırılması, sistemin kriz anlarında ihtiyaç duyduğu “kontrollü muhalefet” stratejisiyle birebir örtüşmektedir. Kılıçdaroğlu’nun pasif,
ılımlı, uzlaşmacı, risk almaktan kaçınan ve anayasal haklar söz konusu olduğunda bile sokaktan uzak duran çizgisi, otoriter rejimin hegemonik sınırlarını koruyarak muhalefeti sistem içinde tutma işlevi görmektedir. Böylece Kılıçdaroğlu, AKP-MHP iktidarı için "makul" bir rakip olarak, iktidara asla talip olmayan ama muhalefette kaldığı sürece rejimin koruyuculuğunu üstlenen bir figüre dönüşmektedir.
Bir diğer önemli nokta ise; Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğidir, zira bu coğrafyada tarihsel olarak ötekileştirilmiş bir inanç grubuna mensup bir figürün merkezi iktidara gelmesi devrim niteliğindedir.
Ve bu durum, sadece siyasal temsilin değil, aynı zamanda kimlik temelli eşit yurttaşlık talebinin de radikal bir ifadesidir. Tam da bu nedenle, mevcut iktidar bloğu, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği üzerinden sistematik bir Alevifobi inşa ederek toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmiştir.
Bugün ise siyasal temsil kapasitesini Alevi kimliği nedeniyle imkânsız gördüğü için, Kılıçdaroğlu’nu içsel bir muhalefet bölücü figür olarak çerçevelemektedir.
Gramsci’nin hegemonya kuramı çerçevesinde CHP’nin bu tarihsel pozisyonu, “pasif devrim” stratejisinin muhalefet düzlemindeki bir uzantısı olarak okunabilir. Gramsci’ye göre pasif devrim, mevcut yapının köklü biçimde dönüşmeden, üst yapıda sınırlı reformlarla yeniden meşrulaştırılmasıdır. CHP, tam da bu işleve uygun şekilde, radikal bir karşı-hegemonya üretmektense, kriz anlarında devreye girerek rejimi restore eden bir unsur haline gelmiştir.
Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkanlık tartışmaları da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Mevcut iktidarın hegemonik krizini derinleştirmek yerine, sistem içi bir muhalefet alanı açarak rejimin sürekliliğini sağlamaktadır.
***
MEŞRU MUHALEFETİN SINIRLARI
Ekrem İmamoğlu’nun cezaevine konarak, siyasal alandan uzak tutulması ise, hegemonik blok açısından "organik bir önderliğe" yönelik bir müdahale olarak değerlendirilebilir. İmamoğlu’nun sahip olduğu popüler meşruiyet, iktidarı zorladığı ölçüde tehdit olarak algılanmakta, bu durum da hegemonik yapının esneklik sınırlarını gözler önüne sermektedir.
Benzer şekilde, Selahattin Demirtaş’ın uzun süredir cezaevinde tutulması, sadece bireysel bir siyasal hak ihlali değil, aynı zamanda toplumun iktidar alternatifi üretme kapasitesine dönük sistematik bir müdahaledir.
Bu gelişmeler, Türkiye’de “meşru muhalefet” sınırlarının iktidar tarafından yeniden çizildiğini ve bu sınırların dışına çıkan her aktörün sistematik biçimde tasfiye edildiğini ortaya koymaktadır. Türkiye’de siyasal alan, yalnızca iktidar değil, aynı zamanda kimin “meşru muhalefet” sayılacağı üzerinden de kontrol edilmektedir. Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde tutulması, Ekrem İmamoğlu’na yönelik yargı baskısı gibi örnekler bunun göstergesidir.
Bugün İmamoğlu, Recep Tayyip Erdoğan’a karşı potansiyel bir alternatif figür olarak ön plana çıkarak, CHP’yi iktidara taşıyabilecek az sayıdaki aktörden biri hâline getirmiştir. Bu nedenle bazı çevreler tarafından bir “çıkış noktası” olarak görülmektedir.
***
BARIŞ SÜRECİ VE TOPLUMSAL TABANIN EKSİKLİĞİ
Türkiye siyasetinde “barış süreci” söylemleri, genellikle siyasal iktidarın stratejik hamleleriyle paralel yürütülmektedir. Ancak barış, yalnızca masa başında sağlanan mutabakatlarla değil; tabandan gelen, güçlü ve örgütlü bir toplumsal hareketle mümkün olabilir.
Toplumun barış talebinin pasif değil, aktif ve siyasallaşmış biçimde ortaya çıkması, kalıcı bir uzlaşmanın ön koşuludur.
Günümüzde barış söylemleri, otoriter uygulamalar ve yargı yoluyla siyasal alanın daraltılması ile eşzamanlı olarak yürütülmektedir. Bu çelişki, barışın toplumsal dönüşüm aracı olmaktan çıkarak bir siyasal mühendislik aracına dönüştüğünü göstermektedir.
6’lı Masa deneyimi de göstermiştir ki, geniş toplumsal kesimlerin taleplerini dışlayan uzlaşmalar, kalıcı barış değil, geçici ittifaklar üretir. Çıkarlar bozulduğunda, masa devrilir ve barış yalnızca bir temenni olarak havada kalır.
***
CHP’DE LİDERLİK KRİZİ VE YENİ BİR YOL ARAYIŞI
CHP Genel Başkanlığı için, partiyi iktidara taşıyabilecek nitelikte, kararlı ve dönüştürücü bir lider gereklidir. Kılıçdaroğlu’na yeniden yönelim, CHP’yi maalesef bölecek ve mevcut iktidarın Türkiye’yi biçimlendirme stratejisini kolaylaştıracaktır.
Bu durum, AKP-MHP ekseninin hegemonik restorasyon sürecine hizmet niteliği taşıyan bir hamleye dönüşecektir.
Oysa Türkiye’nin yeni bir siyasal yola, yeni bir karşı-hegemonya hattına ihtiyacı vardır. Bu bağlamda Türkiye siyaseti, önemli bir yol ayrımındadır: Ya hegemonik restorasyona razı olunacak ya da toplumsal dönüşüm için yeni bir karşı-hegemonya hattı inşa edilcektir.