Ümit Özdağ’a gözaltı

Şu hafta başlangıcına insanın maşallah diyesi geliyor; sabah ayrı bir olay, öğlen ayrı, akşam ayrı, yazacak konu bulmak zor değil ama hangisini yazacağını şaşırıyor insan.
Öyle bir yoğunluk, öyle bir çıldırmışlık.
Akşam saatlerinde Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın gözaltına alındığı haberini okuduğumda önce bunun bir şaka olduğunu düşündüm ama haber teyit edildikçe şaşkınlık yerini endişeli bir karamsarlığa bıraktı.
Ümit Özdağ benim zerre hazzettiğim bir siyasetçi değil, onun temsil ettiği Neo-Faşizm’i son derece tehlikeli buluyorum.
Bu azgın milliyetçilik, hem Türkiye hem de dünya için ciddi bir tehdit anlamına geliyor.
Ümit Özdağ da bu akımın Türkiye’deki bayrak taşıyıcısı.
Hiçbir ilkesi yok; defalarca yalan haberler yaydı, kışkırtıcılıkta başrolü oynamaktan imtina etmedi, ayrımcılık yaptığını, insan haklarını hiç umursamadığını, evrensel normlara saygı göstermediğini ifade etmekten de hiç çekinmedi.

Hukuksuzca atanan kayyımları savunan oydu.

Bu radikalizmi özellikle mesleksiz gençler üzerinde bir miktar etkili de oldu.
Gelgelelim, Ümit Özdağ şimdi gözaltında ve biz demokratlara düşen kim olduğuna bakmaksızın evrensel hukuk ilkelerini savunmaktır.
Muarızının hukukunu gözetmeyen insan demokrat olamaz.
AKP, Türkiye’yi dünyaya açmaya çalıştığı ilk senelerinde Anayasa’nın 90. maddesinin 5. fıkrasında bir düzenlemeye gitmişti.
Bu değişiklik, bir çelişki olması durumunda uluslararası anlaşmaların iç hukukun üstünde olduğunu belirtiyordu.
Böylece, Türk yargısı, AİHM kararlarını kabul etmek ve o kararları uygulamak mecburiyetine girdi.
Tam teşekküllü bir hukuk devletini hiçbir zaman tesis edemediğimiz için AİHM’de Rusya ile birlikte sonunculuğu hep paylaştıysak da Türkiyelilerin en büyük güvencelerinden biri bu değişiklik olmuştu.
Hakkını yurtiçinde alamayanlar, AİHM’e başvurarak, geç de olsa, gaspedilmiş haklarına kavuşabiliyorlardı.

Ne yazık ki, son senelerde, AİHM kararlarının uygulanmadığına şahit oluyoruz.
Bir devlet düşünün, uluslararası bir anlaşmanın altına imza atmış, sonra getirip bu maddeyi anayasasına eklemiş ama uymuyor, uygulamıyor.

Bir devlete yakışır mı bu?

Devletin ciddiyeti olmaz mı?

Anayasa, AİHM kararlarının iç hukukun üstünde olduğunu gösterdiğine göre bunu hayatın her alanına teşmil edebiliriz.
İfade özgürlüğü de bu alanların başında gelir.
Dolayısıyla, ifade özgürlüğünün sınırları, bir savcının hissiyatına göre değil AİHM standartlarına göre belirlenir.
Bu standartlar ise 1976 tarihli meşhur Handyside kararı ile saptanmıştır.
Kararda şöyle diyor: “İfade özgürlüğü toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan olan demokratik toplumun asıl temellerinden birini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasına bağlı olarak, yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir ki; bunlar olmaksızın demokratik toplumdan söz etmek mümkün değildir.”

Üstelik, ifade özgürlüğü, asimetrik işler.

Yani, sıradan insanın yetki sahibi birine söylediği bir söz “ifade özgürlüğü” kapsamına girerken, aynı söz, yetkili birinin sıradan insana söylemesi durumunda “hakaret suçuna” dönüşebilir.
Ümit Özdağ, her ne kadar evrensel hukukun yılmaz bir düşmanı olsa da demokratlığın gereği kim olduğuna bakmaksızın her koşulda hukukun üstünlüğünü savunmaktır.
Bu açıdan, temsil ettiği zihniyetin tamamen aleyhtarı olsam da Ümit Özdağ’ın gözaltına alınmasını yanlış ve hukuka aykırı buluyorum.

Türkiye, bir hukuk devleti olabilirse Ümit Özdağ gibilerin bir siyasi itibar görmesi, hele hele bir siyasi partinin başına geçmesi mümkün olmayacak.
Demokratlığın en zor ama en belirleyici anlarından biri karşıtının hukukunu gözetmektir.
Ve, evrensel hukuk ilkelerinden bir milim sapmamaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bilgehan Uçak Arşivi