Işın Eliçin
Golani'ye güvenebilir miyiz?
Suriye’de Beşar Esad dönemi kapanalı üç hafta oldu. Türkiye’nin açık desteği diğer ülkelerin de gönüllü gönülsüz rızasıyla ülkeyi fiilen Ahmed El Şara (Golani) liderliğinde Heyet Tahrir Eş Şam yönetiyor.
IŞİD ve El Kaide geçmişi olan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) terör örgütü saydığı bir grubun ve kurduğu geçici hükümetin, vaat edildiği gibi katılımcı bir süreçle Suriye’yi baştan yaratacağına dair haklı kuşkular var. Selefi cihatçıların tehdidini en derin yaşayan/hisseden Suriye’nin Alevi, Şii, Hristiyan ve Dürzi azınlıklarının, laik Sünnilerinin ve kadınlarının kuşku duymaktan öte korkmaları için de haklı sebepleri var.
Geçen hafta bu korkuları tırmandıran bir dizi olay yaşandı: Hama’nın Sukeylebiye kasabasında bir Noel ağacının yakılması, Halep’te Alevilerin kutsal saydığı türbeye Kasım ayı sonunda düzenlenen ve 5 türbe çalışanının öldürüldüğü saldırıya ait görüntülerin ortaya çıkması; akabinde Alevilerin pek çok kentte protesto gösterileri düzenlemesi, HTŞ’nin Sednaya hapishanesindeki infazlardan sorumlu tuttuğu eski askeri yargı başkanı ve beraberindekileri tutuklamak için çatışmaya girmesi (14’ü HTŞ’li 17 kişi öldü) gibi.
HTŞ ve kurduğu hükümet her bir olaydan sonra gerilimi yatıştırmak üzere hızla tutum aldı: Noel ağacı ve türbenin tamirini üstlendi; saldırıların sorumlularının yakalanıp cezalandırılacağı sözü verdi; Hristiyanların Noel Bayramını kutladığı 25 ve 26 Aralık tarihlerinin resmî tatil ilan etti; yerel toplulukların liderleriyle görüşüldü, vs.
Radikalliği seyreltilmiş El Kaide
Yeni Suriye’nin “kurucu lideri” olarak adını tarihe yazdırmak istediğine şüphe duymadığım Golani, hoşgörü ve çoğulculuk vaatlerinde samimi mi? Giyim kuşamındaki değişiklik bir vitrin çalışmasından mı ibaret? Birkaç ekleme dışında İdlib’deki “Ulusal Kurtuluş Hükümeti”nin üyeleriyle kabine kuran, istihbarat servisinin başına da El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra’yı birlikte kurduğu Enis Hasan Hattab’ı atayan Golani’nin önderliğinde kurulacak yeni Suriye eskisini aratacak mı? Bu sorulara kanaat ve/veya duygularımızın yönlendirmesiyle bir çırpıda evet ya da hayır diye yanıt vermek mümkün elbette. Ama ben biraz daha meşakkatli bir yoldan yürümeyi seçtim. HTŞ’nin İdlib deneyimini açık kaynaklardan araştırdım ve geleceğe dair bir güvence vermese de 7-8 yıldır radikallik seviyesi seyrelmekte olan bir liderlikle karşılaştım.
El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra Cephesi’nin kurucularından olan Golani, beş yıl sonra 2016’da El Kaide ile bağlarını kopararak bundan böyle küresel cihat yerine Esad yönetimini devirmeye odaklanacaklarını duyurdu; Nusra’yı fesh etti ve İdlib’de Şam Fetih Cephesi’ni kurdu. (El Kaide’den ayrılmayı kabul etmeyenler sonradan Hurras El Din adı altında buluştular.)
Hatırlayalım, 2015’ten itibaren Suriye ordusu İran destekli milislerin kara gücü, Rusya’nın da hava bombardımanları yardımıyla sahada durumu lehine çevirmeye ve pek çok bölgede kontrolü yeniden ele geçirmeye başlamıştı. Yerleşimlerde kontrol el değiştirirken, yapılan anlaşmalarla Esad yönetimi altında yaşamak istemeyen siviller otobüslerle İdlib’e transfer ediliyordu. Ve İdlib muhalif silahlı gruplar için de artık bir sığınak işlevi görmeye başlamıştı.
Aralık 2016’da Halep Esad yönetiminin kontrolüne geçtikten sonra Türkiye ve Rusya'nın garantörlüğünde Suriye'de çatışan tüm taraflar arasında ateşkes sağlandı. Ateşkes anlaşmasına BMGK kararıyla terör örgütü olarak kabul edilen gruplar (IŞİD, EL Kaide, El Nusra, Şam Fetih Cephesi) dahil edilmedi.
Ateşkesten bir ay sonra 2017 Ocak ayında Şam Fetih Cephesi bu kez Nureddin Zengi Hareketi, Ensar el-Din Cephesi, Ceyş ül-Sünnet, Liva el-Hak gibi grupların da katılımıyla genişleyerek Heyet Tahrir Eş Şam (HTŞ) adını aldı (ve BMGK listesine dahil edildi). Golani ve HTŞ’yi radikalliği seyreltmeye ve Selefilikten taviz vermeye zorlayan işte bu ateşkes dönemi koşulları oldu.
