İlker Yıldız
Underdog İmamoğlu-2
Akp’nin seçimle kaybettiği belediyeleri yargı ve kayyum gücüyle geri alma çabasını ağzımız açık şekilde izliyoruz. Bu kadarı da olmaz dediğimiz ne varsa daha fazlası yaşanıyor ve artık şaşırmıyoruz. İşte böyle bir atmosferde Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat hakkında da “ihaleye fesat karıştırmak” iddiasıyla gözaltı kararı verildi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu Akpolat’a destek için bir kez daha Beşiktaş Belediyesi’ne gitti ve adeta manifesto gibi bir konuşma yaptı. “Buradan beni istemeyene, hayatı bana dar etmeye çalışana ben buradan meydan okuyorum: Büyükşehir Belediyesi’ne ve bana ulaşmak ise hedefiniz, benim yol arkadaşlarıma ve ailelerine çile çektirmenize, bahaneler yaratmanıza, ara yollar üretmenize gerek yok. İşte siyasi yasak davam orada? İstinaf Mahkemesi’nde. Madem hedefiniz benim; mert olun, bari burada mert olun, onayın benim cezamı, milleti rahat bırakın yahu. Milleti rahat bırakın. Hodri meydan” dedi.
Bundan yaklaşık bir buçuk ay önce Karar’da “Underdog İmamoğlu” başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş kısmını o yazıyı okumamış olan Haber240 okuyucuları için tekrar paylaşayım. “Underdog terimini bilenler var mı aramızda? Benim çok sevdiğim bir tanımdır. Bir spor müsabakasında genellikle "underdog“ diye ifade edilen takımları desteklerim. Örneğin 3. Lig ekibi Süper ligden bir takımla oynuyorsa 3.Lig takımını desteklerim. Fenerbahçe’yle oynamamak şartıyla...
Şaka bir yana bu girişi birazdan siyasete bağlayacağım. Merak etmeyin. "Underdog" terimi, tarihsel olarak güçsüz, dezavantajlı ya da zayıf konumdaki birey ya da grupları tanımlamak için kullanılan etkileyici bir kavramdır. Kökeni 19. yüzyıl İngilizcesine dayanır ve ilk olarak marangozlukta tahtanın alt kısmını işleyen zor pozisyondaki kişiyi ifade etmek için kullanılmıştır.
20. yüzyılın başlarından itibaren, özellikle Anglo-Amerikan kültüründe, "underdog" kavramı duygusal ve sembolik anlam kazanmıştır. Bu dönemde, kavram yalnızca güçsüz veya dezavantajlı olanları değil, aynı zamanda adaletsizlikle mücadele edenleri, direnç gösterenleri ve beklenmedik zaferlerle sembolleşen bireyleri de tanımlamıştır. Bu kullanım, edebiyat, sinema ve popüler kültürde yaygın bir tema haline gelmiştir. Özellikle, modern bireyin kendini toplum karşısında yalnız ve mücadele halinde görmesiyle birlikte, "underdog" figürü, bireysel direnç ve mücadele ruhunun temsilcisi olarak önemli bir yer edinmiştir.
Akademik açıdan, "underdog" kavramı, sosyolojik ve psikolojik bağlamlarda da tartışılmıştır. Sosyal eşitsizlik, güç dinamikleri ve marjinalleşme süreçleri bağlamında, dezavantajlı grupların veya bireylerin sistemik baskılara karşı nasıl direnç geliştirdiği veya başarıya ulaştığı üzerine yapılan çalışmalarda sıkça kullanılan bir kavramdır.
Örneğin, sosyal psikoloji literatüründe "underdog etkisi" (underdog effect) olarak bilinen fenomen, insanların dezavantajlı görünen birey ya da gruplara yönelik sempati geliştirme eğilimlerini incelemektedir. Empati becerisi gelişmiş toplumlarda underdog’lar desteklenir. Eğer bir underdog’un belagatı güçlüyse toplumu peşinden sürükleyebilir.
2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan bir “underdog“du. Kendilerini toplumun yönetim kademelerinden, yüksek sosyotesinden dışlanmış hisseden muhafazakar seçmenin "bir şiir okuduğu için hapse giren“ temsilcisi olarak eşit olmayan bir yarışın galibi olması isteniyordu. Nitekim Erdoğan’ın yarattığı "halk adamı" kimliği seçmen psikolojisi açısından bir underdog etkisi yarattı ve bugünlere kadar gelindi. 2019 İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde de Ekrem İmamoğlu bir underdog olarak karşımıza çıkmıştı.
Özellikle 13 bin küsur oy farkıyla kazandığı ilk seçimin iktidar tarafından yok sayılması ve seçim tekrar süreci Ekrem Bey’i tam bir ezilen, mazlum konumuna getiriyordu. Bu sadece bireysel bir ezilme durumu da değildi üstelik. Halkın iradesi de bir şekilde hiçe sayılıyordu. İlk seçim sonucunun iptali, İmamoğlu’nu dezavantajlı bir konuma sokmuş gibi görünse de, bu süreç halkın sempatisini ve desteğini daha da artırdı.
