Dopdolu bir haftayı geride bırakırken

Biz köşe yazarları açısından yine çok bereketli bir hafta geride kaldı. Milletvekili transferleriyle başlamıştı, Trump’ın tuhaf videolarıyla devam etti, derbide gol sesi çıkmadı, derken İmamoğlu’nun “olan diploma” krizi yaşandı. Almanya’daki seçimler burayı pek etkilemiş gözükmedi. Apartman toplantımız ise üst kat komşum Deli Sibel’in ikaz edilmesine yönelik kararın deftere yazılmasıyla neticelendi. Eh, Öcalan’ın PKK’yı feshettiğine yönelik açıklaması da böyle bir haftaya yakışırdı.

Benim açımdan bu haftanın önemli olaylarından biri de bunca mesele arasında bir okurumun Mert’in Bangladeş işini merak edip sorması oldu. Diğer konulara girmeden önce değerli okurumun sorusunu yanıtlamak isterim: Narin’in onca dil dökmesi sonuç vermedi; bizim oğlan birkaç haftaya Bangladeş yolcusu. En azından Çağan’la Pelin bize daha sık gelirler diye avunuyoruz. Bunca önemli hadise içinden hangisini seçeceğine karar vermekte insan hakikaten zorlanıyor. Ama hiçbir şey beni Trump’ın Gazze videosu kadar şaşırtmadı bugüne kadar. Trump, yapay zekâ marifetiyle hazırlanan bu videoda çoktan Nice’e dönüşmüş Gazze’ye giriyor, en oryantalist şekilde bir dansözle karşılıklı göbek atıyor, bir tarafta Elon Musk paralarını havaya saçıyor, finalde ise Trump’la Netanyahu yanyana güneşleniyorlar. Filmin iddiasına göre, “Trump’ın Gazze’si” böyle bir mutluluk diyarı olacakmış.

İşte bu Gazze’de bir şey hariç, her şey olacakmış. Olmayan ne? Gazzeliler! Anlaşılan, yaklaşık iki milyon insanı bir şekilde oradan sürecekler. İyi de, Gazzeliler, sadece Arap oldukları için yaşadıkları topraktan sürülecekse bu bir soykırım anlamına gelmez mi? Ben hukukçu değilim ama insanım ve vicdanım böyle bir tehciri asla kabul etmiyor. Evrensel hukukun bu kadar gözardı edilmesi canımı sıkmıyor değil. Her yerde orman kanunu işlemeye başladı, gücü olan olmayana istediklerini dayatıyor. Zayıflar da birarada duramadığı için güçlünün borusu ötüyor. Elden de bir şey gelmiyor ya, insana o koyuyor. Bizim kanalın Genel Yayın Müdürü adaşım Suat Toktaş bir aydır yok yere hapiste yatıyor mesela.

Şimdi bunun Trump’ın pervasızlığıyla ne alakası var diyeceksiniz, ama var, o öyle yapabildiği için burada da böyle yapılıyor. Bütün hukuk ilkeleri ortadan kalktı, “yapıyorum çünkü yapabiliyorum” tek geçerli kanun oldu. Nerede insanın tekamülü? Ara ki bulasın. Orman kanunlarında yaşamak insanı yormakla kalmıyor, yıpratıyor da. Hadi bizden artık geçti, Narin’le önümüzde kaç yaz kaldığı meçhul, kaç yazı daha sağlıklı geçiririz bilmiyoruz ama çocuklar için, özellikle de Çağan için ciddi bir endişe duyuyoruz. Hiçbir zaman büyük bir saadet duymadık, hep ciddi sorunların, faili meçhullerin, darbelerin, krizlerin içinde yaşadık ama bugünkü kadar büyük bir baskı hissettiğimizi hatırlamıyorum. Etrafımızdaki insanlar da bizden farklı değil.

Melali anlamayan nesle aşina değiliz, demişti Haşim. Endişem, melali anlamayan nesillerin sonunun gelmeyebilecek olması. En azından biz göremeyeceğiz gibi gözüküyor ki bu hali pürmelalimizi daha sarih gösterecek bir şey bilmiyorum. Simone Signoret’ye atıfla söyleyeyim, özlemin de hayatın da eski tadı yok. Ama bu sadece yaşla alakalı değil, gençlerin yüzünde de yaşam sevincini göremiyoruz hanidir. Herkeste bir geçim endişesi, bir vesvese, bir otosansür hali. Beş tane aşk şiirini ezberden okuyabilen bir genç kalmadı. O yüzden galiba birçok insan eski dizilere sardı, avuntuyu orada arıyor. Pelin anlattı, o da, arkadaşları da, izledikleri dizileri sürekli başa alıp yeniden izliyorlarmış.

Gene de enseyi karartmamak için sebeplerimiz yok değil. PKK silah bırakıyor, toplantıdan beri Deli Sibel’in sesi soluğu kesildi, ayrıca avukatlarından başka toplumun geniş bir kesimi de İmamoğlu’nun mağduriyetini dile getiriyor. Orman kanunlarının galebe çalmaması için birarada durmak zorundayız. Önümüz Ramazan; kavuşmanın, güllacın, iftarın, sıcak pidenin, büyük sofraların ayı… Enseyi karartmamak için alın işte bir sebep daha.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Suat Özdeş Arşivi