Ilımlı Selefi HTŞ
HTŞ İdlib’de önce askeri hakimiyetini kurmaya girişti. Rakip gruplarla çatıştı ve 10 ila 15 bin kişilik gücüyle sahayı domine etti. Siyasi hegemonya içinse daha uzlaşmacı bir yol tutmaya mecbur kaldı
İdlib’de saha çalışması yapan, Ortadoğu ve İslamcılık uzmanı siyaset bilimci Patrick Haenni dikkat çekici bir örnekle anlatıyor HTŞ’yi tavize zorlayan dinamikleri. Diyor ki, “İdlib’de 1200 cami var. Çoğunun imamı yerel cemaatlerden yetişme, ideolojisi olmayan kişiler. HTŞ’nin yerlerine koyabileceği, Selefiliği anlatacak 1200 imamı yok. HTŞ yönetmek için değil yönetim devirmek için kurulmuş askeri bir yapı. Müslüman Kardeşler gibi tabanı olan bir örgüt de değil. Toplumu yönetebilmek için topluma uyum göstermek, taviz vermek zorunda kaldılar. İmamlara vaaz için başlık belirlemekten öteye gitmediler. Yereldeki Sufi geleneği kabullenmeye, bid’at dedikleri zikiri, kandil kutlamalarını, kabir ziyaretlerini vs. görmezden gelmeye başladılar.” Haenni, HTŞ’nin Şafii fıkıh anlayışını benimsediğini de söylüyor.
Golani, İdlib’de halkın desteğini alabilen başarılı bir merkezi yönetim kurmayı Beşar Esad sonrasına dönük siyasi bir yatırım olarak da hesaplamış olmalı. "Ulusal Kurtuluş Hükümeti" bu nedenle sadece İdlib için değil tüm Suriye için bir “örnek” proje olarak kuruldu. Haenni’den aktaracak olursam, “HTŞ bu konuda da yerel seçkinlerle, Şam’daki geçici hükümete de başbakan atanan Muhammed El Beşir gibi radikallikle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan İslamcı teknokratlarla iş birliği yaptı.” Özetle HTŞ yeterli insan kaynağı olmadığı ve zor kullanıp halkı aleyhine çevirmek istemediği için İdlib’i yönetirken taşeronlaşmaya gitti ve bu çerçevede ideolojisinden ödün verdi ve “ılımlılaştı”.
Taktiksel uyum becerisi cephede de yüksek
HTŞ askeri ve stratejik açıdan da taktiksel adaptasyonlara gitti. Hayatta kalmak için elbette. Haenni, NATO ordusu olduğu için başta saldırılara ve protestolara neden olan Türk askerlerinin İdlib'deki varlığına uyum sağladıklarını, uyum sağlamaktan öte 2018’de Rusya ile varılan mutabakat çerçevesinde Türkiye’nin üstlendiği radikal grupların silahsızlandırılması yükümlülüğüne -saldırı düzenleyen grupları elimine ederek -katkı verdiklerini anlatıyor.
Golani bu dönemde, bir yandan Ankara’nın çıkarlarına ters düşmemeye özen gösterirken, bir yandan da kah uluslararası medyaya röportaj vererek, kah bölgede çalışan yabancı yardım kuruluşlarını aracı kullanarak Batı’ya tehdit olmadıkları mesajını duyurmaya çalışıyordu. HTŞ’nin terör örgütleri listesinden çıkarılması tartışması ilk o dönemde başlamıştı. Suriye’ye dair ilk yazımda da belirttiğim gibi, Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, boşuna değil 2021’de HTŞ için “İdlib’deki çeşitli seçenekler arasında en az kötü seçenek onlar” ifadesini kullanmıştı.
HTŞ'nin kılavuzu kim olacak?
İşte bu seyreltilmiş haliyle HTŞ, 10 gün içinde Suriye’de iktidar oldu. İdlib deneyiminden çıkardığı derslerle artık Suriye’nin tamamını yönetmeye talip. Fakat İdlib'de küçük bir Dürzi nüfus ile daha da küçük Hristiyan bir grup dışında Sünni ve muhafazakar bir çoğunluk yaşıyordu. Şimdi denkleme Alevileri, Şiileri, Kürtleri, laik ve liberal kesimleri de katmaları gerekiyor. Kimsenin liberal bir demokrasi beklentisi yok ama yıkılan Suriye Arap Cumhuriyeti’nin yerine Suriye İslam Cumhuriyeti mi kurulacak? İslamcılığın geniş yelpazesi içinde HTŞ kendisine kimi kılavuz alacak? Golani “koşullarımız çok farklı, Afganistan olmayız” diyor. Suudi Arabistan mı, Mısır mı, Pakistan mı ya da bizimki gibi laik ama İslamileşmekte olan bir cumhuriyet mi var tahayyülünde, söylemiyor. Hangisi için, hangi yöntemlerle rıza üretilecek? Üstelik HTŞ’nin -şimdilik muğlak kalmasını tercih ettiği- Suriye projesinin başarısız olmasını isteyen, adaptasyon becerisinin sınırlarını zorlaması muhtemel içte ve dışta çok aktör var. Radikalleşmeyi tercih etmeyeceklerinin garantisi yok.