
İlker Yıldız
Beka meselesi
Yıllardan beri Türkiye siyasetinde ekseriyetle güvenlik kaygıları üzerinden Türkiye’nin beka meselesinin ne olduğu tartışılır. PKK ve terör sorunu çok uzun yıllar boyunca ilk sırayı alırken, bir dönem FETÖ meselesi tartışma programlarında beka meselesi olarak konuşuluyordu. Son yıllarda da düzensiz göç aynı şekilde tartışıldı. Bunlar elbette kritik konular. Belki de bu yüzden bu konularla ilgili bir gündem oluştuğunda köşe yazarlarından da anlık tepkiler bekleniyor olabilir.
Okuyucularım APO’nun silah bırakma çağrısı ile ilgili tek satır yazı yazmadığımı fark edip, “düşüncelerinizi merak ediyoruz” diye sormaya başlayınca ben de bir kaç satır karalayıp sonrasında daha mühim gördüğüm meseleye giriş yapacağım. Benim siyasi görüşüm veya siyasi kimliğim herkes gibi yıllar içerisinde olgunlaşıyor ve bir eksene oturuyor. Ancak ideolojik olarak bir dönüşüm yaşadığım pek söylenemez. Beni iyi tanıyanlar ve köşe yazarlığına başladığım 2021 yılından beri beni takip edenler bunu iyi bilirler.
Ben kendi siyasi görüşümü Atatürkçülük mayasıyla yoğuran biriyim. Kıymetli gazateci-yazar ağabeyim İsmail Saymaz da Halk Tv’de İsmail Küçükkaya’ya şahsımdan bahsederken “Atatürkçü, kendisini cumhuriyetin değerleriyle ifade eden genç bir arkadaşımız” olarak tanıtmıştı. Sağ olsun. Onur duydum. Haklıydı. Benim için altı ok CHP’den ziyade Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerindeki temsil eder. İşte bu yüzden ben halk iradesinin her türlü tek adamdan daha güçlü olduğuna inanan bir cumhuriyetçiyim.
İşte bu yüzden ben tüm Türk vatandaşlarını eşit ve ortak bir kimlik etrafında toplayarak milli birliği sağlamanın önemine inanan bir milliyetçi, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğuna ve her bireyin eşit haklara sahip olmasına inanan bir halkçı, devletin ekonomide etkin bir rol oynaması gerektiğine inanan bir devletçiyim.
Dinin kişisel bir inanç meselesi olduğuna inanırım ve devletin dini inançlara müdahalesini reddeden bir laik, sürekli çağdaşlaşma ve ilerlemeyi savunan bir inkılapçıyım. Bu ilkeler etrafında zihin dünyasını oluşturan biri olarak bir terörist başının silah bırakma çağrısının sonucu gerçek bir silah bırakmaya dönecekse bu eylemi değerli bulurum. Bu sorunu anlamaya çalışırım ve oluşmasına imkan sağlayan süreçte ne gibi talepler var onu incelemek isterim.
Her müzakere biraz taviz gerektirir ve buradaki taviz ne henüz bilmiyoruz. Göreceğiz. Ancak ben Türkiye’nin gerçek gündeminde böyle bir konunun olmadığını, bu konunun ortaya atılmasının tek sebebinin düzeltilemeyen ekonomik kriz olduğunu düşünüyorum. Bu ülkenin güncel beka sorunu listesinde en başa yazılması gereken iki tane başlık var. Yoksulluk ve adaletsizlik... Türkiye gerçek anlamda bir yoksulluk sarmalı içerisinde ve bu maaşların yetersizliği ile açıklanamaz. Nitekim Avrupa’nın refah gücü yüksek bir çok ülkesinden daha pahalı hale gelmiş Türkiye’de enflasyonu durduramayan bir hükümet olduğu sürece maaşın sayısal değerinin bir hükmü yok.
Dün Halk TV canlı yayınında Ece Üner 200 liranın nasıl da pul haline geldiğini gösterdi.
2009 yılında 125 dolar veya 4,8 gram değerindeki 200 Türk Lirası bugün 5,9 dolar ediyor. 4,8 gram altın almak için ise 81,6 adet 200’lük banknottan gerekiyor. Böyle bir enflasyon, böyle bir alım gücü değişimi dünyanın sadece bir kaç ülkesinde var ve biz o ülkeleri lafa geldiğinde ülkeden saymıyoruz. Kronik ekonomik kriz suç olaylarını da patlatıyor. Bu bir sarmal ve dolayısıyla suç olayları patladığında da bir diğer beka meselesi karşımıza çıkıyor. Hukuk sistemine olan inancın kalmaması...
Siyasi davalardan da bahsetmiyorum üstelik. Gasp, adam yaralama, adam öldürme, taciz, tecavüz gibi ciddi suçlara verilen cezaların caydırıcı olmamasından dolayı suç işlemek daha kolay oluyor. Hep verdiğim örnekteki gibi. Purge filminde devlet yılda 1 gün tüm suçları suç olmaktan çıkarır ve o gün herkes istediğini yapabilecektir. Bu film serisinde en masum görünen insanların bile cezasızlık ortamında nasıl canileştiğini görürüz.
Türkiye’de her gün Purge filminin bir benzeri yaşanıyor. İşte tam da bu yüzden belki de tartışma programlarında suni gündemlere aldanmayıp gerekiyorsa her gün, saatlerce kronik ekonomik kriz ve suçun sıradanlaştığı bu yeni Türkiye konuşulmalı diye düşünüyorum.