İlker Yıldız
Gazetecilik tutuklandı
Saat gece yarısını çoktan geçti. Normalde yazılarımı bu kadar geciktirmem ama Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın tutuklanma kararını hazmetmeye çalışırken elim bir türlü dizüstü bilgisayara gitmedi.
Barış Pehlivan’ın dediği gibi sadece “öfke” var içimde.
Öfkeliyiz. Hepimiz.
Hukuksuzluğun boyutlarını neredeyse her yazıda anlatmaya çalışıyorum sizlere. Hukuksuzluk artık boyut atlamış ve sistemli bir saldırıya dönüşmüştür. Geldiğimiz nokta muhalif seslerin yargı yoluyla susturulmasıdır.
Herkes yargılanabilir, buna hiç birimizin itirazı yok. Hukuksuzluk diye vurguladığımız “gazeteci arkadaşlarımızı, büyüklerimizi nasıl yargılarlar” isyanı değil elbette. Dedim ya herkes yargılanabilir. Adil olmak kaydıyla.
Ancak gözaltı ve hatta tutuklama şartları oluşmamış bir konuda insanların sadece gazetecilik faaliyeti yaptığı için gözaltına alınması, adliyeye kendi öz iradeleriyle gitmelerine rağmen “yakalandılar” şeklinde açıklamalar yapılması, ya da azılı suçluymuşcasına kanalın önünden, spor salonu dönüşü evlerinden alınmaları, kaçma şüphesi olmadığı bariz olmasına rağmen tutuklanmaları hukuk yoluyla adaletin tecelli etmesi değil hukuk yoluyla muhalif seslerin susturulmasıdır.
Konuşanları, gerçekleri haykıranları tehdit etmektir
Hemen her gün kameralar karşısında muhaliflere karşı açıkça tehdit ve nefret söylemleri sarf edenler evlerinde huzur ve güven içerisinde uyuduğu saatlerde Suat Toktaş tutuklandı.
Gazeteci arkadaşlarımız Serhan Asker, Seda Selek, Kürşad Oğuz ve Barış Pehlivan’ın serbest bırakılmalarına sevindik sevinmesine ama sanki bir organize suç örgütüne şafak operasyonu çekermişcesine gözaltına alınmalarını unutmadık.
Kıymetli patronumuz Cafer Mahiroğlu’nun dediği gibi Halk TV’ye bir “Düşman hukuku” uygulanıyor. Belli ki 24 saat Halk Tv izliyorlar. Yazılarımızı okuyorlar. Cımbızla bir şeyler çıkarmaya çalışıyorlar.
Nazi Almanyası’nda da muhaliflerin kaşlarının üzerinde gözleri var diye tutuklamalar gerçekleşirdi. Ya da işgal kuvvetleri altındaki İstanbul’da padişah muhalif sesleri sindirmeye çalışırdı. Gazetecilik her zaman zordu ama bugünlerde iktidar iyice zorlaştırmaya çalışıyor. Sindirmeye, vazgeçirmeye çalışıyor.
Vazgeçmeyeceğiz.
Cumhurbaşkanının alkışları eşliğinde, protesto hakkını kullanmak isteyen herkesi kapsayacak şekilde “Bir daha sokağa çıkarsanız karşısınızda biz gençleri bulacaksınız” diyen kişi huzur ve güven içinde uyuyor.
Ağzını her açtığında bir grubu veya kişiyi tehdit eden Devlet Bahçeli ve ekibi “dokunulmaz” olduklarını biliyorlar.
Gazeteci Abdi İpekçi’nin katilini televizyona çıkarıp onunla program yapan kanal yöneticileri “daha ileri nasıl gideriz” toplantıları yapıyorlar. Aynı programda teğmenlerle ilgili “bana görev verilse asarım onları” diyen gazeteci katili, papa suiastçisi ifade özgürlüğünün keyfini çıkarıyor.
Hırsızlar, sapıklar, psikopatlar bilmem kaç tane suç kaydıyla sokaklarda geziyor.
Atamıza, laik cumhuriyete, muhafliflere X platformundan küfreden Furkan, cami kürsüsünden söven Halil lüks araçlarıyla öğle yemeğinde pahalı restoranlarda zıkkımlanıyorlar.
Ama halkın haber alma özgürlüğünü savunan, Suat Toktaş tutuklu. Öyle mi?
Mahatma Gandhi “Faşizm sessizliğin zaferidir, direnmek ise insanın onurunun korunmasıdır” derken faşizme karşı sessiz kalınırsa faşizmin daha güçleneceğini vurgulamıştır.
Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Wiesel “Her zaman faşizme karşı çık, çünkü susmak zülme katkı sağlamaktır” demiştir.
Biz de susmayacağız. Gözümüzü başka tarafa çevirmeyeceğiz, üç maymunu taklit etmeyeceğiz.
Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytan olmayacağız.
Halk TV her zaman halkın sesi oldu. Gün Halk TV’nin, Suat Toktaş’ın, mesleğini yapmaya çalışan tüm gazetecilerin yanında olma günüdür.
Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber ya hiç birimiz!