"Her şey çok güzel olacak" sloganıyla geniş kitleleri mobilize etmesi, seçmenin duygusal bir bağ kurmasını sağladı ve onu yalnızca bir aday değil, bir "direniş sembolü" haline getirdi. İptal edilen seçim, İmamoğlu'nun hikayesini bir "underdog" hikayesine dönüştürdü; adaletsizlikle karşı karşıya kalan ama yılmayan, aksine daha güçlü bir şekilde geri dönen bir lider figürü... Hatta bu bağlamda Necati Özcan tarafından "Kahramanın Yolculuğu" isimli bir kitap bile yazıldı.
Nitekim tekrarlanan seçimde 14 bin civarındaki oy farkı 806 bine çıktı. Tam bir underdog zaferiydi.
Geçtiğimiz süreçte bundan ders çıkarması gereken iktidar, aksine Ekrem İmamoğlu’nun üstüne gitmeye devam etti. Yetkilerini kısıtlandırma çalışmaları ile başlayan süreç herkesin birbirine sövdüğü bir siyasi ortamda "ahmak" lafını suç sayıp siyasi yasak getirme cüretine evrildi. Sadece İmamoğlu ile de sınırlı kalmayan, tüm muafeleti olağanca nobranlık ve kibirle aşağı gören iktidar, atanmış bakanlar halkın değer verdiği isimlerle olan haksız rekabetlerinde 2024 Mart seçimlerinde de ağır bir yenilgi aldılar.
Ama durmak ve ders almak bilmeden aynı hataları yapmaya devam ediyorlar. Ekrem İmamoğlu’nun çok güçlü bir muhalif figür haline gelme süreci onun bir underdog olmasından kaynaklanıyor ama iktidar kendisine siyasi hamleler yaptıkça o daha da güçleniyor. Ekrem Bey bunun farkında olduğu için artık tüm hamleleri açık açık göğüsleyip adeta direkt olarak Erdoğan’a meydan okuyor.
“Ben cumhurbaşkanı adayıyım” demiyor belki ama halktan aldığı desteğin farkında bir siyasetçi olarak sürecin sonunda aday olacağını biliyor gibi duruyor. Bence arrtık CHP yönetimin de İmamoğlu’nu tam manasıyla desteklemeye başlayıp bir konsolidasyon ortamı yaratması gerekiyor. Eğer “Adayı yıpratmayalım” gibi bir düşünce varsa bu Ekrem Bey için geçerliliğini kaybetti. İmamoğlu AKP yıpratmaya çalıştıkça kitlesini daha da büyütüyor. Bunu görmek zor olmamalı.
BUNLAR YAPICI ELEŞTİRİ DEĞİL!
X’te Özgür Özel’e ciddi bir itibar suikasti yapıldığını düşünüyorum. En CHP’li görünen hesaplar bile Özgür Bey’in sözlerini cımbızla çekip onunla deyim yerindeyse dalga geçme yarışına girmiş durumdalar. Hatta öyle ki X’te bu dalga geçme furyasını eleştirdiğim bir tweetimin altına Eski İyi Parti Sözcüsü Dr. Aytun Çıray da tepki gösterdi.
Ben Özgür Özel’in bir konuşması üzerine CHP üyeliğini iptal edeceğini yazan bir hesaba “Dalga geçecek yer arıyorsunuz siz de. AKP seçmeni “Ülkede jelibon yatakları var” deyince bile desteğe devam ediyor. Siz adamın kaşından, gözünden, sözünden nem kapıyorsunuz. Değişik bir seçmen psikolojisi" şeklinde bir cevap vermiştim.
Aytun Bey benim paylaşımıma „Neden CHP'liler AKP seçmeni gibi olsun? Hani biata karşıydık?“ yazmış. Aytun Bey’e çok saygı duyarım. Kendisine bir de buradan cevap vermek isterim. Elbette biat kültürüne karşıyım ve o “her sözü kayıtsız şartsız desteklemek gerekiyor” demiyorum ama bir grup seçmende aşırı tahammülsüzlük seziyorum. Eleştirilerin yapıcı olması gerekiyor. Özgür Özel’e sosyal medyada organize bir şekilde bilinçli bir saldırı olduğunu da görmek gerekiyor. Ben buna anlam veremiyorum. Aksi takdirde sosyal demokrat seçmenin liderini sorgulamasından, denetlemesinden daha doğal bir şey elbette yok.
AFD’DEN TEK YÖNLÜ BİLET
Hafta başında Almanya’da yine garip şeyler oldu. Aşırı sağcı AfD’nin yabancı ailelerin posta kutularına tek yönlü uçak bileti şeklinde hazırlanmış kağıt parçaları koyduğu ortaya çıktı. Parti yetkilileri de bu eylemi doğruladı. Biletin üzerinde “illegal kişi”, “tek yön bilet“, gidilen yer "kendi ülkesi“ gibi ibareler varken biletin üzerindeki QR kodu taratıldığında Karlsruhe AfD sayfasına erişiliyordu.
Bu bana Ümit Özdağ’ın Zafer Turizm kampanyasını hatırlattı. Belli ki AfD Ümit Hoca’dan fikir çalmış. Telif istese yeridir. Şaka bir yana AfD “sorunumuz illegal göçmenlerle“ dese de bu tip kampanyaları legal göçmenleri de rahatsız ediyor.